“Bir makineleşme süreci, her şeyin birbirine benzeşmesi sonucu realitesini ortaya koymaya başlıyor. Tüm bunların somut örneğini klonlarda, protezlerde ve makinelerde müşahede edebilmek gayet mümkün.”
Özgürlük Kavramı ve Translaşma/Aynılaşma
Ahmet Ferhat Öksüz
“Batının politik bağışıklık sistemi, kendi bünyesindeki virüsler nedeniyle tehdit altındadır. Sömürgecilikten bu yana, farklı olanı ve ‘öteki’ni yok etmiş olan Batı, artık ‘aynı’nın aynasında, kendi kendinden üreyen ve türeyen cinsiyet ve zihniyetleriyle birbirinin kopyası olan bireylerin dünyasıdır. Artık ‘öteki cehennemi’nde değil bilâkis kendi cehenneminde yaşayan bu insanın bir diğerinde keşfedebileceği hiçbir şey kalmamıştır; çekici tek şey nesnelerdir…”
J. Baudrillard
Bugün itibariyle içinde yaşadığımız dünya her şeyin giderek birbirine daha çok benzediği ya da daha doğru bir ifadeyle benzetilmeye çalışıldığı bir hale evriliyor. Sanallık ve onun getirdiği birçok yeni ve fakat muğlak kavram viral halde tüm insanlığı sarmalamış durumda. İnsanlar her an aslında kendilerine bir nevi dayatılmış bir “farklı olma” içgüdüsüyle hareket etmeye çalışırken bilâkis birbirlerine daha çok benzemeye, kendilerinde bulunan farklılığı başkalarına/başkalarında fraktal bir şekilde dağıtarak tam olarak bir aynılaşmaya tabi tutuluyorlar. Üstelik bunun herhangi bir şekilde farkında olmadan/farkına varamadan! Bu yaşanan süreç tam manasıyla bir “translaşma süreci” olarak ele alınabilir. Çünkü her alanda giderek yayılmaya çalışılan hatta meşrulaştırılan ve dahi yer yer “özgürlük” kavramıyla sos edilip tüm dünyaya servis edilen bir translaşma varlığını sürdürmekte.
Yaşadığımız modern dünyada en çok çarpıtılan kavram ne yazık ki özgürlük kavramı ve tezahürleridir. Küresel sistem hayata geçirmeye ya da dikte etmeye çalıştığı ne kadar kavram varsa bunu özgürlük vb. kavramlarla meşru hale getirmeye çalışıyor. Politikada, cinsellikte, kadın hakları, sanat, vb. gibi daha birçok alanda bu kavramı kullanarak istediğini kabul ettiriyor ve kendi kabulleri dışında ne varsa ki bu ister dini ister geleneksel herhangi bir kabul olsun hemen yok sayıyor ve hatta çağdışı/bedevi olarak lanse edebiliyor. Yani özgürlük kavramını kullanarak tüm alanlara hakim oluyor ve sonrasında ise hiçbir alanda kendi kavramları/kabulleri dışında bir geçerlik kabul etmiyor.
Bugün küresel sistem bunu yaparken bir temsilin karşısına karşı bir temsil koyuyor ve bu karşı-temsili göklere çıkarıyor. Temsilin karşısına koyduğu karşı-temsili sömürdüğü ölçüde güçlendiriyor ve bu şekilde giderek her şeyi bir çatışma ortamına sürüklüyor. Bu duruma Baudrillard bir “orji sonrası” durumu diyor ki bu konuda çok yerinde bir ifade kullanıyor. Her şey bir nevi özgürleşme/özgürleştirme vaadiyle sömürülüyor/kullanılabilir hale getiriliyor. Sonuç olarak hızlı bir aynılaşma/aynılaştırma süreci kaçınılmaz hale geliyor. Sistem aslında artık yeni bir şey üretemiyor, aynıyı tekrar ediyor. Bu da sistemin kendi içinde dönenmesine yol açıyor. Yani sonuçta aynı şeyler hiç yaşanmamış varsayılarak ve sanki yeni bir şeymiş gibi sunularak tekrar ediliyor ki bu da her şeyi bir belirsizliğe sürüklüyor. Bu konuda yine Baudrillard “simülasyon” kavramını ortaya atıyor ki bu kavram bugünün dünyasını anlamlandırmada gerçekten büyük bir yarar sağlıyor. Simülasyon kavramı, fiilen olmayan, gerçekleşmeyen bir şeyi varmış gibi göstermek manasında kullanılıyor ki dediğimiz gibi bugünün dünyasına ayna oluyor. Kısaca bugün gerçekte hiç olmayan/hiç yaşanmayan şeyler sanki varmış gibi her defasında karşımıza çıkartılıyor ve bu yaşanan durum ise her defasında tekrar edilip sanki bir ilerleme varmış gibi lanse ediliyor. Kısaca özgürleşen şey, beklendiği üzere kavramsal olarak değil dolaşım ağlarını güçlendirmek/teşvik ve tahkim etmek üzere olmuştur. Özgürlük kavramıyla varılan sonuç özgürlüğün inşası değil bilâkis translığın/aynının ifradı olmuştur.
Modern dünyada artık kavramlar tam karşılıklarını giderek yitirmiş durumdadır. Çünkü her şey muğlaklaşmış, bir belirsizlik hali almıştır. Artık iyinin karşıtı kötü, güzelin karşıtı çirkin yahut doğrunun karşıtı yanlış değildir. Her şey fraktal olarak birbirine dağılmış ve muğlaklaşmıştır. Kavramlarsa giderek özlerinden, kaynaklarından kopmuş, bambaşka bir hal almışlardır. Bunun sonucu olarak da amacını yitirmişlerdir. Amacını yitiren bir kavram ise kendini yinelemekten başka bir şey yapamaz duruma gelmiştir, içi boş bir şekilde yinelemekten! Bugün kavramlar elbette mevcudiyetini sürdürüyor fakat içi boş bir halde ve giderek birbirine dağılarak tüm manalarını yitirmiş halde. Her şey özünden kopmuş bir halde kendini yineler vaziyette; bir nevi “adı var kendi yok” vaziyeti.
Bir makineleşme süreci, her şeyin birbirine benzeşmesi sonucu realitesini ortaya koymaya başlıyor. Tüm bunların somut örneğini klonlarda, protezlerde ve makinelerde müşahede edebilmek gayet mümkün. Bu makineleşme metastaz bir şekilde sürmekte. Bugün her şey işte bu şekilde birbirine benzetilmete; yani giderek klonlanmakta, aynılanmakta, transa tabi olmakta…
Beden artık bir metâdır. Sadece mekanik bir çoğalmanın/benzeşmenin/translaşmanın aracıdır yani manasızdır, içi boştur. Herhangi bir farklılığı kalmamıştır. Aynılığın somutlaşma alanıdır. Hiçbir metaforik özelliği yoktur artık, metastaziktir.
Bugün artık her şey birbirinin içine girmiş, dağılmıştır. Baudrillard’ın ortaya attığı kavramlar yerini bulmaktadır; trans-seksüellik, trans-ekonomi, trans-estetik. Ve artık her alan birbirine bulaşabilir, birbirinin yerini alabilir durumdadır ki bu da türlerin karışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Faraza bugün artık cinsellik sadece cinsellikte değil her yerdedir tıpkı politikada, ekonomide ve sanatta olduğu gibi. Hiçbir şey bir bütün halinde değildir artık, her şey birbirine dağılmıştır. Hiçbir şeyin özgül bir hali neredeyse sağ kalmamış, bırakılmamıştır. Her şey ölümcül bir şekilde aynılaşmaya tabi tutulmaktadır.
Baudrillard “Türlerin karışımı yasası dayatılıyor bize. Her şey cinseldir, her şey politiktir, her şey estetiktir; hem de aynı zamanda.” derken işte tüm bu yaşanan muğlaklıktan bahsetmektedir. Her şey genelleştikçe özgüllüğünü yitirir ve bunun sonucunda da özgürlüğünü kaybeder hale gelir, diğerinin varlığında dağılarak. Her şey cinsel ise cinsellik artık yoktur, diğer tüm kavramlarda olduğu gibi. Her şey bu paradoksun içinde kısır bir döngüye tabi tutulmuştur. Özgünlük, biriciklik özgürlük kavramının çarpıtılarak ifradıyla yerini transa, aynıya bırakmıştır. Aynı olan ise yok hükmündedir, yoktur; bugün her şeyde olduğu gibi…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *