Her yerin granit gibi buz kestiği soğuk bir zemheri mevsiminde girmişti evlerimize İktibas. Bir tek asker komutunun ülkede bütün sosyal ve siyasi hayatı bıçak gibi kestiği günlerdi.
Ama İktibas sanki darbeye inat, evlerimizi ve gönlümüzü ısıtmıştı. Bir buzkıran gibiydi. Fikir veriyordu, düşünmeyi öğretiyordu. Akıl etmeyi tavsiye ediyordu. İktibas ilk başta birçok insana, avuçta köz tutmak kadar zor gelmişti. Ama her on beş günde bir gelen yeni sayılar, tez vakitte ünsiyeti sağladı. İnsanlar onu kendilerine çok yakın buldular. Çünkü İktibas tasannu yapmadan, riya bilmeden dobra dobra konuşuyordu. Oklarını sadece din adına uydurulan ve yaşanagelen hurafelere değil, toplumu mezar taşlarına dönüştürerek, korku ve sindirme ile zapturapt altına almaya çalışan siyasetin hurafelerine de fırlatıyordu. Sağcı da değildi İktibas, solcu da. Bu da birçok insanda kavrama sıkıntısı meydana getiriyordu. Hele de sağcı olmadan dindar nasıl olunurdu, kavramakta çok zorlanıyordu ülkemiz insanı.
İktibas, Kur’an’ı getirdi evlerimize, iş yerlerimize. Kur’an’ı raflardan indirdi, tutuşturdu elimize, “Kitabını oku!” dedi bizlere. Ve okuduk, Kur’an’ın Kur’an olduğunun o zaman farkına vardık.
Sünnetle de tanıştırdı bizleri İktibas. Sünnetin saç-sakal olmadığını, Allah Rasulü’nün İslam’ı yaşama biçimi olduğunu, dolayısıyla iki türlü sünnet olamayacağını, Rasulullah’ın İslam’ı bazen öyle, bazen böyle değil, her zaman aynı usul gereği yani Kur’an’a tam uyarlı şekilde yaşadığını kavrattı. Bizler -hele de İmam-Hatip liselerinde okumuşsak- sünnetle hadisin aynı şeyler olduğunu sanıyor, burnumuzdan da kıl aldırmıyorduk. Meğer hadisle sünnet ayrı şeylermiş. Sünneti öğrenip kavrayacağımız en iyi kaynak da yine Kur’an’dı. Bu uğurda çok emek verdi İktibas. Onun Kur’an İslam’ı tanımı, İslam’ın tamamen yok edilmesi anlamına gelen “Peygambersiz bir din projesiyle” de asla karıştırılmamalıdır.
İktibas geleneksel düşünceyi kıyasıya sorgulamış, tasavvufu ‘bir ayrı din’ olarak görmüştür.
İktibas Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan ve çekinmeden -fareden korkmakla aslandan korkmayı da bir darbı mesel gibi kıyaslayarak- avazı çıktığı kadar şunu tebliğ ediyordu: Allah bize bu Kitabı (Kur’an’ı), hayatımızı ona göre düzenleyelim diye gönderdi. Ama İslamî hayatı, önce nefislerimizde sonra ailemizde kurmalıydık. Ülkede İslamî bir devlet kurmak da Allah’ın emridir. İslam’ın siyaseti ile namazı asla birbirinden ayrılmaz, birbirini bütünler. Fakat İslam devleti kurmak tepeden inmeci yöntemlerle, devrimle v.b. olmaz. İslam devleti, şirk ve küfür demek olan mevcut laik-demokratik rejimle uzlaşarak, onların metotlarını benimseyerek, sistemin temel tapınma biçimlerini benimseyerek, düşmanın laik-demokratik silahıyla silahlanarak da olmaz. Bu anlamda düşmanın silahıyla silahlanan, onlardan olur. Bu anlamda İktibas’ın kurucusu ve genel yayın yönetmeni Ercümend Özkan’ın, Dinamit programında, şu anda ülkeyi yöneten kadronun kimlerin safında olmaya, İslam’a değil de, nelere göz diktiklerine ayna işlevi görmüşlüğünü hatırlatmak isteriz. İslam’ın takiyye, kimliğini ve niyetini gizleme gibi yöntemleri de yoktur. Esasen İslam’ı benimsememiş bir toplumu İslam devletiyle yönetmek de olacak şey değildir. Bu sebeple İktibas, kurulu düzene yemin ederek, demokratik usullerle partileşerek ülkeyi yönetmeye hiçbir zaman talip olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
İktibas ülkeyi yöneten, bilhassa halkın Din’le iltisaklı olduğunu zannettiği iktidarları adeta top ateşine tuttu. Çünkü dindar halkı en fazla bu sağ partiler aldatıyordu. Halk, ara sıra da olsa Cuma namazlarında boy gösteren, mitinglerde inşaallah, maşaallah gibi kelimeleri kullanmayı ihmal etmeyen politikacılar tarafından kolaylıkla etki altına alınıyor ve siyasal sisteme tam katılımı temin ediliyordu.
Ercümend Özkan 1991 yılında, ülkeyi yönetmeye ve demokratik düzenin hiçbir ‘nimetine’ talip olmaksızın, sırf sokaklarda ve meydanlarda insanlara İslam’ı alenen tebliğ etme umuduyla İslami Parti kurma teşebbüsüne geçtiyse de, beklediği desteği göremediği için bu niyetini askıya almıştı. Bu teşebbüs, Özkan’ın İslami mücadele hususundaki bilinen ‘Rabbanî Yöntem’ine tezat bir yapılanmayı içermiyordu; Özkan fikir değiştirmemişti.
İktibas belki uzaktan göründüğünün aksine, Müslümanlar arası birlik ve beraberliği çok önemsemiştir. Bu yüzden hiçbir zaman tekfirci olmamış, tekfirciliğe, ‘darul harpçi’ mantıkla insanların ya da kamunun malına zarar vermeye zerre kadar prim vermemiştir. “Allah’tan korkun” sözü İktibas’ın sayfalarında en sık rastlanacak cümlelerden biridir. Buna rağmen İktibas epeyce dedikodunun, iftira ve suizannın nesnesi olmuşsa da, bunları yapanlara her zaman hakkını helal etmiştir. Önemli olan insanların Allah’ın dinini anlama ve kavramalarıdır, gerisi teferruattır. İktibas’ın teferruatı başörtüsü değil, bu gibi şeyler olmuştur.
İktibas, Allah izin verdiği sürece bu tavizsiz İslamî çizgisini sürdürme azmindedir.
İKTİBAS
1 Comment
BANU ÖZKAN
28 Ocak 2020, 07:58Allah razı olsun…..
REPLY