Müslümanların Seküler ahlakla imtihanı

Müslümanların Seküler ahlakla imtihanı

Bugün insanlığın temel problemi ahlak bunalımıdır.  Seküler ahlak hem insanı hem de toplumları fıtrattan koparmıştır. Seküler ahlakın üzerine hangi ideoloji ya da kuramı inşa ederseniz edin dünya huzura kavuşamayacaktır.

Müslümanların Seküler Ahlakla İmtihanı

Serdar Duman / İslami Analiz

Türkiye’de İslam adına konuşan, yazan, çizen entelektüel ya da ilim adamı vasfıyla bilinen kimseler halkın kafasını karıştırmaya devam ediyorlar.

Bir kısmı geleneğin zaaflarını görmezden gelerek dini gelenek ile özdeşleştirirken, diğer bir kesim de modernliğin zaaflarını görmezden gelerek modern bir din inşasına soyunuyorlar.

Bir kısım, dinin değişkenlerini sabite olarak kabul eden statik ve donmuş bir din anlayışını ısrarla savunurken, bir kısım da dinin sabiteleri üzerinde oynayarak protestan bir din üretmeye çalışıyor.

Her iki kesim de insanlığın içine düştüğü derin bunalımı doğru teşhis edemediği gibi şifayı sağlayacak ilacın terkibini de doğru oluşturamıyor.

Kur’an’ın muhkem ayetleri ve peygamberimizin (s.a.v) mütevatir sünneti İslam’ın sabiteleridir. İslam inancı bu sabiteler üzerine kuruludur. İman, vahyi bilginin kalbi ve zihni tasdiki, salih amel ise ahlaki tasdikidir.

Fıtratı bozulmuş, ifsad olmuş  toplumları uyarmak ve dönüştürmek için peygamberler gönderilmiştir. Peygamberler vahiy taşıyıcısı olmanın yanında,  güzel ahlak örnekliği sunarak İslam’ın yaşam felsefesinin ilkelerini belirlemişlerdir.

İslam düşüncesi ise; sınırlarını vahyin belirlediği iman ve salih amel temeli üzerine kurulan, vahyin ve aklın birlikte hükmettiği bir alandır. Vahyin belirlediği toplumsal tezlerin beraberinde, değişen zaman ve  mekana bağlı olarak farklı yorum ve kuramların söz konusu olabildiği bir akletme faaliyetidir.

Batı, Müslüman toplumlar başta olmak üzere tüm doğu toplumlarının yaşam felsefelerini ve yaşam tarzlarını değiştirmeye uğraşıyor. Bir yandan kendi dizayn ettiği tüketim ve eğlence kültürünü bu toplumlara pompalarken, bir yandan da özgürlük adı altında her türlü fesadı meşrulaştırmaya çabalıyor.

Doğu toplumları seküler ahlak vasıtasıyla uyuşturulurken, sorgulama ve direnme potansiyellerinin her geçen gün kan kaybettiğini gözlemliyoruz.

Önce ahlak teslim alınıyor, sonrasında da zihin ve kalbin teslimiyeti geliyor. İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz.

Duygu ve tahayyül üzerinden insanın mana alemine hitap eden sanatın felsefe ve içerik olarak rayından çıkarıldığına, fesada hizmet eder bir formata sokulduğuna şahitlik ediyoruz. Sanat; şöhret, para, cinsellik gibi kapitalizmin öne çıkardığı kavramları kutsama bağlamında araçsallaştırılıyor.

Spor; beden ve ruh sağlığı üzerindeki etkisinden çok, şöhret/para argümanları ve özellikle de kitlelerin manipülasyonu ile gündemimizi işgal ediyor. En can yakıcı sorunlarda bile sokağa dökemediğimiz on binleri Anadolu’nun herhangi bir ilindeki futbol sahasında her haftasonu görebiliyoruz.

Kapitalizm, anlam kaybına uğramış sanat ve sporu dinin yerine ikame etmeye çalışıyor. Manevi alandan dini tamamen kovmaya gücü yetmediği için deforme olmuş sanat ve spor ile bu alanı işgal ederek dini etkisizleştirmeyi hedefliyor.

Bugün insanlığın temel problemi ahlak bunalımıdır.  Seküler ahlak hem insanı hem de toplumları fıtrattan koparmıştır. Seküler ahlakın üzerine hangi ideoloji ya da kuramı inşa ederseniz edin dünya huzura kavuşamayacaktır.

Bu iddiamız bir tez değil, bir gerçektir. Bilimin ve teknolojinin zirve yaptığı son iki yüzyılın insani bilançosu bu iddiamızın deneysel ispatıdır.

Batı sevdalıları nasıl oluyor da bilim ve teknolojideki üstünlüklerini mazlum halkları sömürgeleştirmek gibi bir siyasi sonuca eviren batıyı anlamakta ve yorumlamakta zaaf gösteriyorlar?

Bireyi tanrılaştıran kapitalizme karşı mülkiyeti topluma has kılma tezi ile ortaya çıkan sosyalizmin başarısızlığının temelinde de seküler ahlak vardır. Sosyalizm, materyalist karakteri nedeni ile idealist ahlak inşa etmeyi başaramadığı için devlet kapitalizmine dönüşmek gibi hazin bir sonla yüzleşmiştir.

Yapılması gereken; seküler ahlak zindanından kurtularak Kur’an ve sünnetin belirlediği iman ve ahlak umdeleri üzerine toplumsal düzen inşa etmektir. Siyaset/ekonomi/bilim/sanat/kültür tüm kuramlarımızı İslam ahlakı temelinde geliştirmek yegane çözüm yoludur.

İslamcılara düşen öncelikli görev seküler ahlakla teorik ve pratik olarak hesaplaşmaktır. Seküler ahlaka karşı direnemeyenlerin düzen değişikliği iddiaları boşlukta kalmaya mahkumdur.

Adalet, dürüstlük, sözünde durmak gibi erdemlerde sınıfta kalmış Müslümanların toplumsal tezleri ya da örgütleri kimi ikna edebilir?

Kadın, aile, eğitim, kültür gibi konularda gelenek ile modernlik arasına sıkışmış, İslami hassasiyet ile dokunmuş özgün fikir ve tavır geliştiremeyen dindar kesimler insanlığa ne ölçüde rehberlik yapabilir?

Ekin ve nesil ifsad oluyor diyen,  ancak bu ifsad zincirini nasıl kıracağına dair bugünü temsil eden ciddi tez ve duruşu olmayan bir ümmet dünya mazlumları için nasıl umut olabilir?

Öncelikle yaşam felsefemiz ve yaşam tarzımızda ezber bozmalıyız. Seküler bakış açısının tersine ahireti merkeze alan ve dünya-ahiret dengesini Rabbimizin istediği şekilde kuran bir hayat anlayışını oluşturmalıyız.

Modernizme öykünen Müslüman düşünürlerin handikaplarından birisi,  Müslümanların hataları üzerinden İslam’ı yargılamalarıdır.  Diğer önemli bir handikapları ise batının maddi gelişimi ve algı yönetimi karşısında aşağılık kompleksine kapılmalarıdır.

Batı hegemonyasının insanlığa yaşattığı kan, gözyaşı, açlık sorgulanacağına, İslam inancı sorgulanıyor. Batının ikiyüzlü değerler sistemi sorgulanacağına, İslam’ın değerler sistemi sorgulanıyor. Batı aklının güdümünde dinin sabiteleri sorgulanıyor. Aklı vahyin üstüne çıkaran bu anlayışın Müslümanı getireceği son nokta “deizm” dir.

Dini, gelenek ile özdeşleştiren düşünürler de yaşanan zaman ve mekanı hiç dikkate almadan yüzyıllar öncesinin kavramları ile İslam düşüncesini tanımlıyorlar. Aklın büyük ölçüde iptal edildiği bu yaklaşım tarzı  insan ile İslam arasındaki mesafenin açılmasına yol açıyor.

Modernizme ya da geleneğe yaslanan her iki kesim de sorunu düşüncede görüyor ve kıyasıya çatışıyor. İslam düşüncesinin doğru inşa edilmesi önemlidir.  Ancak daha da  önemlisi düşünce binasının temelinin çökmüş olmasıdır. Seküler ahlakla temeli tamamen tahrip olmuş bir binada hangi betonun kullanıldığının  ya da hangi tuğlanın tercih edildiğinin ne önemi vardır?

Önceliğimiz seküler ahlakın yerine İslam ahlakını ikame ederek temeli yeniden atmak olmalıdır. İkinci aşama da sağlam bir temel üzerine sağlam bir bina inşası olacaktır. İslam adına konuşan kanaat önderleri problemi doğru okursa teşhis doğru konulur ve reçete doğru yazılır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *