Batı sömürgeciliği, Afrika Boynuzundan elini çekti mi?

Batı sömürgeciliği, Afrika Boynuzundan elini çekti mi?

Libya’yı İtalya-Fransa marifetiyle parçalayan Batı emperyalizmi, Kuzey Afrika’yı kendi arasında paylaştıktan sonra, Doğu Afrika’da da ciddi bir siyasi rekabetin içine girmekte…

Etiyopya’daki askeri müdahale girişimi ve siyasi sorunlar

Geçtiğimiz Haziran ayında Etiyopya’da gerçekleştirilen darbe girişimi, ülke siyasetinde yeni bir kırılmaya yol açtı.

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz / AA

Batı sömürgeciliği her ne kadar Afrika Boynuzu’ndan el çekmiş gibi görünse de, bölgedeki paylaşım savaşlarında 100 yıl önceki emperyalist plan ve projelere geri dönüldüğünü ifade etmemiz mümkün. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde İngilizler ve Fransızlar, İtalya ile müttefiklik kurabilmek adına Libya, Habeşistan (Etiyopya) ve Eritre’yi İtalyanlara bırakmışlardı. Bugün de aynı şekilde, bölgedeki Çin gibi güçlü aktörlerin etkinliğini kırmak adına, Avrasya bloğuyla yakınlaşma çabalarına teşebbüs eden İtalyanlara “sus payı” olarak Libya ve Doğu Afrika’nın belirli bölgeleri bırakılmış durumda. Libya’yı İtalya-Fransa marifetiyle parçalayan Batı emperyalizmi, Kuzey Afrika’yı kendi arasında paylaştıktan sonra, Doğu Afrika’da ciddi bir siyasi rekabetin içine girmekte. Bu doğrultuda, “Doğu Afrika’nın yeni bir sömürgeci paylaşıma gittiği” akıllara geliyor.

Bu durumun en büyük göstergesi ise İtalya’nın Batı kampından koparak Avrasya bloğuna yönelmesi. Çin’in Sudan, Etiyopya, Uganda ve Kenya gibi Doğu Afrika ülkelerinde gerek kamu gerekse özel sektör eliyle ciddi yatırımlara girişmesi ve bu noktada Etiyopya’da inşa edilecek Rönesans Barajı’nın yapımında Çin’in İtalya’ya 4 milyar dolarlık yüklü bir kredi sağlayarak yeni bir ortaklık inşa etmesi, Afrika Boynuzu’ndaki küresel rekabetin dozunu arttırmasına sebep olmuş durumda.

Abiy Ahmed liderliğindeki Etiyopya’nın siyasi anlamda bölgede yükselişe geçmesi, dış destekli toplumsal hareketlerin körüklenmesi ve ülkede bir etnik çatışma ortamı meydana getirilmeye çalışılmasının başlıca sebeplerinden birini teşkil ediyor. Etiyopya’daki etnik gruplardan Tigrayların ülkenin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan Amhara ve Oromolara yönelik siyasi ve toplumsal baskısı sebebiyle yaklaşık 10 yıldır etnik temelli bir iç savaşın eşiğinde olan Etiyopya, Şubat 2018’de Abiy Ahmed’in başbakan olarak göreve gelmesiyle birlikte önemli kazanımlar elde etmeye başladı. Fakat farklı etnik grupların siyasi güç kazanmak için önceki dönemde silahlanmış olmaları ve Etiyopya’daki ordu ve istihbarat mensubu generallerin kendi güç gruplarını oluşturmaları ülkede önemli sorunlara yol açıyor. Göreve geldikten sonra siyasi mahkumların tutukluluğunu sona erdiren, siyasi partilere yönelik yasakları kaldıran ve insan hakları ihlallerinde bulunan görevlilerin yargılanmasının önünü açarak toplumsal tansiyonu düşürmeyi hedefleyen Abiy Ahmed, siyasi ve toplumsal kazanımların yanı sıra çeşitli ekonomik reformlar da gerçekleştirdi ve bu sayede Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Afrika’nın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri haline dönüştü.

Fakat 22 Haziran 2019’da Etiyopya’da gerçekleştirilen darbe girişimi, ülke siyasetinde yeni bir kırılmaya yol açtı. Etiyopya’nın Amhara eyaletindeki güvenlik şefi Asaminew Tsige tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi akamete uğradı; Tsige polis tarafından öldürülerek etkisiz hale getirildi. Eski başbakanlardan Meles Zenawi döneminde de darbe teşebbüsüyle yargılanmış ve hapis yatmış bir isim olan Tsige’nin Eritre içindeki belirli kliklerden destek aldığı ileri sürülüyor. Tsige darbe kalkışmasından bir hafta önce Etiyopya’nın ikinci büyük etnik grubu olan Amharalara “diğer [etnik] gruplarla savaşmaya hazır olunması amacıyla silahlanma” çağrısında bulunmuştu. Ülkeyi etnik temelli iç savaşa sürükleme amacı taşıyan bu çağrı, doğrudan anayasayı hedef almaktaydı. Kısa bir süre önce Amharalar ve Gumuzlar arasında “toprak meselesi” sebebiyle çıkan çatışmalarda onlarca kişinin yaşamını yitirmesinin ve hemen ardından ülkeyi etnik temelli bir iç savaşın eşiğine getirebilecek bir darbe girişiminin, zamanlama açısından epey manidar olduğu söylenebilir.

Amhara eyaletindeki darbe girişimi sırasında Eyalet Başkanı Ambachew Mekonnen öldürülmüştü. Yine aynı şekilde hayatını kaybeden isimlerden biri de Etiyopya Genelkurmay Başkanı General Seare Mekonnen’di. General Seare danışmanı Gezai Abera ile birlikte yakın korumaları tarafından öldürülmüştü. Ayrıca Eyalet Başsavcısı Migbaru Kebede ve Amhara bölgesi kabine üyesi Azaze Wasaw da hayatını kaybedenler arasındaydı. Amhara Eyaleti’ndeki darbe girişimiyle eş zamanlı olarak, 22 Haziran 2019 tarihinde Addis Ababa’daki evinde korumaları tarafından öldürülen Genelkurmay Başkanı Mekonnen’in ölüm tarihinin bir yıl önce Abiy Ahmed’e yönelik suikastla aynı tarihe denk gelmesi “tesadüf” olarak değerlendirilse de, Etiyopya’daki darbe girişimi ve suikast teşebbüsleri ülkedeki toplumsal fay hatlarının kırılmasına yol açacak nitelikte. Darbe girişiminden bir yıl önce gerçekleştirilen Abiy Ahmed’e yönelik bombalı saldırının arkasında kim ya da kimler olduğu ise hâlâ belirsizliğini koruyor. Fakat Abiy Ahmed’in darbe girişimine kalkışanları “paralı askerler” olarak nitelendirmesi, Etiyopya iç siyasetine müdahil olmak isteyen “yabancı ülkelere” işaret ediyor. Bu noktada akla ilk gelen “yabancı ülkeler” ise Afrika Boynuzu’nda etkinliğini arttırmaya çalışan Körfez ülkeleri.

Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Prensi Muhammed bin Zayed ile ilginç bir diyalog yaşamış olan Abiy Ahmed, ülkenin başkenti Addis Ababa’da İslam Enstitüsü kurulması için BAE’den destek istediğinde “Size her konuda destek olacağız, size İslam’ı öğreteceğiz” cevabını almıştı. “Bize İslam’ı öğretmenize ihtiyacımız yok. Çünkü siz İslam’dan uzaklaştınız. Bize sadece Arapçayı hızlı şekilde öğretin, biz İslam’ı doğru bir şekilde anlayıp, sizi doğru yola iletiriz” yanıtını vermiş olan Abiy Ahmed, Suudi Arabistan ve BAE’nin Afrika Boynuzu’ndaki etki ve nüfuz faaliyetlerinden epey rahatsız görünüyor. Anlaşılan o ki bölgede siyasi ve toplumsal karşılık bulmak için faaliyet yürüten BAE Prensi Zayed’e karşı tavır alan Abiy Ahmed, Körfez ülkelerinin bütün nüfusu toplansa da Etiyopya’daki Müslüman nüfustan az olacağını ifade etmişti.

Darbecilerin amacının ilk olarak ülkede etnik temelli bir iç savaş çıkartmak olduğu ifade ediliyor. Çünkü Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti’nin 9 farklı eyaletten ve Addis Ababa ile Dire Dawa gibi özel statülü şehir yönetimlerinden oluşması ve etnik kökenlere göre şekillendirilmiş idari yapısı, etnik temelli bir iç savaşa mümkün kılıyor. Her ne kadar Etiyopya halkı birbirine karşı açıktan bir düşmanlık beslemese de, dışarıdan gelebilecek örtülü müdahaleler toplumsal sorunlara yol açabilir. Fakat yaşanan sorunların etnik temelden çok siyasi bir güç mücadelesi olduğu da ortada. Mekonnen’e düzenlenen suikastın ardından, Amhara eyaletindeki kalkışmadan sorumlu 200’e yakın kişi gözaltına alınmıştı. Hükümete muhalif olan oluşumlardan Amhara Ulusal Hareketi (NAMA) ise Addis Ababa, Oromiya ve Bahir Dar’da 100’den fazla üyesinin gözaltına alındığını duyurmuştu. Suikastı düzenleyen kişinin kimliği, Etiyopya devlet televizyonu (ETV) tarafından Onbaşı Mesafint Tigabu olarak açıklanırken, Emniyet güçlerinin yaptığı çelişkili açıklamalar kamuoyunun zihninde çeşitli soru işaretlerinin oluşmasına sebebiyet vermişti.

Darbe girişiminden sonra çeşitli tedbirler almayı uygun gören Abiy Ahmed, Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi (NISS) Başkanı General Adem Muhammed’i ülkenin yeni genelkurmay başkanı olarak atadı. Etiyopya istihbaratının yeni başkanı ise Demelash Gebremichael oldu. Darbe girişimi sırasında güvenliğin sağlanması amacıyla internet erişimi kesilmiş ve iletişim ağı durdurulmuştu. Kaçmayı başaranlar olsa da darbecilerin büyük çoğunluğu gözaltına alındı, bazı yollar kapatıldı ve kapsamlı bir tahkikat başlatıldı.

1974’te Komünist Derg rejiminin yıkılmasıyla birlikte Etiyopya Halkları Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF) koalisyonu iş başına gelmiş ve iktidarını 28 yıl boyunca devam ettirmişti. Tigray Halkı Kurtuluş Cephesi (TPLF), Amhara Demokratik Partisi (ADP), Oromo Demokratik Partisi (ODP) ve Güney Etiyopya Halkları Demokratik Hareketi’nden (SEPDM) oluşan EPRDF bünyesinde farklı etnik grupları barındırıyor ve Etiyopya’nın toplumsal bütünlüğü konusunda önemli adımlar atıyor. Fakat EPRDF içindeki siyasi güç mücadelesi Amhara, Tigray ve Oromo gibi etnik grupları ayrıştıracak istikamette şekillenmekte. Ülkedeki siyasetin zemini de bu duruma oldukça müsait. 2015’te eski başbakan Hailemariam Desalegn yönetimindeki (Tigrayların ciddi bir ağırlık teşkil ettiği) hükümete karşı Oromo ve Amhara eyaletindeki hareketler, Tigrayların siyasi ağırlığına karşı başlamış ve böylece Desalegn Şubat 2018’de istifa etmek zorunda kalmıştı. Böylece EPRDF’deki siyasi koalisyonun liderliğinden ayrılmak durumunda kalan Tigraylar, yönetimi Oromalara bırakmış ve yeni başbakan ODP’den Abiy Ahmed olmuştu.

İşbaşına gelir gelmez yargı, güvenlik ve yerel yönetim gibi alanlarda çeşitli tasarruflarda bulunan Abiy Ahmed, Tigraylardan bazı isimleri görevden aldı ve bu sayede Tigraylara karşı Amhara ve Oromolar arasında siyasi bir ittifak kuruldu. Etiyopya Federal Cumhuriyeti’nde yaşayan 100 milyon vatandaşın yüzde 35’ini Oromolar, yüzde 27’sini Amharalar, yüzde 6’sını Tigraylar oluşturuyor. Yüzde 6 gibi küçük bir nüfusa sahip olan Tigrayların uzun yıllar Oromo ve Amharalara karşı yönetimi elinde bulundurması, her iki etnik grupta ciddi rahatsızlığa ve toplumsal sorunlara sebep olmuştu. Oromo ve Amharaların kurduğu siyasi ittifak vasıtasıyla Tigrayların iktidardan düşmesi sonrasında, Amhara milliyetçisi etnik gruplar bu sefer Oromoları tasfiye ederek iktidarı devralmaya çalıştılar. Zira darbe girişiminin lideri Asaminew Tsige’nin Amhara etnik milliyetçisi gruplarla temas halinde olduğu yönünde söylentiler var.

Söz konusu darbe girişiminin ülkenin en büyük etnik grubuna ev sahipliği yapan ve ülkenin ikinci büyük eyaleti olan Amhara eyaletinde gerçekleştirilmesi, siyasi sorunların büyütülerek sürecin etnik ve dini çatışmalara sürüklenmek istendiğinin en açık göstergesi. Zira Etiyopya Genelkurmay İkinci Başkanı Birhanu Jula, General Mekonnen’in cenaze töreninde yaptığı konuşmada “Hükümeti yıkmak ve geçiş hükümeti kurmak istediler. Anayasaya aykırı olan bu teşebbüs hiçbir zaman gerçek olmayacak. Etiyopya ordusu her zamanki gibi bir arada” ifadesini kullanmış ve darbecilerin aslında “orduyu bölerek, bir geçiş hükümeti kurma” hevesini açığa çıkarmıştı. Hatta daha önce Etiyopya güvenlik güçlerinin Oromiya eyaletinde örgütlenen bir suikast çetesini çökertmiş olması, siyasileri hedef alacak suikastlarla ülkeyi etnik temelli bir iç savaşa sürüklemek isteyenlerin mevcudiyetini akıllara getiriyor. Olası suikast ve iç savaş tehlikelerine karşı “Cumhuriyet Muhafızları” isimli bir askeri birim kuran Abiy Ahmed tehlikeli durumlara karşı önlem almaya çalışıyor.

Etiyopya’nın Afrika Boynuzu’nun parlayan ülkelerinden biri haline gelmesi, bölgedeki küresel rekabeti artırmasının yanı sıra, Körfez ülkelerinin de ilgisini buraya çekmişti. Abiy Ahmed’in inisiyatif alarak Eritre’yle barış görüşmelerini başlatması ve Sudan’daki askeri darbe sonrasında arabuluculuk rolü üstlenmek istemesi, bölgedeki askeri darbelerle ilişkili olduğu düşünülen Suudi Arabistan ve BAE’yi ciddi anlamda rahatsız etmiş durumda. Bunun yanı sıra, ABD’nin Somali Büyükelçiliği üzerinden Afrika Boynuzu’nda birçok bölgede etkinlik göstermeye çalışıyor olduğu da sahadan gelen bilgiler arasında. Bu durum, Sudan’da Ömer el-Beşir’e yönelik darbeden sonra, “sıra Etiyopya’ya mı geliyor” sorusunu da akıllara getiriyor. Çünkü Sudan’daki askeri darbenin arkasında hangi ülkelerin olduğu açık bir şekilde bilinmiyor. Bu doğrultuda, Etiyopya’daki darbe girişiminin başarısızlığa uğratılması, ülkenin federal sistemi ve iç barışı üzerinde önemli etkilere yol açmış durumda.

Öte yandan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasında Türkiye’ye siyasi destek veren Etiyopya’nın FETÖ’ye ait okulları teslim alarak Türkiye’ye devretmesi, Etiyopya ile Türkiye arasında siyasi bir birliktelik tesis edilmesine yol açmıştı. Etiyopya’da etkinliğini büyük ölçüde kaybeden FETÖ, Washington ve Berlin’den medet ummaya başlamıştı. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 24 Haziran 2019 tarihinde Etiyopya’daki darbe girişimiyle ilgili yaptığı açıklamada “Türkiye’nin seçimle işbaşına gelen hükümetlerin yasadışı yollarla değiştirilmesine yönelik tüm teşebbüslerin karşısında olduğunu yineliyor, söz konusu darbe girişimi karşısında Etiyopya’ya güçlü desteğimizi ifade ediyoruz” diyerek Etiyopya’ya olan desteğini açıkça belirtmişti.

Sonuç olarak, Eritre ve Sudan’da barışı tesis etmek amacıyla siyasi roller üstelenen Abiy Ahmed, ülkesinin gelişimini büyük oranda sağlamış olsa da, ülkenin iç siyaseti dışarıdan gelecek etki ve nüfuz faaliyetlerine açık durumda. Hem bölgesel hem de küresel rekabetin hedefi haline getirilmek istenen Etiyopya’da sular şimdilik durulmuş olsa da, emperyalist devletlerin etnik temelli bir iç savaş çığırtkanlığına soyunması, siyasi ve toplumsal sorunları da beraberinde getirebilir. Özetle, Etiyopya’nın bölgedeki barış çabalarına balta vurulmak istendiği, bölgenin istikrarsızlaştırılarak kukla yönetimlere teslim edilmeye çalışıldığı ve emperyalist ülkelerin toplumsal kaos çıkararak bu durumdan faydalanmak istediği açık bir şekilde görülüyor.

[Tuğrul Oğuzhan Yılmaz Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) araştırmacı olarak çalışmaktadır]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *