‘Allah’tan korkup sakının!’

‘Allah’tan korkup sakının!’

Bugünkü yazısında ‘Yılbaşı kutlamaları’nı konu alan Milli Gazete yazarı Mustafa Kasadar, “Bugün ‘çağdaş hayat’ denilen şey; tüm İslami değerlere savaş açmış olan ‘çağdaş cahiliye’dir” ifadesini kullandı

Batı menşeli yılbaşı kutlamalarının İslam açısından caiz olmadığını ve cahiliye dayatması olduğunu vurgulayan Milli Gazete yazarı Mustafa Kasadar, “Yılbaşı Kutlaması Adı Altında İslamî Değerlerle Çelişmeyin” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

“Mağlupların galipleri taklit etme psikolojisinin bir tezahürü olarak dünyanın kahir ekseriyetinde yılbaşı olarak kabul edilip çılgın eğlencelerle kutlanan 1 Ocak tarihinin Müslüman’ın hayatında hiçbir yeri ve değeri yoktur.” diyen Kasadar, Osmanlı’da resmi zaman ölçüsünün hicri yıl olduğunu, bunun da  Resulullah (s.a.v.)’in, Mekke’den Medine’ye göç ettiği tarihi takvim başlangıcı ve yılbaşı olarak kabul eden ve Ay’ın Dünya etrafındaki dolanımını esas alan takvim olduğunu hatırlattı.

Kasadar, şöyle diyor yazısında:

Ayrıca Osmanlı’da 13 Mart 1840’ta Rumi takvim kullanılmaya başlandı. Bu takvim de yine tarihin başlangıcı olarak Resulullah (s.a.v.)’in hicreti esas alınmış ama Dünya’nın Güneş etrafında dolanımı itibara alınarak yılbaşı olarak da 1 Mart’ı kabul edilmişti. Ama ne yazık ki yeni kurulan devlet İslam âlemine her alanda sırt dönüp yüzünü Batı’ya çevirdikten sonra takvimde de değişikliğe gitmiş ve bir papaz tarafından oluşturulan Hıristiyan (Gregorien) takvimini resmi takvim olarak kabul etmiştir. Esasen milletimizin çoğunlukla bilinçsizce yılbaşı olarak kutladığı bu günün altında da bu değişiklik yatmaktadır.

Dünyanın neresinde olursa olsun Gregoryen (milâdî) takvimine göre yeni bir yıla giriş amaçlı yapılan kutlamaların tamamı Hıristiyan Batı menşelidir. Bu kutlamalarda sözde eğlence adı altında İslam’ın haram kıldığı ne kadar çirkinlik varsa hepsi bir gecede ve topluca işlenmektedir. Bu haliyle bu gece adeta İlahi iradeye karşı toplu bir isyana kalkışma görüntüsü vermektedir. Tam da bir zamanlar Süleyman Demirel’in, “İşte çağdaş hayat” dediği gibi.

Batı, ne kadar çirkefliği varsa tüm dünyaya çağdaşlık kılıfı adı altında ihraç etmekte ve maalesef bundan Müslüman milletler dahi kurtulamamaktadır. Her birisi cahiliye hayatının birer göstergesi olan içki, kumar, çırılçıplak, kadınlı- erkekli sarmaş dolaş eğlenceler, israf, gösteriş ve saire. Tabii bu görüntülerin laik Türkiye’de serbest olmasında bir çelişki yoktur ama “ben Müslümanım” diyen bir kişinin hayatında yer almasında imanıyla çelişen bir durum vardır. “Ben de Müslümanım” dediği halde iman ettiği ilahın emirlerinden ziyade çağdaş cahiliyenin dayatmalarına kulak verenler, kendilerini hemen bir iman testine tabi tutmalı ve bu sözlerinde hakikat payının ne olduğunu anlamaya çalışmalıdırlar. Yoksa yarın çok geç olabilir. Nitekim Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor:

“Bedevîler “iman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat Müslüman olduk (İslam’ın gücüne boyun eğdik)” deyin.   İman henüz  kalplerinize gir(ib yerleş) memişdir.” (Hucurat, 4)

Bu ifadeleri birilerinin imanını sorgulamak ya da tekfircilik yapmak için kullanmıyoruz. Aksine tam da “Ehl-i Sünnet” değerlerine uygun olarak kişileri değil, davranış biçimlerini muhatab alıyor, milletimize olan şefkatimizden dolayı onları uyarıyoruz.

Şânı yüce Rabbimiz kâfirlere asla sempati duyulmaması, onların hayat tarzlarına özenilmemesi hususunda şöyle buyuruyor: “Sakın zulmedenlere meyletmeyin (sempati duymayın), sonra size ateş çarpar.” (Hûd, 113)

Bugün “çağdaş hayat” denilen şey; tüm İslami değerlere savaş açmış olan “çağdaş cahiliye”dir. Günah işlemek Müslüman için bir noksanlık ise de imanı götüren bir şey değildir. Ama kâfirleri daha üstün görerek onların yaşam tarzlarına özenmek, sempati duymak, onlar gibi olmaya öykünmek zalimlere meyletmek değilse başka nedir?

İslami değerlerin aşağılandığı, İslam’la ve Müslümanlarla alay edildiği, cahiliye hayatının özendirildiği yerlerden uzak durmak, bununla ilgisi olan programlardan uzak durmak, yapılan konuşmaları dinlememek her Müslüman üzerine düşen bir görevdir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:

“Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar onlarla beraber oturmayın. Çünkü (rıza gösterir oturursanız) siz de onlar (kâfir ve münafıklar) gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisâ, 140)

Tarih boyunca süregelen ve asla da bitmeyecek olan Hak-batıl mücadelesinin bir evresinde Müslümanların içerisine düşecekleri utanç verici taklit hastalığını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz asırlar öncesinden haber vererek şöyle buyuruyor:

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz (onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz). İnsanın giremeyeceği küçük bir keler (kertenkele) deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.”

Sahabeler soruyor: “Ya Resûlellah! (İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar) Yahudiler ve Hıristiyanlar mı olacak?”

Allah Resulü (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Müslim). Yani ebette onları taklit edeceksiniz.
Diğer bir hadisinde ise şöyle buyuruyor:

“Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.” (Ebu Davûd, Libas 4)

Sözde yılbaşı kutlaması adı altında işlenen çirkefliklere “ben de Müslümanım” diyen herkesi uzak durmaya ve duyarlı Müslümanları şu ayet-i kerimeye kulak vermeye çağırıyorum:

“İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının.” (Mâide, 2)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • mbozac
    24 Aralık 2019, 12:38

    ‘pekiyi de mesela bizdeki çaput ağaçlarına, bir sürü hurafeye ne diyeceksiniz, niye değin miyorsunuz?’ diyesi geliyor insanın…

    REPLY