Müslüman coğrafya zor zamanlardan geçerken Kur’an’ın mesajını kavramış, yarı kavramış, kavramakta olan zihinlerimiz ve kalplerimiz, yani aklımız ve duygularımız da aynı zorluklarla imtihan olunmayı sürdürüyor.
Müslümanca Düşünmek Üzerine Bir Deneme Daha…
Latif Değer
Müslüman coğrafya zor zamanlardan geçerken Kur’an’ın mesajını kavramış, yarı kavramış, kavramakta olan zihinlerimiz ve kalplerimiz, yani aklımız ve duygularımız da aynı zorluklarla imtihan olunmayı sürdürüyor.
Yaşadığımız coğrafya en nihayetinde şeklen de teorik çerçevesiyle ve nizamıyla da olsa kendini İslam’a nispet eden bir bütünün parçalanmış bir tekinden ibaret, aynı durum bu parçalanmış coğrafyanın diğer bölümlerinde yaşayan ve Müslümanca duyup düşünmeye çalışan kardeşlerimiz için de geçerli.
Evveliyatında referans değerleriyle beslenip gelişmek ve o değerlerin salık verdiği istikamette ilerlemekten mahrum edilmiş, en az iki asırdır da zaten mahrum olduğu bu değerler bakiyesinden de sistematik olarak uzaklaştırılan hatta baskılarla uzaklaştırılmak için özel gayret sarfedilen bu coğrafyanın, 60’lardan sonra kendini ve değerlerini anlayıp yenilenmeye çalışan Müslümanlarının yeni imtihanlarla yüzleştikleri kaotik bir zamandayız.
Bu somut imtihanın esası şu: Artık değerlerimizin teorik çerçevesini bile çizmediği bir vasatta ve değerlerine kendini nispet etme duyarlılığında olmayan, değerlerini bilip anlamak için gayret sarf etme zahmetinde bile çoğunlukla bulunmayan bir toplum içinde yaşamaktayız.
Hal böyle iken bu coğrafyaların da parçalanması için yeni Batılı saldırılara muhatabız, bir taraftan da bu saldırılara alet edilen aldanmış güçlerle onlara karşı zorla belirlenmiş sınırlarımızı korumaya çalışan güçlerin teorik çerçevesi, değerlerimizle mesafesi birbiriyle denk olmasa bile epey uzak düşmüş durumda.
Bu nazik hal içinde yeni parçalanmalar için kiraladıkları yerli kuvvetlerle saldıranlara karşı kendi kültürel bakiyesinde tuttukları bir duyarlılıkla son bütünler de parçalanmasın diye bir gayretle mücadele edenlere dair fikrimiz ne olmalı? Bir başka ifade ile bu topraklarda yeniden neşvünema bulan Müslüman bilinç bu kaotik durumu nasıl yorumlayacak?
Bu zor ikilem karşısında savrulup milli kimliklere sığınan ve oradan mevzuya bakan duygusallıklar bir bahsi diğer, ancak Müslümanca düşünmeyi sürdürme azmindeki insanlarımız bu durumu nasıl yorumlamalı?
Bizler de yaratılıştan tarafında olduğumuz taraftan bakarak ötekilerle aynı yere mi savrulacağız, yoksa var olan parçaların daha da küçülmemesi için hasbi veya hesabi gayret sarf eden, zaaflarla malül kimliklere sahip ve dolayısıyla sosyal genetiğinden devraldığı zaaflı da olsa Müslüman idrakini dile getirmede de aynı zaaflardan kurtulamamış kuvvetlere mi sahip çıkacağız? Veya sahip çıkılacak tarafı belirlesek bile onlarla aynı verili milliyetçi dili mi kullanacağız yoksa Akif gibi en zaaflı hallere bile tercüman olurken Müslümanca bir temenni üslubunu mu benimseyeceğiz? Ya da öldürülenler için eseflenip Batılı güçlerin yerel aletlerine dönüşmüş bu insanlar için de ‘ne de olsa benim soyumdan’ duygusallığına mı kapılacağız?
Parçalanıp tam olarak bize teslim bile edilmemiş toprakların daha da küçülmemesini ve mümkünse özlemlerimize uygun veya yakın şekilde daha da bağımsızlaşmasını daha da bütünleşmesini mi temenni edeceğiz; ‘zaten parçalanmış biraz daha parçalansa da bir parçası da benim soydaşlarımın olsa’ diye mi düşüneceğiz?
Zor zamanlardan, fırtınalı günlerden aklen ve kalben yara almadan, en azından önce zihnen sonra fiilen selamet sahiline erişmek için,
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *