Geri Dönüşümsüz Kullanılmalar

Geri Dönüşümsüz Kullanılmalar

İnsanları kullanmak ahlaksızlıktır. İnsanın insanı kullanması değil de, anlaşarak, fikir birliği ederek bir davaya gönül vererek omuz omuza, el ele davanın mücahidi olmaktan bahsedilebilir ki bu da hayatın en şerefli işidir.

Geri Dönüşümsüz Kullanılmalar

Gücü olan ama ahlakı olmayan herkes, kullanmaya elverişli ve işine yarar birilerini bulup, tepe tepe kullanmakta hiçbir beis görmemektedir. Kullanılan eşyanın sonu ne olur? Eşyanın vasfına ve kullanıcının görgüsüne göre değişir: Bazı eşyalar, bazı iktisatlı kullanıcılar tarafından başka bir amaçla kullanılmaya devam edebilir. Eskiden analarımız, horantanın eskiyen elbiselerini atmaz, mesela eşek çulu dikerlerdi. Günümüzde eskiyen eşyaların bir başka alanda kullanılması, sevindirici şekilde yayılmaktadır.

İnsanları kullanmak ahlaksızlıktır. İnsanın insanı kullanması değil de, anlaşarak, fikir birliği ederek bir davaya gönül vererek omuz omuza, el ele davanın mücahidi olmaktan bahsedilebilir ki bu da hayatın en şerefli işidir. Bir dava tek kişiyle de temsil edilebilir ama hiçbir dava tek kişiyle neticeye erişmez. Nebilerin hepsi hep aynı davayı gütmüş olmalarına rağmen, kendileriyle omuz omuza, el ele verecek yiğit dava adamları bulamadıkları için davaları belirli bir sınırda kalmış, pek çok nebinin İslam davası Rasulullah Muhammed (sav) örneğindeki neticeye ulaşmamıştır.

İnsanın insanı kullanması ahlaksızlıktır ama insanın kendisini kendisi gibi insan olan başkalarına kullandırması daha büyük ahlaksızlıktır. Bir insan, giderken ve gelirken evinin yolunu şaşırmayacak kadar bir akıl düzeyine sahip olup da, kendisini kullanıma açık halde tutuyorsa, bu insana ‘ahlaksız’dan başka ne denebilir ki?

Dünya siyaset tarihi insanın insanı kullanması, insanın kendisini kullandırması olaylarıyla dopdoludur. İnsanların kullanılmalarının da tıpkı bir eşya gibi bir süresi (miadı/raf ömrü) vardır. Bu süre genel olarak, istihdam edilen alanla ilgili iş yapabilirlik kapasitesiyle doğru orantılıdır. İş yapabilme kapasitesi azaldığı ya da tamamen bittiğinde artık kullanılan insan göz ardı edilmiştir; sıra onun ilişiğinin kesilmesine gelmiştir. Bu ‘bir şekilde’nin içine, işine son vermek, ücretini kesmekten hayatına son vermeye kadar birçok farklı seçenek girmektedir.

Bazen kullanılan insan, iş yapabilirlik zindeliğini yitirmediği halde, patronunun iradesi hilafına tercihler benimseyebilir, bu da onunla yolların ayrılış sürecini hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Devlet teşkilatında adam kullanma işi haddinden ziyadedir. Siyasi örgütlerde bu iş devlettekinden daha geride değildir. Cemaat, tarikat gibi sosyal teşekküllerde kimin kimi kullandığı ekseriya birbirine karışmaktadır. Bazen dünyanın siyasi patronu ABD’nin kullandığı bir parti ya da cemaat lideri müritlerine, ABD’yi kullandıklarını söyleyebilmektedir… Terör örgütleri çoğu zaman, o gün için dünyaya sözünü geçiren büyük devletlerin, o bölgeye yönelik politikalarını yürütmede ellerini rahatlatıcı bir ileri uç beyliği gibi işlev görmektedirler. Terör örgütünün bizzat sahada çarpışan elemanları ise, kendilerine öğretilen ‘dava’larına hayatlarını feda edecek kadar kendilerini kaptırmışlardır. Bu sebeple mesela ABD’nin 30 bin tır silah verdiği bir örgütün müritleri, ‘bu ABD bu kadar silahı bize neden vermektedir?’ sorusunu soramamaktadır.

Günümüz dünyasında gavurların Ortadoğu diye tanımladıkları coğrafya, adeta bir ‘kullananlar ve kullanılanlar açık hava müzesi’ görünümündedir. ABD ve başka güçlü servisler Irak, Afganistan, Suriye gibi (Ortadoğu) bölgenin insan portresini çok iyi bildikleri için, bu portreye uygun ‘liderler’ bulmakta zorlanmamaktadırlar. Bunlar, genel olarak ‘selefi’ ölçülere uygun, bölgenin genç nüfusunu heyecanlandırabilecek suret ve söylemin sahipleridir. Böylesi liderlere kurdurulan örgütlerin ABD için önemi kimyasal silahlardan çok daha ileri düzeydedir.

Elbette kafirlerle savaşan her insan kullanılan bir aparat değildir. Bunu nasıl ayırt edeceğiz? Bir insanın, uğrunda ölmeyi göze aldığı bir davasının olması çok yüce bir meziyettir. Davanın hak olup almadığının tek ölçüsü de Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabından vize alamayan davalar yüce değil, aşağıdır (denî).

İnsanın batıl bir davası olup, onun uğrunda kendince ilkeli olarak mücadele etmesi; canını ve malını bu uğurda heder etmesi de takdire şayandır. Batıl davaların, adanmış ilkeli ve tutarlı batıl savunucularının olması yadırganamaz.

Fakat haysiyet, şeref, hayır, yiğitlik, izzet, fedakârlık, adanma, şehitlik gibi mutena kelimelerin kendisine izafe edilemeyeceği kimseler vardır ki bunlar, ‘kiralık iş makinesi’ misali, ‘kiralık insanlar’dır. Kendilerini ustalıkla kullandırmaktadırlar. İşin bitimi demek olan akıbetleri, çul bile olamamaktır. Ekseriya akıbet, canlarının telef edilmesi olmaktadır; geri dönüşümü olmayan bir telef.

Hayatın en şereflisi elbette, Kur’an’ın efradını cami, ağyarını mâni şekilde portresini çizdiği, içini ve dışını tarif ettiği, ölçülerini verdiği, rayihasına varıncaya kadar detaylandırdığı müminin hayatıdır. Mümin bir kimse ateşte yakılsa, zindanlarda kıldan iplerle boğulsa, mızraklarla delik deşik edilse, kurşunların hedefi olsa da, şerefiyle ölmüştür. Ehlü ıyalinin ve mümin dostlarının yüz akıdır. Mümin kimsenin asla heykeli dikilmez ama onun şerefli hayatı yüz yıllar boyunca bir fener gibi genç nesilleri aydınlatır.

Mümin kişinin değeri ferasetinde ve basiretindedir. Münafıklara, hakka ve hakikate kumpas kuran oyunbazlara alet olmamak, onların oyunlarını zamanında fark etmek büyük bir erdemdir. Mümin o yüzden övgüyü hak eder. Kullanılmaya elverişli insan ise hakkın ve hakikatin (bilmeyerek de olsa) düşmanıdır. Onlar sayesinde hakikat töhmet altında kalır. Şeref yitimi bakımından kullananlar ile kullanılanlar arasında bir fark yoktur.

Venhar / Yorum

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *