Tunus’ta en büyük parti konumundaki Nahda Hareketi, 15 Eylül’de düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday çıkarmaya karar verdi.
Yaklaşan seçimler öncesi Tunus’taki siyasi durumu ve Nahda lideri Gannuşi’nin fikri planda arkasındaki isim olan Mûrû’yu, Taha Kılınç geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak’taki bir yazısında özetledi.
“Nahda Hareketi içinde, Tunus toplumunun seküler kesimleriyle oldukça yakın temastaki isimlerden biri olarak bilinen Abdulfettah Mûrû, Nahda’nın dinî ve siyasî faaliyetlerinin birbirinden kesin biçimde ayrılmasını savunan kanattan” notunu düşen Kılınç, Gannûşî’nin 3 yıl önce geliştirdiği “İslâmcı değiliz, Müslüman demokratız” söyleminde de Mûrû’nun ciddi etkisinin olduğunu hatırlattı.
Taha Kılınç, “Cübbe ve şâşiye” başlıklı o yazısında şunları anlattı:
Önceki seçim süreçlerinde, kendi içinden bir adayı sahneye sürmek yerine mevcut isimlerden birini (2011’de Munsif Marzûkî, 2014’te Becî Kâid es-Sebsî) desteklemeyi tercih eden, gelecek ay da aynı tavrı benimseyeceği konuşulan Nahda’nın bu sürpriz kararı, ülke içinde ve dışında büyük yankı uyandırdı. Nahda Lideri Râşid Gannûşî tarafından bizzat açıklanan isim, Abdulfettah Mûrû, şahsiyeti ve birikimi nedeniyle sürprizin esas kısmını oluşturdu. Başbakan Yûsuf Şâhid, Savunma Bakanı Abdulkerim Zbeydî, eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzûkî, eski Başbakan Mehdi Cumua ve medya patronu Nebîl Karuvî gibi dişli rakiplerle yarışacak olan Mûrû, seçimin en şanslı adayı olarak gösteriliyor.
Abdulfettah Mûrû (Türkçede, İngilizceden geçme bir kullanım olarak “Moro” biçimi yaygın olsa da, Arapçada “o” sesi mevcut değil), 1 Ocak 1948’de Tunus’un başkenti Tûnis’te dünyaya geldi. Orta halli ve eğitimli bir ailenin üyesi olarak, başkentin iyi okullarında öğrenim gördü. Gençlik yıllarından itibaren müzikle ve tiyatroyla ilgilendi. 18 yaşından itibaren Tunus’un geleneksel kıyafeti olan cübbe ve şâşiye (kırmızı fes) giymeyi adet edindi, hayatı boyunca bu kıyafet tarzını hiç terk etmedi. Günümüzde de sürekli cübbe-şâşiye giyen tek Tunuslu siyasetçi olarak, bu tercih onun alamet-i fârikası haline gelmiştir.
Tunus Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan Abdulfettah Mûrû, 1970’teki mezuniyetinin ardından bir süre hakimlik yaptı, daha sonra bugün de hâlâ sürdürdüğü avukatlığa başladı. İlkokuldan itibaren anadili Arapçayla birlikte öğrendiği Fransızcasının yanına, üniversite yıllarında Almancayı da ekleyen Mûrû, geniş kültürü ve yüksek ikna kabiliyetiyle dikkat çekti. Üniversite yıllarında tasavvufa meyleden ve Tûnis’teki bir zaviyeye devam eden Mûrû, 1968’de kendisinden yedi yaş büyük olan Râşid Gannûşî ile tanıştı. Gannûşî’yi üstad ve rehber olarak benimseyen Mûrû, onunla birlikte “Cemaat-i İslâmî” adını verdikleri küçük bir hareket başlattı (Nahda, 1981’de bu hareketin devamı olarak kurulacaktı). 1970’den itibaren, bilhassa mescitlerdeki halka açık dersler yoluyla Tunuslu gençleri İslâm ahlâkı üzere eğitmeyi ve onların Fransız kültürü içinde asimile olmamasını hedefleyen hareket, başlangıçta herhangi bir siyasî amaca sahip değildi. Ancak üyelerinin kahir ekseriyeti, Mısır merkezli Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (kısaca: İhvân) düşüncesine sempatiyle bakan kişiler olduğundan, “Cemaat-i İslâmî” saflarında diri bir siyasî bilinç her zaman mevcuttu.
1973’te, Tunus güvenlik güçleri, ülke çapında geniş çaplı tutuklamalara başladı. Özellikle İslâmî hareket mensuplarına yönelik tutuklamalardan, Abdulfettah Mûrû da nasibini aldı. Sonraki yıllarda sürekli devlet baskısı altında yaşayan Mûrû, 1988’de pasaportuna el konulmasının ardından 20 yıl süreyle Tunus’ta mecburi ikametle karşı karşıya kaldı. 1991’de tekrar tutuklanıp iki yıl hapis yatan Mûrû, cezası sona erince Nahda Hareketi üyeliğinden zorunlu olarak ayrıldı, polisin sıkı kontrolü altında yalnızca evi ile avukatlık bürosu arasında bir yaşam sürmeye başladı. 2011’de Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelâbidin bin Ali’nin devrilmesiyle birlikte oluşan özgürlük ortamında yeniden siyasete atılan Abdulfettah Mûrû, Nahda Hareketi’nin üst düzey yönetiminde yer aldı, Râşid Gannûşî’nin sağ kolu olarak boy gösterdi.
Nahda Hareketi içinde, Tunus toplumunun seküler kesimleriyle oldukça yakın temastaki isimlerden biri olarak bilinen Abdulfettah Mûrû, Nahda’nın dinî ve siyasî faaliyetlerinin birbirinden kesin biçimde ayrılmasını savunan kanattan. Nitekim, Gannûşî’nin 3 yıl önce geliştirdiği “İslâmcı değiliz, Müslüman demokratız” söyleminde de Mûrû’nun ciddi etkisinin bulunduğu biliniyor. Müslüman kadınların gayrimüslim erkeklerle evlenebilmelerini de destekleyen Mûrû, yönetime talip olan İslâmî hareketlerin, şu iki esasa odaklanmaları gerektiğini savunuyor: 1) Demokratik çoğulcu yapının korunması, 2) Her türlü diktatörlük fikrine karşı durulması. “İçkinin yasaklanması, hırsızın elinin kesilmesi, tesettürün emredilmesi, çok eşliliğin serbest bırakılması gibi konuları önceliğimiz yapmamalıyız. Bunlar, ilk tartışılacak şeyler değil” diyen Mûrû’ya göre, odaklanılması gereken yukarıdaki iki ana esas, zaten İslâmî hareketlerin gerçekleştirmek istediği bütün amaçların özeti mesabesinde.
Yüksek profilde bir aday çıkarmak suretiyle cumhurbaşkanlığı yarışına iddialı bir giriş yapan Nahda Hareketi, Tunus’un çevresindeki ülkelerde şimdiye kadar yaşanan gelişmeleri de yakından takip ederek dersler çıkarmış görünüyor. Ancak yine de, seçimi kazandığı takdirde, Abdulfettah Mûrû ve mensubu olduğu hareketin birkaç alanda birden imtihanlarla karşı karşıya kalacağı görülüyor. Tunus’un içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, Tunus’un seküler elitlerinin (ve onların hamisi Fransa’nın) tatmin olmaz istekleri, İslâmî hareketleri boğmayı kendilerine görev edinen Birleşik Arap Emirlikleri-Suudi Arabistan-Mısır troykasının baskıları ve tuzakları, siyaset yaparken bir yandan da İslâmî ilkelerle çatışma halinin getireceği sürekli gerilim, en önemli imtihanlar olarak sayılabilir. Ortaya çıkacak neticeyi, İslâm dünyası dikkatli gözlerle takip ediyor olacak.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *