Aramızda yaklaşık yirmi yıl olmasına rağmen, hiçbir zaman yaş farkını hissettirmedi bana ve çevresindeki genç arkadaşlara. Hep yaşıtmışız gibi davrandı bizlere…
Şair M. Ragıp Karcı’nın ardından
İbrahim Eryiğit
“Her ölüm erkendir” şeklinde bir söz vardır ya hani. Gerçekten de her ölüm erkendir. Çünkü kaybettiğiniz o kişiyle konuşacak çok sözünüz, beraber yapacak çok işiniz vardır. Gerçekte ölümün yok olmak anlamına gelmediğini, sadece beden kafesinden uçan ruh kuşunun boyut değiştirdiğinin bilincinde olan bizler için yine de ölümü kabullenmek zor olsa gerek. Çünkü o kişiyle dünya ölçeklerinde bir daha bir araya gelemeyeceğinizin farkında olmanın realitesi ağır basar ister istemez. Bu anlamda, 26 Şubat 2020 çarşamba günü vefat eden Ragıp ağabeyin ardından yazı yazmanın zorluğunu takdir edersiniz.
Ragıp ağabeyle 1980’li yılların ortalarında Ankara’nın meşhur caddelerinden biri olan Yüksel caddesindeki Burmalı Kadayıf adlı mekânda tanıştığımız gün geldi aklıma şimdi. Genellikle her akşam şiire ve edebiyata meraklı gençlerle şiir üzerine sohbetler yapıyordu. Tanıştıktan sonra, benim şiir yazmakla uğraştığımı öğrenince ilk sorusu şu olmuştu: “Söyle bakalım, ‘benim ile mercimeği taşlı yâr’ ne demek?”
Hayatımda ilk kez duyduğum bu cümlenin ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikrim olmadığını söylediğimde, “tamam o zaman, bu sana ödev olsun” demişti. Elimde Halk Edebiyatı ile ilgili hiçbir kaynak kitap yoktu. O yıllarda bilgisayar ve internet diye de bir şey yok ki, Google’a yazıp öğreneyim hemen. Soracak başka kimse de yoktu çevremde. “Benim ile mercimeği taşlı yâr”, var mı bunun ötesi? Bu soru birkaç gün beynimin sarmallarında dolaştıktan sonra, bu cümlenin, Yozgat yöresine ait Yeşil Ayna adlı türküye ait olduğunu Milli Kütüphane’deki uzun araştırmalarım sonrasında öğrenecektim. Bu Yozgat Sürmelisinin tam sözleri şöyleydi:
Yeşil ayna takındın mı beline
Gelin kurban olam tatlı diline, anam diline,
Gelin kurban olam tatlı diline, sen sefa geldin,
Sen düşürdün beni âlem diline
Kendi melül melül gözü yaşlı da yâr, sen sefa geldin,
Benim ile mercimeği daşlı da yâr, sen sefa geldin.
Çarşıdan aldırdım yeşil aynayı,
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı, anam dünyayı,
Ne İstanbul koydum ne de Konya’yı
Kendime münasip yâr bulamadım sen sefa geldin.
Aynı zamanda, bu türkünün, çoğu türkümüz gibi Türkçemizin ne kadar zengin bir anlatıma sahip olduğunu ortaya koyan bir türkü olduğunu öğrendim o sıralar. Hele de, ‘Mercimeği taşlı olmak’ deyiminin, ‘küskün olmak’ anlamını taşıdığını öğrendiğim zaman, aşkı bu kadar harika bir biçimde özetleyen ifadeler olmasından dolayı hayranlığım daha da artmıştı bu türküye. Ragıp ağabeyin bir soruyla bana yaptığı türkü aşısı tutmuştu adeta. Türkülerimiz konusunda hassas olanlarımız bilir ki, uygun bir anınıza denk geldiğinde, türkü sizi bam telinizden yakalar, şöyle bir tutar silkeler; içinize sıkışmış ne kadar hüzün varsa hepsini ortaya saçar. Bu andan itibaren gözyaşlarınıza hâkim olamazsınız. Kendinize geldiğinizde, yağmur sonrasında gökyüzünde beliren gökkuşağı misali rengârenk bir kuşak sarar gönlünüzü ve ruhunuzu.
O tarihten bu yana dostluğumuz artarak devam etti Ragıp ağabeyle. Aramızda yaklaşık yirmi yıl olmasına rağmen, hiçbir zaman yaş farkını hissettirmedi bana ve çevresindeki genç arkadaşlara. Hep yaşıtmışız gibi davrandı bizlere. 1988 yılında Kayıtsız Sevdalar adlı şiir dosyamı ona verdiğimden bir hafta sonrasında şiirime dair yaptığı haklı eleştirilerini dile getirmişti. Ameliyat geçirdiği geçen yıldan bu yana da sağlık nedenlerinden dolayı görüşemedik, zaman zaman telefonla oğlu Haydar Karcı’dan sağlık haberlerini alıyordum. Ta ki 26 Şubat günü acı haberle sarsılıncaya kadar. Bu yazı vesilesiyle kendisine rahmet, sevdiklerine başsağlığı diliyorum.
İşte tam bir saz ve türkü üstadı olan Ragıp ağabey, türkü üzerinden toplumu okuyan, üstü küllenen medeniyetimizin içindeki közü ve geçmişe gömülen değerlerimizi ortaya çıkarmaya çalışan derviş gönüllü bir bilgedir. 2019 yılında Hece Yayınları tarafından basılan Türkü Dinleme Temrinleri hakkında şöyle der Ragıp Karcı ağabey:
“Eskiden türkü sözlerinin yazılıp satıldığı türkü dergileri vardı. O sıralar çokça söylenen şarkı ve türkülerin sözlerini o dergiler vasıtasıyla öğrenir yalanına yanlışına bakmadan ezberlerdik. Bu kitabın da Türkü Dinleme Temrinleri adı okuyucuyu yanıltmasın. Bu bir türkü kitabı değildir. İmdi: Kitapta sözü edilen türküler, müzikle olan alakasından ziyade yakılmasına medar olan maşeri yürek yangınına dikkat çektiklerim ve mümkünse o yangının insanlarımızın yüreğindeki ateşine kendi tahassüsümün penceresinden nazar ettiklerimdir. Bu bakımdan her okuyucuda aynı kalbi duyguları tahrik etmek mümkün olmayabilir. Yahut şu mesele için şu türkü seçilebilir. Şu türkü şuraya uymamış, bu uymuş gibi akl-ı evvel itirazlar yapılabilir. Kitabın amacı da biraz budur.”
İktibas, Mart 2020, sayı 495
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *