Orta Doğu’yu etkilemekten ziyade, Orta Doğu ve alt bölgelerdeki gelişmelerden doğrudan etkilenen ülkelere Umman, Kuveyt ve Ürdün örnek gösterilebilir.
Körfez krizi sonrası Umman dış politikasındaki arayışlar
Gökhan Ereli / AA
Orta Doğu’yu etkilemekten ziyade, Orta Doğu ve alt bölgelerdeki gelişmelerden doğrudan etkilenen ülkelere Umman, Kuveyt ve Ürdün örnek gösterilebilir. Umman ve Kuveyt Körfez ülkesi olmalarından ötürü, Ürdün ise Körfez ülkeleri gibi bir monarşi olmasından ötürü bölge özelindeki gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Monarşik yönetimin devam ettirilmesi amacıyla Ürdün, Arap Baharı sonrası Körfez İşbirliği Konseyi’nden (KİK) yüklü miktarda yardım almıştı. Hatta Ürdün ve Fas’a, Arap Baharı sonrasında KİK üyeliği dahi teklif edilmişti.
Körfez krizinin akabinde, bölgede arabulucu ve sorun çözücü bir karaktere sahip olan ve aynı zamanda denge politikası izlemeye çalışan iki Körfez devletinden bahsedilebilir: Kuveyt ve Umman. Her iki ülke de arabuluculuk ve tarafsızlık gibi nitelikleri haiz olmaya çalışan dış politika geleneklerine sahip ülkeler olarak görülmekteler. Kuveyt ve Umman’ın söz konusu arabuluculuk ve tarafsızlık niteliklerinin kaynağı olarak, çoğu zaman Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir el-Sabah’ın (90) ve Umman lideri Kabus bin Said el-Said’in (78) ilerleyen yaşları ve tecrübeleri gösterilir. Her ne kadar Kuveyt ve Umman dış politikaları ortak özellikler etrafında şekillense de, iki ülkenin farklılaştığı noktaları belirtmek önem arz etmektedir.
Günlük 900 bin varil civarındaki petrol üretimiyle OPEC üyeleri arasındaki en zayıf üretici oluşu, düşük profilli KİK üyeliği ve KİK içerisinde en düşük gayrisafi milli hasılaya sahip oluşuyla kendi halinde bir Körfez ülkesi olarak görülse de, Umman’ın jeopolitik konumu ve etkin diplomasisi ülkenin bölgesel denklemlerdeki önemini artırmaktadır. Mezhepsel demografisinin çoğunluğunu (pek yaygın bir İslam mezhebi olmayan) İbadiliğin oluşturması, tarafsız siyaseti ve ertelenen liderlik kriziyle birlikte, Umman’ın Körfez’de nevi şahsına münhasır bir ülke olduğu söylenebilir.
2017 yılında Katar’ın Mısır ve Körfez’deki üç komşusu (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn) tarafından (seyahat kısıtlamalarını da içeren) politik ve ekonomik bir ablukaya maruz bırakılmasının ardından, Kuveyt gibi Umman da bir bölge ülkesi olarak kendisini bu krizin ortasında bulmuştu. Körfez krizindeki rollere bakıldığında, Kuveyt ve Umman her ne kadar arabuluculuk faaliyetleriyle öne çıkmış gibi görünseler de, krizle ilgili arabuluculuk faaliyetleri için Umman çok istekli bir görüntü vermemişti. Umman’ın söz konusu dış politika tercihinin nedenleri arasında komşusu BAE’den çekinmesinden, tarafsız, savaş karşıtı ve “dengeleri dengeleyici” bir siyaset izlemek istemesine kadar çeşitli nedenler sıralanabilir. Geride bırakılan iki yılın ardından, krizin çözümüne ilişkin bir takım olumlu emareler görülse de, Kuveyt ve Umman nezdinde atılan adımların krizi çözecek somutluğa ulaşamadığı da bir gerçek.
Körfez krizinde taraf tutmaktan kaçınan Kuveyt ve Umman’ın bu pozisyonları krizin gidişatı üzerinde etkili olmuştu. Son dönem gelişmeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, Suudi Arabistan ve BAE’nin Yemen’den Somali’ye, Libya’dan Sudan’a kadar, takip ettikleri bölgesel politikaların artan maliyetlerine katlanamamaya başladıkları savunulabilir. Nitekim son günlerde, BAE’nin Yemen’deki askeri varlığında azaltmaya gitmesi de bu argümanı doğrular niteliktedir. Bu sebeple, Katar’ın artan diplomatik temasları sayesinde ilişkilerini bir ileri boyuta taşıdığı Türkiye, İran ve ABD ile kurduğu ortaklıklar hasebiyle, ablukanın olumsuz etkilerini en aza indirdiği savunulabilir. Bölge ülkeleri olan Türkiye ve İran’ın yanında, küresel güç olan ABD ile kurulan ilişkilere ek olarak, Kuveyt ve Umman’ın Katar ile diplomatik temastan, ticari ve kültürel ilişkilerden kaçınmamaları da, bu iki ülkenin krize ilişkin rolleriyle ilgili fikir vermektedir.
Körfez’deki komşularının aksine hiçbir zaman İngiliz egemenliğinin veya koruyuculuğunun altına girmemiş olan Umman’da önemli bir devlet geleneğinin olduğu söylenmelidir. 1970 yılından beri görevine devam eden, aynı zamanda Arap Yarımadası’ndaki en eski lider konumunda olan Sultan Kabus’un liderliği sona erdikten sonra Umman Sultanlığı’nın kimin tarafından yönetileceği net değilken, Umman bu iç politika çelişkisini iyi yöneterek (bir bakıma liderlik krizini erteleyerek) bunun dış politikada bir zayıflık emaresi olarak görünmesini engellemiştir.
Umman batıda Yemen ile komşu olması hasebiyle Suudi Arabistan ve BAE ile yaşadığı gerginliklere, Körfez krizinde tarafsız olmasına rağmen baskı altına kalmasına ek olarak, jeopolitik konumu nedeniyle, özellikle geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren artan ABD ve İran gerginliğinden belki de en fazla etkilenen ülkelerden biri oldu.
12 Mayıs tarihinde Umman körfezinde ve Hürmüz boğazına 70 mil yakınlıkta olan Fuceyra Emirliği’nde BAE’nin petrol tankerlerine yapılan sabotaj sonrası ve 14 Mayıs tarihinde Suudi Arabistan’ın Duvedmi ve Afif kentlerine Yemen’den Husi milislerinin SİHA’larla gerçekleştirdiği saldırılar sonrasında, Umman saldırıların yarattığı ortamdan duyulan endişeyi dile getirdi. Ayrıca Umman Füceyra’daki saldırının akabinde, kurtarma çalışmalarına katılmak üzere iki adet donanma gemisi ve bir keşif uçağı gönderdi. Bunun yanında, Yemen’deki savaşın kilit noktalarından birisi olan Hudeyde liman kenti üzerinde Aralık ayında İsveç’in başkenti Stockholm’de ateşkes anlaşmasına varılması, Umman’ın ve Kuveyt’in de güven artırıcı önlemler kapsamında müzakere sürecini hızlandırıcı adımlar atmalarıyla mümkün oldu: Kuveyt Husilerin Stockholm’e ulaşmasını sağlarken, Umman da yaralıların değişimi ve tedavisi sürecinde ülkesinin kapılarını yaralılara açtı.
Söz konusu gerginlikleri yönetilebilir kılmak ve etkili diplomasi yoluyla sorunların çözümüne kapasitesi oranında katkıda bulunmak amacı taşıyan Umman, Mayıs ayının sonlarında artan ABD ve İran gerginliğini yumuşatma hedefine matuf hamleler de yapıyor. Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi bin Abdullah İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile bir takım istişarelerde bulunarak bölgede artan gerginliklere çözüm aradığını göstermişti. Körfez bölgesinde gerilen ABD-İran ilişkileri sonrasında, ABD’nin Umman üzerinden İran’a mesaj gönderdiği ve İran liderliğini müzakerelere davet ettiği haberleri yazılsa da, Umman Dışişleri Bakanlığı tarafsız ve dengeleyici siyaset çizgisinin devamı niteliğinde bir açıklama yaparak söz konusu söylentilerin gerçeği yansıtmadığını duyurmuştu.
Diplomatik temasların artırılması ve aktörlerin dışlanmaması bağlamında, Ekim ayında İsrail Başbakanı Netanyahu da Umman’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmiş, Umman ve İsrail arasında resmi ilişkilerin başladığına dair söylentiler ortaya atılmıştı. Her ne kadar bu haber İsrail-Umman ilişkileri özelinde değerlendirilmiş olsa da, Netanyahu’dan önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Umman’da bulunması, Umman’ın Filistin-İsrail tarafları arasında arabuluculuk temaslarında bulunduğu söylenebilir.
Umman’ın Körfez ülkelerinin çizgisinin dışında kalan dış politikasının bir diğer önemli belirtisi de 25-26 Haziran tarihlerinde Bahreyn’de düzenlenen “Refah için Barış” çalıştayındaki tavrıdır. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in katıldığı, Katar’ın da düşük profilli bir katılım gösterdiği çalıştaya Umman ve Kuveyt katılmayı reddetmişti. Umman dış politikasını Körfez açısından daha önemli kılan gelişme ise Umman’ın Bahreyn’deki çalıştayın yapıldığı günlerde, Batı Şeria’nın Ramallah kentinde elçilik açma kararını açıklamasıydı.
2011 yılında Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasından sonra dahi Beşşar Esed rejimiyle ilişkilerini şu veya bu oranda devam ettirmiş olan nadir Arap devletlerinden birisi olan Umman, bölgede ihtilaflı bütün kesimleri kapsamaya çalışan diplomatik temasları sayesinde Körfez’deki önemli gelişmelerde belirleyici bir faktör olmaya devam etmektedir. Bu bakımdan, haziran ayının ilk haftasında Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi bin Abdullah Suriye’nin başkenti Şam’a bir ziyaret gerçekleştirmişti. Beşşar Esed ile de bir görüşme gerçekleştiren Yusuf bin Alevi’nin ziyareti, Umman’ın bölge aktörlerini dışlamayan geleneksel tarafsız siyasetinin de bir örneğidir. Yine Umman, diplomatik temaslarını artırma bağlamında, ülkesinin Irak’taki büyükelçiliğinin tekrar açılacağını yakın zamanda duyurmuştu. Umman’ın Irak büyükelçiliği 1990 yılında Kuveyt işgali sebebiyle kapatılmıştı.
Umman-Türkiye ilişkilerine bakıldığında ise iki ülke ilişkilerinin son zamanlarda (siyasal ilişkilerin yanı sıra) kültürel ve ticari anlamda da geliştiği görülmektedir. MÜSİAD’ın Umman’da yakın zamanda bir ofis açması, THY’nin ve Türkiye’deki özel havayolu şirketlerinin Umman’ın çeşitli kentlerine uçuşlar başlatması ve Türkçenin Umman üniversitelerinde seçmeli ders olarak okutulmaya başlanması, iki ülke arasında artan ilişkilerin seyrine dair ipucu vermektedir.
Bütün bunların gösterdiği gibi, son dönem Umman dış politikasında Suriye ve Irak ile diplomatik temasların artırılması, Filistin Yönetimi’ne destek olmak amacıyla büyükelçilik açılacağının duyurulması, Yemen savaşı hasebiyle BAE-Suudi ekseninin baskısı altında kalmasına rağmen sadece kendi topraklarını koruma amacı gütmesi ve ABD-İran gerginliğinde taraflara itidal çağrısı yapması, dış politikada bir rota arandığının resmi olabilir. 49 yıldır Sultan Kabus tarafından yönetilen Umman, Körfez özelinde ve Ortadoğu genelinde Kuveyt gibi arabuluculuk faaliyetleri ve tarafsız siyasetiyle öne çıkmaktadır. Yukarıda anılan son gelişmeler değerlendirildiğinde ise keskin taraf tutmaktan kaçınan, diplomatik temaslara ve ikili görüşmelere önem veren Umman dış politikasının, son dönemde jeopolitik dengeleri gözeten bir rota arayışında olduğu savunulabilir.
[ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam eden Gökhan Ereli Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü’nde araştırma asistanı olarak görev yapmaktadır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *