Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet talebi

Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet talebi

Gezi Parkı olaylarına ilişkin 16 sanığın yargılandığı davaya ilişkin mütalaada, tutuklu sanık Kavala ile sanıklar Aksakoğlu ve Yapıcı’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları istendi

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen, Gezi Parkı odaklı olaylara ilişkin, Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala‘nın da aralarında bulunduğu 16 sanığın yargılandığı davanın esasına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan mütalaa, celse arasında mahkemeye sunuldu.

Sanıklara yönelik suçlamalara tek tek yer verilen mütalaada, tüm sanıkların Türkiye’de “Gezi Parkı olayları” olarak anılan kalkışma meydana gelmeden çok önce, bu yönde dünyada çeşitli ülkelerde cereyan ettiği üzere mevcut yönetimi yıkma amacıyla çeşitli eğitimlerden de geçerek uygun ortamı buldukları 2013 yılı Mayıs ayı itibarıyla planları devreye soktukları anlatıldı.

Bu aşamada birbiri ile bağlantısız görünen legal, illegal ve legal görünümlü illegal yapıların aynı amaç etrafında birleşerek faaliyete başladıkları belirtilen mütalaada, ”Vatandaşlarımıza şirin ve iyi niyetli gözüken, başta sözde şiddet içermeyen biçimde sahnelenen eylemlerle halkı sokağa dökmeye çalıştıkları, bu doğrultuda çok sayıda çağrı yaparak ve eylemlerine devlet birimlerinin sanki bir savaş anında imiş gibi müdahale ettiği yönünde de algı oluşturmak suretiyle kitlesel eylemlere katılımı artırmaya çalıştıkları, daha sonrasında ise oluşan bu karmaşada sahada her daim eylem yapamaya müsait marjinal sol terör örgütlerinin bu faaliyetlerine uygun ortam sağlamak suretiyle 1960 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi toplumu ve devleti kaos ortamına sokarak, bu suretle de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettikleri” kaydedildi.

Mütalaada, sanıkların oluşan bu ortamda dış ülke örneklerinde olduğu üzere en iyi ihtimalle hükümeti istifaya ve erken seçime zorlamak istedikleri, bu ihtimalin gerçekleşmemesi halinde ise bu defa Suriye ve Mısır örneklerinde olduğu üzere iç savaş ve darbe ortamına zemin hazırlamak gayretinde olduklarından bahsedilerek, bu yönde FETÖ silahlı terör örgütünün daha sonrasında da tecrübe edileceği üzere benzer girişimlerde bulunduğu, Gezi kalkışmasının devlet mekanizmalarınca bastırılarak sonlandırılması sonrasında bu defa FETÖ’nün aynı hedefe ulaşmak maksadıyla sahneye çıktığı anlatıldı.

Söz konusu gerekçelerle sanıkların dosyada mevcut tüm deliller uyarınca atılı suçu işledikleri vurgulanan mütalaada, iddianamenin düzenlendiği dönemde ve kovuşturma evresinde sanıkların vekilleri ile bazı basın yayın organlarında, bu soruşturma evrakı ile ilgili olarak olayların yaşandığı dönemde devlet birimleri içerisine sızmış FETÖ militanı oldukları daha sonra tespit edilen şahıslar tarafından bu soruşturmanın başlatıldığı ve yönlendirildiği yönündeki bir kısım iddialara da cevap verildi.

Mütalaada, ”Cumhuriyet Başsavcılığımızın soruşturma safahatı sonunda soruşturmaya konu tüm delillerin ve özellikle de iletişimin tespitine yönelik kayıtların tamamının İstanbul Emniyet Müdürlüğü personelince yeniden incelenmesinin yapılarak dosyanın tekemmül ettirildiği hususunun da izahı zaruret arz etmiştir.” denildi.

Ceza istemi

Haklarında yakalama kararı bulunan, aralarında Can Dündar ve Mehmet Ali Alabora’nın da olduğu 7 sanığın firari olmaları nedeniyle dosyasının ayrılması talep edilen mütalaada, tutuklu sanık Mehmet Osman Kavala, sanıklar Yiğit Aksakoğlu ve Ayşe Mücella Yapıcı’nın halen firari olan sanıklar ile fikir ve eylem birliği içerisinde hareket edip üzerlerine atılı ”cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırılmaları ve sanık Kavala’nın tutukluluk halinin devamı istendi.

Mütalaada, sanıklar Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin eylemleri dikkate alındığında, müsnet suçların asli faili konumunda bulunan diğer sanıklara suçun işlenmesinden önce veya sırasında yardımda bulunarak, suçların icrasını kolaylaştırdıkları anlatılarak, sanıkların ”cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüse yardım etmek” suçundan ayrı ayrı 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları talep edildi.

Mütalaada, Gezi Parkı odaklı olayların, basın – yayın organlarında ve sosyal medyada toplum refleksi ile bir anda oluştuğuna dair kanaat oluşturulmaya çalışılsa da olayın sosyal medyada yayılış biçimi, olayı başlatan ve yayılmasında rol oynayan aktörler, seçilen slogan ve imgeler, eylemin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde yer alan ve organize şekilde hareket eden, ayrıca uluslararası aktörlerden destek alan şahıslarca bilinçli bir şekilde yönlendirildiğinin ve yönetildiğinin tespit edildiği vurgulandı.

Gezi Parkı olaylarının planlı bir senaryonun ürünü olduğu anlatılan mütalaada, soruşturma kapsamında elde edilen deliller ve ülke çapında meydana gelen olaylara genel olarak bakıldığında, kalkışmanın gelişi güzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, zamanla hükümet aleyhine protestolara dönüştürüldüğü, görünürde demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen, asıl amacın yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi ve bu şekilde halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik ve ayaklanma çıkarılmasının amaçlandığı bildirildi.

Mütalaada, Gezi Parkı olaylarına dikkatli bakıldığında kalkışma senaryosunun 2011 yılında hazırlanmaya başladığının anlaşılacağı, “Gezi kalkışmasının başlamasından önce organizatörlerin o dönemde çevre ülkelerde özellikle ‘Arap Baharı’ ve ‘Turuncu Devrim’ gibi isimlerle anılan halk ayaklanmalarını detaylı olarak inceledikleri, Türkiye’de daha sonra gerçekleştirecekleri eylemleri senaryolaştırma hareketlerine başladıkları” ifade edildi.

Aynı tarihlerde Mısır’da bulundukları tespit edildi 

Gezi olaylarıyla ilgili Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca 15 Haziran 2013 tarihinde gönderilen bir yazıda, “occupy” (işgal) hareketi olarak bilinen ve teorisyenliğini Gene Sharp’ın yaptığı sözde “sivil başkaldırı” yönteminin kullanıldığı, söz konusu hareketin uygulayıcısının ise OTPOR/CANVAS (Direniş) adı verilen grup olduğu bilgisine yer verilen mütalaada, “Otpor” isimli örgütün kurucusu Sırp asıllı İvan Maroviç’in 18 ile 21 Haziran 2012 arasında Türkiye’de bulunduğu, 7 ile 15 Temmuz 2012 arasında Kahire’de olduğu sırada Memet Ali Alabora, eşi Ayşe Pınar Alabora, yazar Handan Meltem Arıkan ve reklamcı Melin Osasogie Edomıvonyı’nın 7 Temmuz 2012’de İstanbul’dan birlikte ayrılarak uçakla Kahire’ye gittikleri ve 15 Temmuz 2012’de Türkiye’ye döndüklerinin tespit edildiği anlatıldı.

Tutuklu sanık Osman Kavala’nın da 11 ile 14 Temmuz 2012 arasında yurt dışında olduğu kaydedilen mütalaada, “Bu kapsamda OTPOR/CANVAS’ın ülkemizde uygulamayı planladığı senaryonun aktörleri genel olarak muhalif kimlikleri ile tanınan sanatçılar, reklamcılar, ajans sahipleri-çalışanları ile sosyal medya ve bilişim uzmanlarıdır. Söz konusu şahısların Otpor lideri İvan Marovic isimli ve Sırp uyruklu şahsın öncülük ettiği bir grup tarafından eğitildiği, olaylar öncesinde farklı mecralarda çeşitli oyun, etkinlik ve eylemlerle adeta prova yaptıkları ve Gezi Parkı eyleminin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde oldukları görülmüştür.” denildi.

Mütalaada, Mısır’dan dönen kişilerin Türkiye’ye geldikten hemen sonra 30 Temmuz 2012’de “Mi Minör” isimli bir tiyatro oyununun provalarına başladıklarını belirtilerek, “Nisan 2013’e kadar gösterimde kalan oyunda izleyici sosyal medya aracılığı ile örgütlenip, temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edilmektedir. Gerek oyunun içeriğine gerekse oyuncuların yaptığı açıklamalara bakıldığında, oyun çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin provasının yapıldığı tespit edilmiştir. Sanıklar süreç boyunca planladıkları eylemlerini harekete geçirmek için uygun ortamı 2013 yılında bulduklarını düşünerek, bu sefer İstanbul merkezli olarak kalkışma hareketini başlatmışlar ve Gezi eylemlerinin ilk fitilini ateşlemişlerdir.” ifadeleri kullanıldı.

“Finans desteği Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür AŞ’den”

Eylemlerin ilk olarak İstanbul’da Taksim Gezi Parkı civarında başladığı, kısa sürede ise sosyal medyadan yapılan çağrıların da etkisiyle birçok ile yayıldığı aktarılan mütalaada, şunlar kaydedildi:

“Yine bu dönemde sanık Memet Ali Alabora sosyal medya hesabından attığı ‘Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş. Sen hala anlamadın mı?’ şeklindeki tweet ile gerçek amaçlarını ortaya koyarak sivil halkı ayaklanmaya çağırmış ve asıl niyetlerini açıkça ortaya koymuştur. Diğer sanıkların da bu şekilde paylaşımlarının olduğu görülmüştür. İlerleyen dönem içerisinde Mehmet Osman Kavala’nın, Gezi sürecinin devam etmesi, eylemlerin tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi, bir taraftan da sözde sivil itaatsizlik olarak adlandırılan şiddet eylemlerinin yaygınlaştırılması amacıyla faaliyetlerde bulunduğu, bu faaliyetlerle ilgili finans desteğini de yöneticiliğini yaptığı Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür AŞ tarafından sağladığı anlaşılmaktadır. Bu planı yapan kişilerin yasal görünüm içerisinde hareket ediyormuş izlenimi vermek için sivil itaatsizlik söylemleri ile faaliyetlerine başladıklarını duyurmuş iseler de Gezi Parkı olaylarında da görüldüğü üzere eylemlerin başlatılması ile birlikte terör örgütlerinin cebir ve şiddet içeren molotof atma, mala zarar verme, güvenlik güçlerine ve kendilerine destek olmayan sivil halka saldırı şeklinde şiddet içeren eylemleri gerçekleştirdikleri görülmüştür.”

Mütalaada, elde edilen tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, şahısların birbirleri ile irtibatlı oldukları, fikir ve eylem birliği içerisinde ve koordineli olarak hareket ettikleri anlatılarak, “Gezi eylemlerini genişletmek, derinleştirerek tüm ülke sathına yaymak için gizli ve açık toplantılar ve eğitimler yaptıkları, bu faaliyetlere 2011 yılından başlayarak süreç boyunca devam ettikleri, bu süreç boyunca profesyonel eylemci yetiştirmek için çeşitli eğitim faaliyetleri düzenledikleri, Mehmet Osman Kavala’nın gerek Memet Ali Alabora ve gerekse diğer sanıklarla irtibatlı olarak hareket ettikleri” ifade edildi.

Sanıkların, “Olayları organize etmek, başlatmak ve derinleştirerek Anadolu’ya yaymak”, “Yalan haber üretmek suretiyle halkı kışkırtmak (Dezenformasyon faaliyetleri)”, “Halkı suç işlemeye alenen teşvik ve tahrik etmek (Provokasyon Faaliyetleri)” ve “Gezi ve benzeri protestoların devam etmesi ve gündemde tutulması için, gizli toplantılar, kurslar/etkinlikler/forumlar düzenlenmek” gibi bir kısım faaliyetlerde bulunduklarının tespit edildiği belirtildi.

Mütalaada, “(Gezi Eylemleri) olarak bilinen olayların Mehmet Osman Kavala önderliğindeki Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür AŞ tarafından gerçekleştirilen organizasyonlar neticesinde planlı ve sistematik bir şekilde gerçekleştirildiği, sürecin Gezi eylemlerinin başlamasının çok öncesinden bir plan ve program dahilinde profesyonel bir ekip tarafından senaryolaştırılıp eyleme geçirildiği ve nihai amacının ülkede şiddet eylemlerinin marjinal gruplar ve terör örgütlerini kanalize etmek suretiyle tüm ülke geneline yayıp kaos ve kargaşa yaratarak mevcut hükümeti işlevsiz hale getirmek, ortadan kaldırmak veya uluslararası bir müdahaleye zemin hazırlanmasının olduğu anlaşılmıştır. Gezi olayları esnasında eylemciler tarafından Dolmabahçe’de bulunan o dönemki Başbakanlık ofisine ve Sancaktepe Kaymakamlığı’na yönelik işgal girişimi de hedefin o dönemki iktidarda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olduğunu açıkça ortaya koymuştur.” denildi.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *