Fırat’ın doğusuna bir Türk harekatının eli kulağındayken, Rusya destekli rejimle bir ateşkes ilan edilmişken, ABD’nin aniden İdlib’deki el-Kaide üssünü “keşfetmesi” ve burayı bombalaması manidar.
ABD’nin İdlib’e hava saldırısı neyi hedefliyor?
Prof. Dr. Cengiz Tomar / AA
Orta Doğu ve Türkiye gündeminin en önemli maddesini bu günlerde yine Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler oluşturuyor. Bir taraftan Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna harekat için gün sayıp bu meyanda ABD ile ortak harekat merkezi oluşturarak güvenli bölgenin uzunluğu ve derinliği hususunda görüşmeler yapıyor olması, diğer taraftan İdlib’de insani endişelerin artması, dünyanın gözünün tekrar bu bölgeye çevrilmesine yol açtı.
Sekiz yılı aşan Suriye savaşında diğer bölgelerin kısmen kimin hakimiyet ve nüfuzu altında olduğu belli olmuşken, Suriye’nin kuzeyindeki durum nezâketini koruyor. İdlib’de Rusya destekli rejimin saldırıları büyük bir insani krize dönüşme eğilimindeyken, Türkiye’nin son inisiyatifiyle bir ateşkes ilan edilmiş durumda. Tam da rejim ve Rusya’nın ateşkes ilan ettiği günlerde, bu defa el-Kaide’yi bahane eden ABD’nin İdlib bölgesine bir hava saldırısı gerçekleşti. Fırat’ın doğusuna bir Türk harekatının eli kulağındayken ve Rusya destekli rejimin İdlib saldırılarına son vermesi beklenen bir ateşkes ilan edilmişken, ABD’nin aniden İdlib’deki el-Kaide üssünü “keşfetmesi” ve burayı bombalaması manidar. Üstelik Türkiye ve ABD arasında, Fırat’ın doğusunda 450 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge kurulması hususundaki görüşmeler (tıpkı Münbiç’te olduğu gibi) ABD’nin zaman kazanmaya çalıştığı veya Türkiye’yi oyalamaya çalıştığı görüntüsü vermekteyken.
Türkiye’nin Ağustos ayında Fırat’ın doğusuna girme niyeti hem Rusya destekli rejimin İdlib’e saldırıları hem de ABD’nin oyalaması nedeniyle Eylül’e tehir edilmiş durumda. Fakat Putin’le görüşerek İdlib’de bir ateşkes yapılmasını sağlayan sayın Cumhurbaşkanı’mızın son açıklamaları, ABD’nin oyalama taktikleri karşısında artık daha fazla beklenemeyeceğini ve Eylül ayı içinde bir harekatın yapılacağını işaret ediyor. Zira hem Türkiye’de giderek ağırlaşan Suriyeli sığınmacılar problemi hem de her an İdlib’den yüksek yoğunluklu bir mülteci dalgasının gelebilecek olması ve dahası, bölgedeki PYD/PKK hâkimiyeti, Fırat’ın doğusuna askeri bir harekâtı kaçınılmaz kılıyor.
Türkiye dikkatini Fırat’ın doğusuna teksif ediyor
Arap basınına yansıyan yeni projeksiyonlardaki İdlib haritalarında, rejim tarafından ele geçirilen güneydeki Han Şeyhun ile Ebu Zuhur arasındaki bölgenin hemen kuzeyinde Ma’arretü’n-Nu’man’ın bulunduğu Şam-Halep-Lazkiye ardındaki ana arterler olan M4 ve M5 otoyollarının kesiştiği bölgede, Türkiye ve Rusya’nın güvenliği birlikte sağlayacağı gri bir alana işaret ediliyor. Cisr eş-Şuğur ve Serakib’in kuzeyi, yani İdlib bölgesinin ise muhaliflerde kalacağı ifade ediliyor. Şayet böyle bir anlaşma yapıldıysa, İdlib’le ilgi sorunu şu an için çözmüş olan Türkiye’nin dikkatini Fırat’ın doğusundaki harekata teksif etmesi mümkün. Zira Türkiye Fırat’ın doğusunda 450 kilometre genişliğinde ve 30 kilometre derinliğinde bir bölge oluşturduğunda, uzun zamandır Suriye’de istemiş olduğu güvenli bölgeyi (tampon bölgeyi) ilan etmiş olacak. Böylece kalan iki sözde PYD kantonu sınırlarımızdan uzaklaştırılmış olacağı gibi İdlib, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatlarında oluşturulan bölgelerde, sınırımızın büyük kısmında 30 kilometre derinliğinde (bazı yerlerde daha derin) bir güvenli bölgeye kavuşmuş olacak.
Bu adım tüm Suriye sınırımızı güvenli kılacağı gibi, Türkiye için varoluşsal bir tehdit oluşturan sözde PKK kantonlarını da izole edecektir. Rejimin Fırat’ın batısında Sünni Arap ve Türkmen muhalif çoğunluk aleyhine yapmış olduğu demografik değişim ve PYD’nin Fırat’ın doğusunda gerçekleştirdiği demografik değişimler, bu güvenli bölgelere sığınmacıların yerleştirilmesiyle nispeten dengelenmiş olacaktır. Bu aynı zamanda, Türkiye iç siyasetinde de Suriyelilerle ilgili yükün en azından bir kısmının hafifletilmesine imkan verecektir. Ayrıca sahada nüfuzunu önemli ölçüde arttıran Türkiye’nin, yakın zamanda başlaması beklenen siyasi pazarlıklarda elinin daha güçlü olmasını da sağlayacaktır.
Türkiye karşıtı propaganda
Fırat’ın doğusunun Türkiye için bu kadar kritik ve önemli olduğu bir ortamda ABD’nin el-Kaide’yi bahane ederek İdlib’i bombalamasının, tamamen Türkiye’yi meşgul edecek ve oyalayacak yeni bir hamle olduğu çok açık. Son günlerde sınırımızda yapılan gösterilerin de Türkiye’nin dikkatini İdlib’e yönelterek Fırat’ın doğusunu unutturmak için yapılmış provokasyonlar olduğu düşünebilir. Zira rejimin “dehşetengiz” el-Muhaberat’ı ile pek çok diğer istihbarat ve terör örgütünün var olduğu bölge her türlü provokasyona açık. ABD ve Rusya’nın bilek güreşi yaptığı Suriye’de, bütün dünyanın (milyonlarca sığınmacı dahil) her türlü problemi Türkiye’nin çözmesini beklemesinin acımasızlığı ve kalleşliği de aşikâr. Üstelik dinleri ve etnik kökenleri aynı olan kardeşleri büyük sıkıntı çekerken bütün konuşmalarında “büyük Arap milletinden” bahseden Arap milliyetçisi liderler, Suriyelilere destek olmaları şöyle dursun, onlara yardım eden Türkiye’ye köstek oluyorlar. İnsani yardım hususunda katkıda bulunmak yerine, ABD ve İsrail’le birlik olarak Türkiye’ye karşı cephe oluşturuyorlar. Basın yayın organlarında sürekli olarak Türkiye karşıtı propaganda yapıyorlar.
Kendilerini Portekizlilerden ve Avrupalılardan koruyan Osmanlı devletini tarih ders kitaplarında “işgalci” olarak niteleyenlerin türemesi bir yana, sosyal medya mesajlarında Osmanlıları “devlet terörü” uygulamakla suçlayan Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın bölgeyi işgal eden ABD, Fransa ve Rusya’dan hiç bahsetmemesi çok acı ve epey düşündürücü.
Yazımızı bu defa bir son söz yerine, bölgede güçlü olmanın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir Arap atasözüyle bitirelim: “Buzağı yere düştüğünde bıçaklar üzerine üşüşür”.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *