Bu iş birliği, sadece Batı kaynaklıymış (ABD projesiymiş) gibi bir algı bulunmakla birlikte, Batıyla ilişkilerin bozulduğu dönemlerde bile bu işbirliği özverili bir şekilde taraf ülkelerce korunmuştur.
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan iş birliği
Soğuk Savaş’ın ardından özellikle Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye ikili ve üçlü ilişkileri bölgenin kaderini önemli ölçüde belirledi.
Araz Aslanlı / AA
2019 yazında bölgemizde iş birliklerinin gelişmesi adına önemli olumlu ve olumsuz gelişmelere tanık olundu. 12 Haziran 2019’da Azerbaycan’ın Gebele kentinde 7. Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye Savunma Bakanları üçlü toplantısı, 19 Haziran 2019’da Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 4. Kolordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı temsilcileri ve ana ast birlik komutanlarının katılımıyla Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Deprem Arama Kurtarma Tatbikatı, 16 Temmuz 2019’da Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de ise Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan parlamentolarının Dış İlişkiler Komisyonları üçlü toplantı gerçekleştirildi.
Ülkeler arasında küçük çaplı sorunlar
Bu arada 20 Haziran 2019’da Parlamentolararası Ortodoks Meclisi Genel Kurulu için Gürcistan’da bulunan ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne yönelik tavırları ile ünlü bir Rus milletvekilinin parlamento başkanı koltuğuna oturması sonrasında ikili ilişkiler gerildi ve iki ülke arasında uçak seferleri dahi durdu. Mayıs ve Temmuz 2019’da ise Gürcistan ile Azerbaycan arasında “Keşikçidağ provokasyonu” olarak tanımlanan küçük olumsuzluklar yaşandı.
Aslında Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Güney Kafkasya bir yandan büyük enerji oyununun yeni alanı, diğer yandan da etnik çatışmalar coğrafyası haline gelmiştir. Her ne kadar Hazar havzasının doğal kaynakları bölgenin önemini artırsa da genel anlamda Kafkasya’daki (Kuzey Kafkasya’daki ve Güney Kafkasya’daki) etnik sorunlar (çatışmalar) bölgenin riskli coğrafya olarak algılanmasına neden olmuştur. Uzmanlar bölgenin geleceğine iş birliklerinin mi yoksa çatışmaların mı damgasını vuracağı sorusuna uzun süre net cevap verememişlerdir.
Bu koşullar altında Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın geliştirdikleri ikili ve üçlü iş birliği mekanizmaları bölgedeki olumlu havanın yükselmesine ve bu ülkelerin bölgesel ve küresel öneminin artmasına neden olmuş, ayrıca önemli bir iş birliği örneği teşkil etmiştir.
SSCB sonrası Güney Kafkasya’da 3 yeni devlet
Sovyet Birliği’nin dağılmasıyla Güney Kafkasya’da üç yeni bağımsız devlet, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ortaya çıkmıştır. Bu süreçte Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan kendilerini etnik gerginliklerin ve hatta uzun süre boyunca da savaşın içinde bulmuştur. Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik toprak iddiaları uzun süren savaşın ardından “dış desteğin” de etkisiyle Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgaliyle sonuçlanmıştır. Kökenleri daha eskilerde bulunmakla beraber 1988’de alevlenen Karabağ sorunu 1992’de savaşa dönüşmüş, Mayıs 1994’te imzalanan ateşkes anlaşmasıyla şimdilik savaşa ara verilmiştir.
Gürcistan bu süreçte Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlık, Cehavetya’daki Ermeni azınlığın ise Ermenistan ile birleşme talepleriyle karşı karşıya kalmıştır. Azerbaycan’a yönelik saldırıları nedeniyle Ermenistan, Gürcistan Ermenilerinin taleplerini askıya almaya karar verdiği (aynı dönemde hem Azerbaycan hem de Gürcistan ile savaş için iç kaynaklarının yetersiz ve dış politika açısından yaşanabilecek sıkıntıların yüksek olması ihtimali sebebiyle) için bu cephede savaş yaşanmamıştır. Fakat Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlık talepleri yine “dış desteğin” de katkısıyla Gürcistan merkezi yönetimine karşı savaşa dönüşmüştür. 1990’ların başlarında Tiflis yönetiminin askeri açıdan başarı kazanmaya ve toprak bütünlüğünü sağlamaya çok yakın olduğu dönemlerde Rusya askeri kuvvetlerinin sürece açık müdahalesi Gürcistan’ın yenilgisini kaçınılmaz kılmıştır. Gürcistan’da Saakaşvili yönetiminin Ağustos 2008’de başlattığı askeri operasyon da benzer şekilde sonuçlanmıştır.
Günümüzde Azerbaycan ve Gürcistan için toprak bütünlüğünü sağlamaya çalışmak öncelikli konular arasında yer almakta ve sorunların barışçıl yollarla çözüme kavuşturulmaması bölge için savaş riskini canlı tutmaktadır.
Moskova, bölgeyi kontrol altına aldı
1990’lı yıllarda Kuzey Kafkasya’da Rusya Federasyonu merkezi yönetimine karşı bağımsızlık hareketleri de söz konusu olmuş, özellikle Çeçenistan bir süre için fiili bağımsızlığa bile sahip olmuştur. Fakat Moskova yönetimi özellikle Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte bölgeyi kontrolü altına almıştır.
Bu dönemde Ermenistan’ın diğer komşusu olan Türkiye ile ilişkileri de olumlu yönde ilerlememiştir. Türkiye Ermenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden birisi olsa da bu ülkenin Türkiye’ye yönelik suçlamaları ve toprak iddiaları, ayrıca Azerbaycan topraklarını işgal altında tutması nedeniyle diplomatik ilişki kurulmamış, Nisan 1993’te ise Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırılarını artırması ve Kelbecer’i işgal etmesi üzerine sınırlar da kapatılmıştır. Sonraki dönemde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geliştirilmesine ve sınır kapılarının açılmasına yönelik zaman zaman da baskıya dönüşen iç ve dış çabalar sonuçsuz kalmıştır. SSCB sonrası dönemde Azerbaycan ve Gürcistan’ın kuzey ve güneydeki komşularla ilişkileri de inişli çıkışlı trende sahip olmuştur.
Bu dönemde Ermenistan, komşularıyla sorunlu ilişkileri dolayısıyla (Azerbaycan topraklarını işgal altında tuttuğu, Gürcistan’a yönelik toprak iddiaları, Türkiye’ye yönelik sözde soykırım suçlamaları ve toprak iddiaları) için bölgesel projelerin tamamının dışında kalmıştır. Ermenistan’ın ABD dahil çeşitli ülkelerdeki Ermeni lobisinin Erivan’ı dışarıda bıraktığı için Bakü-Tiflis-Ceyhan ve diğer projelerin askıya alınması gerektiğine yönelik tezleri inandırıcı bulunmamış, bu doğrultuda yapılan çalışmalar da sonuçsuz kalmıştır.
Bu arada Azerbaycan ile Gürcistan arasında bazı sınır sorunlarının ve Gürcistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin sorunlarının uzlaşmazlık konusu teşkil ettiği gözlenmiştir. Türkiye ile Gürcistan arasında ise Türkiye’deki Kafkas diasporasının Abhazya ve Güney Osetya’ya verdiği destek, ayrıca Gürcistan’nın Ahıska Türklerinin geri dönüşlerine ilişkin Avrupa Konseyi’ne karşı üstlendiği yükümlüklerini yerine getirmemesinden kaynaklanan sıkıntılar görülmüştür.
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan iş birliği
Yukarıda ortaya konan tablo çerçevesinde Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan yönetimleri çatışmaya ve sorunları tırmandırmaya değil, iş birliğine önem vermiş ve örnek bir bölgesel iş birliği modeli geliştirmiştir. Bu tablonun ortaya çıkmasında 1990’larda üç liderin (Süleyman Demirel, Haydar Aliyev ve Eduard Şevardnazde) sabırla stratejik iş birliğini inşa etmeye başlamaları ve 2000’lerde bu ülkelerde iktidara gelen yeni liderlerin (Recep Tayyip Erdoğan, İlham Aliyev ve Mihail Saakaşvili) bu süreci sabırla devam ettirmesi önemli rol oynamıştır.
Her üç ülke siyasi, güvenlik, ekonomik ve diğer alanlarda ilişkileri geliştirmek için mümkün olduğu kadar dikkatli ve sistematik bir biçimde çalışmıştır. Uzun süre ikili ilişkiler ve zaman zaman farklı uluslararası toplantılar çerçevesinde üçlü diyaloglar şeklinde sürdürülen ilişkilere 26 Nisan 1998’de ve 29 Nisan 2002’de Trabzon’da üç ülke liderlerinin katılımıyla zirve toplantıları eklenmiş, 2002’deki zirvenin ardından üç ülke arasında Terörizm, Organize Suçlar ve Diğer Önemli Suçlarla Mücadele Anlaşması imzalanmıştır. Ardından üçlü iş birliği kurumsal nitelik kazanmış, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları başta olmak üzere üç ülkenin çeşitli kurumları arasında benzer toplantılar sürekli olarak gerçekleştirilmeye başlamıştır. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Dışişleri Bakanları Toplantısı’nın şimdilik sonuncusu olan 7.’si 30 Ekim 2018’de İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. 31 Mart 2018 tarihinde Giresun’da gerçekleştirilen Savunma Bakanları 6. Toplantısının ardından “Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti, Gürcistan Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Alanında İş Birliği Mutabakat Muhtırası” imzalanmış, sonuncu toplantı ise yukarıda da ifade edildiği üzere 12 Haziran 2019’da yapılmıştır.
Uzun uğraşlar sonucunda gerçekleştirilen Bakü-Supsa ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatları ile Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı sadece bu üç ülkenin kaderinde önemli bir dönüm noktası olmakla kalmamış, aynı zamanda küresel enerji oyununda devrim niteliğine de sahip olmuştur. Bu projeler dahil Hazar’ın Azerbaycan bölgesine ilişkin enerji projeleri bir yandan bölgeye sermaye çekerken, diğer yandan Hazar bölgesinden uluslararası piyasalara alternatif enerji naklinin de yolunu açmıştır. TANAP ve Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı projeleri de üçlü iş birliğini küresel açıdan da önemli hale getirmiş, Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üçlüsü hem Avrupa’nın enerji güvenliği hem de Doğu-Batı taşımacılığı açısından kilit pozisyona yükselmiştir.
Türkiye’nin girişimiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve DEİK organizasyonunda Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İş Forumları ve diğer ilgili kurumların toplantıları da düzenlenmektedir. Ayrıca 15 Mart 2018’de yapılan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-İran Dışişleri Bakanları Dörtlü Toplantısı ile birlikte bu tür üçlü iş birliği formatlarının daha da genişlendirildiği de görülmüştür.
Üçlü iş birliğine yönelik provokasyonlar
Soğuk Savaş’ın ardından özellikle Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye ikili ve üçlü ilişkileri bölgenin kaderini önemli ölçüde belirlemiştir. Bu üç ülkenin olumlu yaklaşımları sayesinde Güney Kafkasya çatışma bölgesi olarak değil, iş birliği bölgesi olarak dikkat çekmeye başlamıştır. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki üçlü iş birliği ve ikili ilişkiler birbirlerini karşılıklı olarak destekliyor ve canlı tutuyor.
Başlangıçta bu iş birliği sadece Batı kaynaklıymış (ABD projesiymiş) gibi algı oluşturulmaya çalışılsa da, Azerbaycan ve Türkiye’nin Batı (ABD) ile ilişkilerinin sorunlu olduğu dönemlerde bile bu iş birliğini canlı tutmak adına özel çaba sarfetmeleri ve özveride bulunmaları bu algıyı önemli ölçüde yıkmıştır. Üç ülke sürekli geliştirdikleri bu iş birliğinin Batı merkezli değil, bölge merkezli iş birliği olduğunu önemli ölçüde kanıtlamışlardır. Öncesinde ve sonrasında hem Ankara’nın hem Bakü’nün hem de Tiflis’in gündeme getirdiği daha geniş çerçeveli bölgesel iş birliği modelleri de bunun bir kanıtıdır. Tabii ki, bu iş birliği çerçevesinde gerçekleştirilen projelerden İran da dahil olmak üzere Çin’den İngiltere’ye kadar çok sayıda ülke yararlanmış olabilir. Ama zaten Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın temel amacı da bölgenin refah ve iş birliği merkezine dönüşmesidir, “sürekli çatışma bölgesi” kaderini yaşaması değil.
Öte yandan bu üçlü iş birliğinden bazı devletlerin rahatsız olduğu da biliniyor. Bunların başında komşularına yönelik toprak iddiaları ve Azerbaycan topraklarını işgal altında tutması nedeniyle bölgesel projelerin dışında kalan Ermenistan gelmektedir. Ermenistan ve diğer bazı devletler Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üçlü iş birliğinin zarar görmesi için zaman zaman bu üç ülke arasındaki ikili ilişkilere yönelik provokasyonlarda bulunmaktadırlar. Gürcistan ile Azerbaycan arasında kriz çıkarmak hedefiyle yapılan son “Keşikçidağ provokasyonları” da bunun bir parçasıdır ve asla küçümsenmemesi gerekiyor. Özellikle son provokasyonda Azerbaycan tarafının dikkatli davranması sayesinde ikili ve üçlü ilişkiler büyük bir krizi atlatmıştır. Önceki dönemlerde Türkiye-Gürcistan, Gürcistan-Azerbaycan ve hatta Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine yönelik benzer girişimler de söz konusu olmuştu.
Bu tür girişimlerin devam edeceği kuşkusuzdur. Çünkü aslında bu provokasyonların hedefi sadece ikili ilişkiler değil, üçlü iş birliğinin doğurduğu ciddi bölgesel ve küresel sonuçlardır. Önemli olan bu tür girişimlere karşı ikili ilişkilerdeki potansiyel sorun alanlarının tespit edilerek çözüme kavuşturulması ve ilişkilerin daha da derinleştirilmesidir.
[Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi (UNEC) Türk Dünyası İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Araz Aslanlı, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (QAFSAM) başkanıdır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *