Bireysel-vicdani dindarlık dışında, hiç bir alanda İslama sahip çıkabilecek bir bilgi felsefesine sahip değiliz. Bağımsız bir bilgi, dil ve kültüre sahip olmadıkça, bağımsız bir tarihe de sahip olamayacağız.
Karşılıklı Yabancılaşmalar
Atasoy Müftüoğlu
İslam dünyası toplumları, maruz kaldıkları, entelektüel, kültürel, felsefi mağlubiyeti içselleştirdikleri için, hegemonik bilgi-dil-tarih yaklaşımıyla hesaplaşma iradesi gösteremiyor, bu nedenle de, sözünü ettiğimiz bilgi-dil-tarihin ideolojik iktidarının sınırları içerisinde kalarak hayatlarını sürdürüyor. Toplumlarımızın, İslami dünya görüşü doğrultusunda, yeni bir toplum modeli, yeni bir toplum felsefesi oluşturma, yine toplumlarımızı İslami dünya görüşü doğrultusunda dönüştürme ve yapılandırma program ve projesinin adı olan İslamcılık, karşı karşıya bulunduğumuz, seküler-liberal dünya görüşü, emperyalizmi tarafından bütünüyle itibarsızlaştırıldığı, değersizleştirildiği için, Müslüman aydınlar-entelektüeller, bugün, İslamcılık mücadelesini tesahüp etmekten bütünüyle sarfınazar etmişlerdir.
İslamın evrensel imkanlarının farkında olmayan, bu nedenle de, varoluşsal sorumluluklar ve riskler almak istemeyen Müslüman aydınlar, her zaman, her toplumda kendileri için güvenli olabilecek ortamları seçiyor. İslamcılık mücadelesinden sarfınazar eden bu çevreler, resmi doğrular ve resmi korkuların sınırları içerisinde kalarak kısmi özgürleşme yollarını tercih ediyor. Hangi toplumda ve kültürde olursa olsun, her tür iktidar, karşı karşıya geldikleri büyük başarısızlıklarla yüzleşmek yerine, bu başarısızlıkları örtbas etmek üzere milliyetçiliklere başvuruyor. Bu tür başarısızlıklar sebebiyle ilgili toplumlar milliyetçi kurtarıcılara ihtiyaç duyuyor.
İslam, bütün insanlıkla konuşmamızı isterken, milliyetçilikler, yalnızca kendi etnik akrabalarıyla konuşmaya çalışıyor.
İslam dünyası toplumlarında kitlelerin bilinci popülist bir retorik ve hakkaniyeti olmayan propogandacı dil aracılığıyla bastırılıyor. Sorumsuzluğun küreselleştiği bir dünyada ve zamanda, büyük kültürlerin, bilgeliklerin kalbi olan İslam toplumları, varoluşsal bir güvensizlik durumu içerisinde bulunuyor. Bizler, bu varoluşsal güvensizlik durumunun nasıl aşılabileceğini konuşmak yerine, konfor kültürünün neden olduğu duyarsızlıklarla, kitle milliyetçiliklerinin bencil düşünceleriyle, yapay duygusallıklarla zamanı insafsızca israf etmeye devam ediyoruz. İslamın gerçeğe dönüştürelemeyen imkanları üzerinde çalışmıyoruz.
Taklit ve tekrara mahkûm edilen toplumlar ve kültürler, hep aynı alanda kalmaya, hep aynı dili kullanmaya devam ettikleri için, İslamın imkanlarının gerçeğe dönüştürülmesi yolunda, yeni etkinlik alanları ve yeni bir dil oluşturmaya cesaret edemezler. İçerisinde yaşadığı dönemi etkilemek, dönüştürmek ve biçimlendirmek üzere, çok yönlü içerik üretemeyen kültürler bir gelecek vizyonu oluşturamazlar.
Günümüz dünyasında sorumluluk ile, sorumsuzluk arasındaki ayrım belirsiz hale geliyor. Milliyetçilikler ve mezhepçilikler, ortak ufku, ortak sorumluluğu imkansız kıldığı gibi, karşılıklı yabancılaşmaları da derinleştiriyor. Sömürgeci ihtirasların, barbarlıkların neden olduğu büyük yıkımlar, büyük muhaceret hareketleri, büyük yoksunluklar ve yoksulluklar, dünyada hiç bir beklentileri olmayan Müslüman varoluşlar oluştururken, utanç verici karşılıklı yabancılaşmalar sebebiyle, büyük-kapsayıcı fikirler-dayanışmalar gerçekleştiremiyoruz. Karşılıklı yabancılaşmalar Müslümanların birbirlerini tecrit etmelerine neden oluyor. Bu tecrit kültürü cesaretini konformist bir gelenekten alıyor. Sözünü ettiğimiz bu konformist gelenek sebebiyle İslamın ontolojik özgürlük/bağımsızlık/otonomi mücadelesini hiç bir şekilde gündeme kazandıramıyoruz.
Matematiksel bir rasyonalitenin, rasyonel kesinliklerin hakim olduğu tek boyuta indirgenmiş bir dünyada, pratik fayda temelinde şekillenen şeylerin dünyasında, konformist geleneğin baskıları sebebiyle, içerisinde yaşadığımız tarihsel dönemin anlamına-mahiyetine ilişkin çözümlemeler yapamıyoruz. Her eleştirel öneri, çözümleme, provokatif yorumcuların terörü ile susturulmak isteniyor.
Günümüzde bütün Müslümanların, bütün kibirli patolojik bencilliklerini bir yana bırakarak, konformist bir gelenek içerisinde yaşamak üzere biçimlendirilen, kontrol edilebilen, yönlendirilebilen algıları, zihin ve kültür dünyasını aşarak, yeniden İslamın evrensel imkanlarına, ufkuna, duyarlıklarına ulaşmak üzere, bütün insanlıkla iletişime geçmemizi sağlayabilecek, düşünceler, fikirler, bilgelikler ve bilinç üzerinde çalışması gerekiyor. Bir toplumda bireysel ya da toplumsal olgunluk-nitelik düzeyi düştükçe, ilgili toplumda saldırganlık eğilimleri yükselişe geçer. Manipülasyon yoluyla kontrol edilebilen toplumlarda bireyler ya da kitleler gerçek bilgiye ihtiyaç duymazlar. Bir toplumda olgunluk-nitelik düzeyi arttıkça, o toplumun ufku her tür insani ilişki-etkileşim-iletişim için sonuna kadar açılır. Olgunluk düzeyi düşük toplumlarda özgün-farklı-üretken ve eleştirel kişilikler ucuz klişelerle yargılanırken, olgunluk düzeyi yüksek toplumlarda bu tür kişilikler iftihar kaynağı olurlar.
İslam dünyası toplumlarında kültürel hayat, seküler entelektüel mutlakıyetçilik karşısında çok açık bir teslimiyetçilik içerisinde bulunuyor. Bugün, toplumlarımız her tür zihinsel müdahaleye/dayatmaya katlanabilir, tabi kılınmış bir zihin dünyası sergiliyor. Bireysel-vicdani dindarlık dışında, hiç bir alanda İslama sahip çıkabilecek bir bilgi felsefesine sahip değiliz. Bağımsız bir bilgi, dil ve kültüre sahip olmadıkça, bağımsız bir tarihe de sahip olamayacağız. Hangi bilgi-dil-kültürle geleceğe hazırlanılabileceği konusunu tartışmaya cesaret edebilmeliyiz.
1 Comment
şenay doğan
27 Haziran 2019, 08:38konforu aslında hepimiz seviyoruz ama marifetullahta ilerledikçe allahın mihnetlerde yarattığı lezzetleri sonsuz hazları tattıkça konfor sevdası yerini rabbim ne verirsen başımla beraber muhabbetine dönüşüyor allahu teala hakkında nefsimizin ne düşündüğünü umursamadan genelde suizanlarla doludur allahu teala ile arkadaşlık dostluk kurmalıyız gerisini allahu teala hallediyor allaha emanet olun
REPLY