Öyle ağlardı ki göz pınarlarında yaş kalmadığını hissettiği zamanlar olurdu, gözleri yanardı ve öyle kanardı ki yaraları, dayanma gücü kalmadığını sanırdı, artık bittiğini.
GEÇTİ DOST KERVANI
Siyahın türküsünü çalarsa radyo
Zaten iyi tanırım yalnızlığı
O zaman
Bu gemi kalkar
Bu dalgalı limandan
Bir varmış bir yokmuşçasına alır yol…
Ne kadardır taşıyordu bu ağır yükü hiç bilmiyordu. Aslında ağırlığının bile zaman zaman farkına varıyordu ama sanki bu ağır yük onu daha bir güçlü kılıyordu da daha bir hevesle taşımaya devam ediyordu. Bu ağır yükün sonu elbet ferahlıktı, elbet aydınlıktı.
Çok çaba verdi, çok uğraştı. Hatta yapmayacağı şeyler yaptı kaybetmemek için, bu daha da ağır geldi ama ümidini hiç yitirmedi. Acıdı, acıtıldı yarası, hiç kapanmadı. Artık çoktan miyadını doldurmuş ama taşımaktan usanmadığı bir yüktü bu, yorulmuş ve hatta bu yükle yaşlanmıştı.
Ömrü böyle son bulmamalıydı. Yıllardır bu yük ona sırf taşıdığı için nice zaman mutluluk da vermişti ama acıtılıp kanatıldığı vakitler de az değildi. Sabretti, ümit etti, dayandı. Ağladı, bazen yıkıldı ama tekrar toparlandı ve yola devam dedi.
Yol siyah ve ıslaktı. Ayağı kaydı zaman zaman ve düştü. Toparlanması uzun da sürse kendine geldiğinde üzerine bulaşmış çamuru temizlemek hiç de kolay olmuyordu. Bazen suyun bile geçiremediği izler kalıyordu.
En son düştüğündeyse biri ona çelme takmıştı sanki, bu sefer koşuyordu ve düşüşü daha korkunç ve acı doluydu. Daha önceleri de çok acımıştı ama sanki bu sefer başka mıydı ne ya da ona öyle geliyordu.
Acıtmak için yapılan her şey hep çok acıtırdı zaten; esas, amacı acıtmak değilken acıtanlardı. Kör bir bıçakla kabuk bağlamaya yüz tutmuş bir yarayı tekrar deşip koymak, kanatmak… Artık çok yorulmuştu, çok yorgun.
Öyle ağlardı ki göz pınarlarında yaş kalmadığını hissettiği zamanlar olurdu, gözleri yanardı ve öyle kanardı ki yaraları, dayanma gücü kalmadığını sanırdı, artık bittiğini. Sonra bir bakardı ki baharın geleceğini müjdeleyen kardelen buz tutmuş karın yüzünü yolmuş çıkmış, en güzel şiirler ona yazılmış, misafirini bekleyen bir bahçe kapısı ardına kadar açılma sözü vermiş, boş bir defter üzerine iliştirilmiş bir kalemle şiire devam denmiş, hayalet ormanda hayal edilmiş, dağların tepesindeki suda yansımasını görmüş, bir çiğ tanesi yemyeşil yaprağın üzerinde tazelik katmaya gelmiş, asma yaprağına ağlamış, bir gölge değirmende beklemiş… Daha neler neleer!..
Yeniden kalkmak ve yeniden taşımak için çok sebebi vardı işte o zaman.
Geçen onca zaman, geriye kalan zamanı da sen sandı. Oysa peşin peşin harcanan bir şey değildi zaman. Önünde daha harcanmamış günler, daha yaşanmamış aylar vardı. Belki de çok uzun yıllar, kim bilir? Meşakkatli olabilirdi ama geçen süreden daha fazla değil, acı olabilirdi ama senli zamanlardan daha fazla değil.
Bundan böyle şiirsizliğedir her yazı ama şiirsiz olmayacaktır kalan hayatı!..
İktibas, Mart 2020, sayı 495
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *