Kemal Tahir ve Devlet Ana

Kemal Tahir ve Devlet Ana

O dönem için Marksist bir yazardan beklenmeyecek ölçüde devleti ön plana çıkarması, özellikle sol çevrede oldukça tepkiyle karşılanır.

Kemal Tahir’in devlet yorumu

Mehtap Gümüş / Star-Açık Görüş

Kemal Tahir’in devlet konusundaki fikirlerine geçmeden önce birkaç hususun özellikle altını çizmek gerekiyor. Öncelikle Kemal Tahir, bu fikirleri sosyalist bir yazar olarak üretmiş ve geliştirmiştir. Bu açıdan devlet hakkındaki düşüncelerini sosyalist kimliğinden ayırarak açıklama imkânı yoktur. Fakat bu sosyalist birikimin tarihsel malzeme üzerinden geliştirdiği yorum ıskalandığında yine yazarın konu hakkındaki düşüncelerini doğru bir şekilde değerlendirme imkânı ortadan kalkmaktadır. Çünkü bu yorum kendisini doğrudan sosyal pratik üzerinden ürettiğinden, Türkiye’nin mevcut çıkmazlardan nasıl kurtulabileceği sorusu hakkında ulaştığı sonuçları –Ortodoks Marksist yorum gibi- devrim çerçevesinde değil aksine Türk toplumunda kökü binlerce yıla dayanan devlet geleneğini esas alan aşamalı bir dönüşümün imkânları üzerinden değerlendirmektedir. O dönem için Marksist bir yazardan beklenmeyecek ölçüde devleti ön plana çıkarması, özellikle sol çevrede oldukça tepkiyle karşılanır. Bilhassa devlet tarafından komünizm propagandası suçlamasıyla 12 yılını hapiste geçirmesine rağmen, Türkiye’de devletin devrilmesi değil güçlendirilmesi gereken bir yapı olduğuna ısrarla dikkat çekmiş olması belirli bir süre, çevresindeki pek çok kimseyi Kemal Tahir’in “sosyalistliği” konusunda muallakta bırakmıştır. Halit Refiğ’in1 dikkat çektiği gibi Kemal Tahir, belirli çevrelerde bir yandan devlet tarafından 12 yıl hapis yatmış bir “komünist” olarak saygı duyulan bir adamken, diğer yandan devlet hakkındaki düşünceleriyle bu mahkûmluğu arasında “çelişkili” sonuçlara (devleti olumsuzlaması gerekirken buna hiç yanaşmaması gibi) ulaşmasıyla düşüncelerine mesafeyle yaklaşılması gereken biridir. Devlet hakkındaki düşüncelerinden ötürü dönemin Türk solu ile arasındaki bu mesafe zamanla artacak ve 1965 yılından sonra Kemal Tahir “kerim devlet” düşüncesi nedeniyle soldan tamamen dışlanacaktır. O halde yukarıda dikkat çektiğimiz meseleyi yeniden tekrar ederek soralım; devlet düşüncesi yüzünden sosyalistliği konusunda şüphe duyulan, hatta şüphe duyulmakla kalınmayıp zamanla (Devlet Ana’nın yayınlanmasıyla) “fiilen sağa geçti” denilecek ölçüde düşünsel olarak soldaki konumu tartışmalı hale gelen yazarın sosyalistliği derken neyi kast ediyoruz?

Direncin kaynağı

Bu sorunun cevabı için öncelikle Kemal Tahir’in sosyalizmden ne anladığının belirlenmesi gerekiyor. Kemal Tahir’e göre Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlar, üzerinde derinlemesine tahliller yapılmadan çözülebilecek basitlikte değildir. Kapitalizmle birlikte dünyada ülkeler arasında değişen güç ilişkileri karşısında, imparatorluk mirasına sahip olmanın Türkiye’ye nasıl bir konum kazandırdığının ortaya konulması gerekmektedir. Türkiye’de Batılılaşma hareketlerini bu açıdan değerlendirmiş ve Batı tipi bir ekonomi politiğin burada neden istenilen sonuçları vermediği ve sorunları daha da derinleştirdiği üzerinde durmuştur. Özellikle Anadolu Türk halkının bu dönüşüm karşısında gösterdiği direncin kaynaklarını, devlet ile olan ilişkisini, bunun kökenlerini diyalektik yöntemle yürüttüğü tarihsel araştırmalarında kalkış noktası yapmıştır. Böylelikle Batılılaşma ile kapitalist ekonomiye geçme biçiminin Türkiye’de Batı’dakinin tam tersi biçimde yürütüldüğüne dikkat çekerek, sınıfların oluşturduğu devlet yerine devletin oluşturmaya çalıştığı sınıflar şeklinde bir “ters birikmenin” nedenlerini Osmanlı ekonomi-politiğinde aramıştır.(2) Osmanlı-Batı arasındaki ilişkileri bu temel farklılık üzerinden değerlendirerek, Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazlardan bu farklılığı temel alan atılımlarla kurtulabileceğini öne sürmüş ve devlet hakkındaki fikirlerini bu çerçevede geliştirmiştir.

Devlet sosyalizmi

Meseleyi tüm boyutlarıyla burada tartışmak elbette mümkün değildir. Fakat Kemal Tahir’in sosyalist bir yazar olarak devlet konusuna nasıl yaklaştığını belirlemek için sınırlı da olsa konunun teorik kısmına temas etmek gerekmektedir. Burada yazarın teori ile kurduğu ilişkinin tarihsel malzemeyi değerlendirme biçimine bağlı olarak önemli ölçüde değiştiğini belirtelim. 1960-1965 yıllarına kadar Osmanlı’daki ekonomik-sosyal yapıyı, bünyesinde Batı tipi sınıfları neden çıkaramadığı sorusuyla incelemiş ve tespit ettiği farklılıkları “geri kalmışlık” ölçütü olarak değerlendirmiştir. Osmanlı’dan gelen birikimin, Türkiye’nin dünya pazarında bağımsız bir ekonomiye sahip olabilmesi önünde engel teşkil ettiğini ve bunu aşmanın şahsi teşebbüsü öne çıkarmakla değil toplumu üretim etrafında örgütlemekle mümkün olduğunu öne sürmüştür. Ve yazara göre Osmanlı’da Batı’daki gibi sınıflar gelişmediğinden, bu örgütlenmeyi halk değil devlet yapacaktır. Dolayısıyla Türkiye gibi Batı toplumları karşısında ekonomik-sosyal ve siyasal alanda “geri kalmış” toplumların ileri Batı toplumlarına yetişebilmesi, Kemal Tahir’e göre devlet sosyalizmi ile mümkün gözükmektedir.(3) Burada sosyalist devletçilik için söz konusu olan, üretimin sosyalleştirilmesi ve halkın üretime ortak edilmesidir.

1965 yılından ölümüne kadar olan dönemde ise Kemal Tahir, Batılılaşmayı -sosyalist Batı’yı da kapsayan biçimde- eleştirecek ve tarihi Doğu-Batı çatışması çerçevesinde değerlendirecektir. Böylelikle Osmanlılığın sınıfların oluşumuna izin vermeyen siyasetini tamamıyla olumlu biçimde değerlendirecek ve özellikle sol kesimde gericilikle, yobazlıkla suçlanacaktır. “Kerim devlet” kavramsallaştırması ve Anadolu halkının devlet kurucu özelliği, bu dönem düşüncesinin en temel değişiminden biridir. İlk dönem devletin yürüttüğü siyaset, toplumda sınıf oluşumunu engellediği için halkla arasını açan bir neden olarak öne sürülürken –özel mülkiyetin yokluğu, talan, müsadere, vs- bu dönemde, aynı siyaset halkı her türlü sömürüden koruma biçiminde yorumlanacaktır. Ve devlet kapısının halka açık olduğunu ileri sürerek, devlet ve halk arasında doğal bir bütünleşmenin olduğunu, bunun da kendi içinde sosyalist bir birikime yakın olduğunu öne sürecektir. Bu nedenle Kemal Tahir -1965 yılından önce iddia ettiği gibi- devlet tarafından halka doğru gelecek bir sosyalizm değil, temelde var olan fakat devlet kurumlarında Batılılaşarak dejenere edilen bir sosyalist birikime işaret edecektir. Dolayısıyla modernleşme dışarıdan topluma getirilecek bir düzen değil, toplumun temelinde var olan birikimin devlet tarafından reforme edilmesiyle mümkün olacak bir süreçtir.

Değişmesi gereken ne?

Kemal Tahir, sosyalizmle başından beri Türkiye’nin Batı toplumları karşısındaki temel farklılıklarını belirleme konusunda ilişki kurmuş ve gelecekte alacağı düzenin bu temel üzerinden belirlenmesi gerektiği konusunda ısrarcı olmuştur. Dolayısıyla bir Marksist yazar olarak Türkiye’de devletin vazgeçilmez bir konumda bulunduğuna, değişmesi gerekenin devlet değil, devletin yürüttüğü ekonomi-politik yapı olduğuna dikkat çekmiştir.

Yazarın özellikle Devlet Ana romanının yayınlanmasından sonraki süreçteki değerlendirmeleri, hem sağ kesimde hem de sol kesimde Kemal Tahir’i ideolojik olarak konumlandırma sorununu doğurmuştur. İki zıt kutbun ortak noktasıysa, yazarın “kerim devlet” düşüncesiyle Marksizm’den önemli ölçüde ayrıldığıdır. Bize göre burada önemli olan Kemal Tahir’in Marksistliğinin sorgulanması değil, Marksizm’i nasıl kullandığının belirlenmesi gerekliliğidir. Çünkü Kurtuluş Kayalı’nın da dikkat çektiği gibi Kemal Tahir hayatı boyunca Marksist oluşuyla ilgili aksini iddia edecek bir tartışmanın içine girmemiştir.(4) Teori ile olan ilişkisi eleştirel ve Türkiye pratiğini temel alan bir çerçevede yürümüştür. Düşüncesinin her iki döneminde de devlet çerçevesinde ele aldığı konularda Marksist dizgeye bağlılığını sürdürmüştür. Doğu-Batı farklılığını mülkiyet temeli üzerinde tartışmış, bu farklılığın ürettiği devlet-halk ilişkisini, Türkiye toplumunun yapısını –başka bir deyişle Batı toplumlarından temel farkını- açıklamada kullanmıştır. Düşüncesinin her iki döneminde de ısrarla Doğu ve Batı toplumları arasındaki farklılıklara odaklanması, Türkiye’nin bağımsız varlığını ancak bu farklılıklar üzerinden koruyabileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Bu dönem, Kemal Tahir’in Türkiye’nin Batı ile olan ilişkisini mülkiyet farklılığından gelen çatışma çerçevesinde okumasını, Batılılaşma siyasetine kökten bir eleştiri biçiminde yorumlamak mümkündür. Dolayısıyla Osmanlı’daki birikimi, kapitalist Batı karşısında üretilmiş sosyalist bir birikim olarak değerlendirmesini, ülkenin kendi tarihsel birikiminden üretilecek bir siyasetin çerçevesini belirleme çabası olarak yorumlamak mümkündür. Daha açık bir ifadeyle Doğu toplumlarının ekonomi politik yapısını devlet merkezli açıklaması, sınıf merkezli Batı toplumları ile olan benzemezliği belirlemek için kullanmıştır ve Doğu toplumlarının bu ilişkide varlıklarını sürdürebilmelerinin güçlü merkezi devletlerle sağlayabileceğini ileri sürmüştür. Burada devletin karakterini belirli bir azınlığın değil tüm halkın devleti olduğu ölçüde “kerim” kalabilen bir devlet olarak belirlemesi, başka bir deyişle despotik devlete karşılık, kerim/rahman bir devlete işaret etmesi, Doğu ve Batı toplumlarının devlet ile olan ilişki biçimleri arasındaki farka dikkat çekmesinden kaynaklanmaktadır. Yazarın özellikle son dönem sosyalist yorumunun bu ilişki biçimi üzerine temellendiğini söylemek mümkündür.

mehtapgumus.88@gmail.com

Kaynaklar

1-Halit Refiğ, “Kemal Tahir’le Birlikte”, Ezel Erverdi (Der.),İstanbul, Dergah Yayınları, 2015, s.41.

2-Kemal Tahir, Notlar-12: Çöküntü, Ankara, Bağlam Yayınları, 1992, s.17.

3-Kemal Tahir, Notlar-11: Batılaşma, Ankara, Bağlam Yayınları, 1992, s.36.

4-Kurtuluş Kayalı, “Sonuç Niyetine: Kemal Tahir; Tarihçi, Sosyolog, Romancı”, Bir Kemal Tahir Kitabı: Türkiye’nin Ruhunu Aramak, Kurtuluş Kayalı (Ed.), İstanbul, İthaki Yayınları, 2010, s.203.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *