‘İslam’ı öncelikle Kur’an’dan öğrenmemiz gerekir’

‘İslam’ı öncelikle Kur’an’dan öğrenmemiz gerekir’

“Eğer hadis İslam’ını tanımak istiyorsak öncelikle Kur’an tarif ettiği İslam’ını anlamamız gerekir. Kur’an’ın bizlere açıklamış olduğu İslam’ı mizan ve miyar kabul edersek sonrasında hadislerin bizlere sunmuş olduğu İslam’ı tartabiliriz.”

Hadis İslam’ından Kur’an İslam’ına

Ayetullah Seyit Kemal Haydari / Ehlader / Rast Haber

Tüm Müslümanlar Kur’an’ın İslami ilimlerde temel ve asıl kaynak olduğunu bilmektedir. Fakat yine de şu şekilde bir açıklama yapabiliriz:

Bir: Bugün Müslüman ayrılıklarının çoğunun temelinde, hadis kaynaklı olan görüş farklılıkları vardır. Kuran’a dayalı meselelerde bu denli ayrılık söz konusu olmamıştır. Biz Müslümanlar eğer ilk günden itibaren Kur’an’a başvursaydık ve dini, Kur’an çerçevesinde yorumlasaydık Müslümanlar arasında bu kadar görüş ayrılığı olmazdı. Ben hiçbir farklılık olmaz demiyorum, bu kadar olmazdı diyorum. Zira Kur’an’ı anlamanın da çeşitli yolları vardır. Aradaki farklılıkları en aza indirmek için Kuran en önemli yardımcıdır, çünkü Kur’an bütün Müslümanlar tarafından kabul gören ortak paydadır.

Aynı şeyi rivayet ve hadis için söyleyemeyiz. çünkü Ehlisünnet hadis ve rivayeti kabul noktasında belli bir gurubu esas alırken, şia ise hadis ve rivayette farklı bir grubu kaynak kabul eder. Rivayet ve hadislerin, yorum ve mana itibarı ile her iki ucu da açıktır. Ekollerin hadis ve rivayet yorumunda kullandığı metotlar, Rical ilmi, Cerh ve Tadiller (1) birbirinden farklıdır. Ama mevzu bahis Kur’an olunca Kur’an’ın ana kaynak olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Bütün mezhepler bu noktada ortak görüşe sahiptirler.

Bana göre eğer her konuda Kur’an’a müracaat edersek İslami değerlerin tek bir kaynaktan beslenmesini sağlamış oluruz. Bazı Kur’an ayetlerini yorumlarken veya tefsir ederken farklılığımız olabilir; ama bu farklılıklar Kur’an’ın ana ve temel kaynak olma özelliğinin dışındadır.

Biliyorsunuz, biz Usul-u Kâfi’den bir rivayetini naklettiğimizde Ehlisünnet onu kabul etmez ve “bizim için Usul-u Kâfi’nin güvenirliliği bulunmamaktadır” derler. Onlar da Buhari ya da Müslim’den bir rivayet naklettiklerinde şialar da söz konusu rivayeti kabul etmeye bilirler. çünkü rivayetleri kabul etme yahut kabul etmeme konusunda temel alınan kıstaslar farklıdır. Ama aynı meselede Kur’an’a müracaat edersek yön gösterici merci tektir.

İki: şunu açık ve net bir dille ifade ediyorum; Kur’an’da tarif edilen İslam ile hadislere dayandırılarak yorumlanan İslam arasında birçok açıdan farklılıklar vardır. Bu hem Ehlisünnet’in hem de şia’nın yorumladığı İslam mefhumu için geçerlidir. Tabi bu bizim hadis ve sünnete ihtiyacımız yoktur manasına gelmez. Sünneti kenara koymak ve haşiyeye atmak niyetinde değiliz.

Biliyorsunuz İslam içerisinde bazı oluşumların böyle bir iddiası vardı. Hatta teşri kaynak olarak Kur’an’ın yeterli olduğunu ve başka bir kaynağa ihtiyaç olmadığını savunurlar ama bizim kastettiğimiz şey böyle değildir.

Eğer bizler, şia’sıyla Sünni’siyle hepimiz sadece hadislere ehemmiyet veriri, hadisleri Kurandan daha ön planda tutarsak; işte o zaman sözünü ettiğim “Hadis İslam’ı” ve “Kur’an İslam’ı” farkı ortaya çıkar.

Eğer hadis İslam’ını tanımak istiyorsak öncelikle Kur’an tarif ettiği İslam’ını anlamamız gerekir. Kur’an’ın bizlere açıklamış olduğu İslam’ı mizan ve miyar kabul edersek sonrasında hadislerin bizlere sunmuş olduğu İslam’ı tartabiliriz.

“Böyle bir şeye ne gerek var? Acaba hadisler İslam’ı açıklamıyorlar mı?” diye sorabilirsiniz.

Buradaki kastımız elbette ki Peygamber’den gelen sahih sünnet ve Ehlibeyt’inden nakledilen sahih hadisler değildir, maksadımız sahih olmayan uydurma sünnet ve hadislerdir.

“O hiçbir zaman kendi nefsinden konuşmaz. Konuştuğu kendisine nazil olan vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm 3-4)

“Allah’ın Resulünden sizlere gelenleri kabul edin ve menettiği şeylerden kaçının.” (Haşr 7)

Bu konuda hiçbir şüphemiz yoktur. Bizim kastettiğimiz şu anda elimizde bulunan hadislerdir. Rasulullah (s.a.a) hayattayken minbere çıkarak şöyle buyurmuştu:

“Ey insanlar yalan yere bana çok sözü nispet veriyorlar. Bana kasıtlı olarak yalan bir sözü isnat eden kimsenin yeri cehennemdir.”

Elbette “Hadis İslam’ından Kur’an İslam’ına” tabiri bana ait değil. Bu ıstılahın asıl sahibi (Kuran İslam’ından Hadis İslam’ına) kitabı yazarı meşhur düşünür Georges Tarabichi’dir.

Emin olun şu anda birçok şia minberlerde, televizyonlarında veya çeşitli guruplara mensup Sünni ulemasının Cuma namazlarında, minberlerde ve kanallarda söyledikleri hutbelerde anlatılıp durulan İslam, Kur’an’a uygun olmayan, Peygamber’e nispet edilmiş rivayetlerden oluşan Hadis İslam’ıdır. Bu nedenle her geçen gün Müslümanlar arasındaki farklılık ve ihtilafların arttığına şahit oluyoruz. Maalesef bu ayrılıklar o kadar arttı ki Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve sevgi, yerini nefret, kin, düşmanlık, katletme, tekfir ve imha fetvalarına bıraktı. Bundan hiçbir grubu da istisna etmiyorum.

Defalarca söylediğim gibi Allah’a şükürler olsun, bazı sözde şia gözükenler tarafından verilen kimi fetvalar gerçek Ehlibeyt âlimlerine ait değildir. Bu fetvalar kimi televizyon kanallarından kendilerini Ehlibeyt mektebine mensup gibi gösteren dar görüşlü insanların kendince şahsi görüşüdür ve bu insanlar dinden hiçbir şey anlamamaktadır. Bu insanların söylediği sözlerin ilmi açıdan, bir değeri yoktur veya çok ama çok azdır. Din, Kur’an ve hadise adına hiçbir şey bilmiyorlar. Bu nedenle sizler, Necef’ten, Kum’dan veya başka yerden, Ehlibeyt mektebinin çağdaş ve mütefekkir ulemasından tekfir ve katletme gibi sözler, fetvalar duyamazsınız. Ama bazen bu tekfirci fetvaların yıllarca dini faaliyette bulunan, onlarca makale ve kitap yazan meşhur kimselerin dilinden cari olduğunu görüyoruz.

Benim asıl hedefim günlerce sürse bile bu konuyu açıklamaktır. Bizim İslam’ı öncelikle Kur’an’dan öğrenmemiz gerekir. Kur’an İslam’ını, Kur’ani temellere dayandırarak tanıyalım. Ve sonra hadislerin bizlere sunmuş olduğu İslam ile karşılaştıralım.

***

(1) – Cerh ve tadil ravinin, naklettiği rivayetinin kabul veya reddedilmesini gerektiren bir niteliğe sahip olup olmadığının açıklanması ravi hakkında: “O güvenilir ve muteberdir ve kezzâbtır (çok yalancıdır), fasıktır, zayıftır, muteber değildir hadisi kabul görmez gibi”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *