İran’ın ‘Süleymani’ hamlesi ne anlama geliyor?

İran’ın ‘Süleymani’ hamlesi ne anlama geliyor?

ABD, ekonomik baskılarla İran’ı değişime zorlamaya çalışırken, rejim muhalifleri de bu yöntemi destekliyor. Tahran yönetimi bu gidişatı görmüş olacak ki son günlerde elindeki kartları masaya koymaya başladı.

İran’ın ‘Süleymani’ hamlesi ne anlama geliyor?

Mustafa Melih Ahıshalı / AA

İran’ın dış operasyonlardan sorumlu Devrim Muhafızları Kudüs Güçleri KomutanıKasım Süleymani’nin 20 yıl aradan sonra ilk kez bir televizyon kanalına röportaj vermesi dikkati çekti. Kamera karşısında ne konuşacağı merakla beklenen Süleymani, yaklaşık bir buçuk saat süren konuşmasında 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasında meydana gelen 33 günlük savaştaki bazı anılarını anlattı.

Yemen, Suriye, Lübnan, Irak ve bazı Afrika ülkelerinde operasyonlar düzenleyen yapının başındaki kişi olarak buralardaki gelişmelerle ilgili bir açıklamada bulunmayan Süleymani’nin ülke içi siyasete dair bir değerlendirmede bulunmaması da ilk bakışta anlaşılır değildi. İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney 16 Eylül 2015’de yaptığı konuşmada “Devrim Muhafızları tehditlere karşı ülkenin iç işlerini, bölgesel ve uluslararası konuları sürekli gözetlemelidir. Devrim Muhafızları başını yere sokup bir işe karışmayacak bir kurum değildir” ifadelerini kullanmıştı. Hamaney’in bu istikamette direktifleri söz konusuyken Süleymani’nin televizyon ekranında sadece 13 yıl önceki savaş anılarını anlatması beklentileri karşılamadı.

Süleymani’nin medyadaki görünürlüğü

Süleymani 2015 yılında nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra medyada nadiren görünürdü. Batı’nın bölgedeki İran uzantılarından duyduğu rahatsızlık ne zaman gündeme gelse, Süleymani medyada görünmez hale gelirdi. Her ne kadar bir ara Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’le kıyaslanır olsa da Zarif’in halk, Süleymani’nin ise rejim nezdinde açık ara önde olduğu ortaya çıktı.

Hamaney’e bağlı Devrim Muhafızları’nın en önde gelen komutanlarından Süleymani’nin muhafazakâr kesimde ne kadar sevildiği bilinir. Fars yayılmacılığından duydukları memnuniyeti gizleyemeyen birtakım reformistler de ona karşı minnetlerini her fırsatta dile getirirler. Kimilerine göre “İran’ın süper kahramanı” olarak kabul edilse de bu durum halk tabanında böyle değil.

Sokaktaki vatandaş ne diyor?

Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik sorunlar halkın, ülke gelirlerinin yurt dışı operasyonlarda harcanmasına itiraz etmelerine yol açtı. Sokaktaki vatandaş Devrim Muhafızları’nı ifade özgürlüğü, işsizlik, çevre, ekonomi ve kalkınma sorunlarının çözülmesinin önündeki engel olarak görüyor. Halk petrol gelirlerinin “devrim ihracı” gerekçesiyle yurt dışındaki örgütlere aktarılmasından rahatsız. Aralık 2017’de ekonomik sorunlar nedeniyle birçok şehirde düzenlenen protesto gösterilerinde atılan “Ne Gazze ne Lübnan, canım feday-i İran” ve “Suriye’yi bırak, bizim halimize bak” sloganları halen tazeliğini koruyor.

Devrim Muhafızları her ne kadar ekonomi yönetimindeki kötü gidişatın müsebbibi olarak bilinse de muhafazakârlar bu işten Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve kabinesini suçlamaktan geri durmadılar. Kulis bilgilerine göre, bu durumdan yararlanmak isteyen Devrim Muhafızları geçtiğimiz aylarda Ruhani yönetimine karşı darbe girişiminde bulundu; fakat Hamaney buna izin vermedi.

ABD İran’ın ‘elini’ gördü

Hamaney 20 Mart 2016’daki Nevruz Bayramı mesajında, ülkesinin “düşman tehdidinden etkilenmeyecek duruma gelebilmesinin” ekonomideki iyileşmeyle mümkün olacağını söylemişti. Yeni yılın sloganı olarak “Direniş Ekonomisi: Eylem ve Uygulama” ifadelerini seçtiği konuşmasında Hamaney, ülkesi için en önemli tehlikeyi ekonomik sorunlar olarak belirlemişti. Hamaney, “Düşmanın tehdidinden etkilenmeyecek duruma gelmeliyiz. Bu tehditleri sıfıra indirmeliyiz. Bana göre, bu alandaki en öncelikli konu ekonomidir. Ekonomi alanında doğru adımlar atılırsa sosyal, ahlaki ve kültürel sorunların çözümüne de fayda sağlayacaktır” ifadelerini kullanmıştı.

İran’da yaşanan ekonomik sorunlar sadece dış politikada yapılan yanlışlardan kaynaklanmıyor; devrimden beri, yani 40 yıldan bu yana, halkla rejim arasında açılan makas, halk-devlet ilişkilerini güvensizliğe mahkûm etti. Sınıf farkının ortadan kalkması amacıyla yapılan devrim, sosyal adaletin tesis edilememesi ve yolsuzluklar nedeniyle sınıf farkının daha da artmasına neden oldu. Nükleer anlaşmanın imzalanmasının akabinde ekonomide görülen nispi iyileşme ise halka neredeyse hiç yansımadı.

ABD yönetimi İran’ı (Hamaney’in en tehlikeli konu olarak belirlediği) ekonomi üzerinden yıpratma politikasına koyuldu. Bu konuda acelesinin olmadığı ve zaman kazanmaya çalıştığı gözlenen Washington yönetimi, İran’ın tacizlerine rağmen vurdumduymaz bir tavır takınıyor. İran’ın ekonomik yönden zayıflaması için zamana ihtiyaçları olduğu açık. ABD-İran savaşı (Halkın Mücahitleri örgütü hariç) ne ülke içindeki ne de dışındaki herhangi bir rejim muhalifi tarafından isteniyor. Böyle bir savaşın rejimi daha da güçlendireceği değerlendirmesi yapılıyor. ABD ekonomik baskılarla zaman içerisinde İran’ı değişime zorlamaya çalışırken rejim muhalifleri de bu yöntemi destekliyor. Tahran yönetimi bu gidişatı görmüş olacak ki son günlerde elindeki tüm kartları masaya koymaya başladı. Nükleer anlaşmadaki taahhütlerini azaltmak, Hürmüz boğazında petrol tankerlerine el koymak, ABD İHA’sını vurmak, Yemen’deki Husileri hareketlendirmek ve (bazı iddialara göre) Aramco’nun hedef alınması bunlardan bazılarıydı.

Kasım Süleymani kartı

İran’ın elindeki en önemli kartlardan biri, hiç şüphesiz bölgedeki operasyonların başındaki Kasım Süleymani. Uluslararası arenada (Dışişleri Bakanı Zarif aracılığıyla) “meşru” yollardan taleplerine ulaşamayan Tahran yönetimi, ABD tarafından “terör örgütü” ilan edilen yapının lideri Süleymani’yi sahneye koydu. Dün akşam saatlerinde yayınlanan konuşmasında Süleymani, İsrail-Hizbullah arasında gerçekleşen 33 günlük savaş üzerinden çeşitli mesajlar verdi. Lübnan’daki savaşın Tahran’dan yönetildiğini, hangi gizli yollardan Lübnan’a girdiğini, Lübnanlı İmad Muğniye ve Hizbullah örgütü lideri Hasan Nasrallah’la savaşı nasıl idare ettiklerini anlattı. Savaş boyunca Lübnan’da bulunduğunu dile getiren Süleymani, Arapların deyimiyle “ve kıs ala haza” (buna kıyas et) dercesine Batı’ya mesaj gönderdi. Lübnan’da yaptıklarının bir benzerini Yemen, Suriye ve bir kez daha Lübnan’da yapabileceklerinin işaretlerini gönderen Süleymani, anlattığı olağanüstü olaylar ve mütevazı duruşuyla, ülke içindeki ve dışındaki sempatizanları nezdindeki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Kısaca, İran’ın bölgedeki uzantıları üzerinde ne denli etkili olduğu, istenmesi durumunda bu örgütlerin gözünü budaktan sakınmayacağı mesajını veren Süleymani, bazı şeyleri anlatmaktan geri durarak da gizemini korudu.

Süleymani’nin röportajının devlet televizyonunda yayınlanmasından iki gün sonra (bugün) İran Devrim Muhafızları İstihbarat Başkanı Hüseyin Taib, Kasım Süleymani’ye yönelik bir suikast girişiminin engellendiğini, eylem hazırlığındaki İsrail-Arap destekli 3 teröristin gözaltına alındığını açıkladı. Söz konusu haber tüm İran medyasında baş sayfada yer aldı. Anlaşılan, Batı’nın “korkulu rüyası” Süleymani, bir müddet daha İran medyasında kalmaya devam edecek.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *