Ebu Hanife’yi rahmetle anarken, geleneğimiz içinde parıldayan bu ve benzer şahsiyetlerin eserlerinin Kur’an merkezli çağdaş Müslüman düşünce temsilcileri tarafından yeniden tetkiki de zaruri görünüyor…
İmam-ı Azam’ın ‘Beş Eseri’ üzerine notlar
Latif Değer
Tecdid ve ihyayı, yenilenmeyi, kaynaklara dönüşü, geleneksel ve modern tahrif ve sapmalara karşı durmayı öne çıkaran, kendisini İslam düşüncesi içindeki geleneksel, modernist, batıcı izleklerden ayrı bir İslamcı çizgi olarak tanımlayan ve temel hususiyetleri ile de onlardan farklılıkları belirginleşen Çağdaş Müslüman düşünce için referans isimlerden biri de Ebu Hanife’dir denebilir.
Ebu Hanife, kaynaklara yaklaşımı, akıl-vahiy-vahiy dışı nakil ilişkileri bağlamında tercih ettiği dirayet ekolü ve vahye uygun akletme ameliyesine ve kıyasa yaptığı vurguları yönünden mezhep kurucu alimler arasında oluşturduğu fark yanında temsil ettiği ilmi kimliğin ve kişiliğin hakkını vererek döneminin zulme bulaşmış yönetim anlayışına karşı duruşu nedeniyle maruz kaldığı baskılar ve hayatını bu yolda feda etmesi yönünden de bir kutup yıldızı gibi parlıyor, hayırla yadedilmesi gereken geleneğimiz içerisinde.
İmam-ı Azam’ın kendisine nispet edilen beş eseri M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı yayınları arasında orijinal metni ile birlikte tek kitap olarak yayımlanmış. Kitap El-Alim ve’l-Müteallim, El-Fıkhu’h-Ebsat, El-Fıkhul-Ekber, Ebu Hanife’nin Osman El-Betti’ye Yazdığı Risale ve Ebu Hanife’nin Vasiyeti başlıkları ile beş bölümden oluşuyor ve çeviri bölümü toplam 60 sayfadan müteşekkil.
Eserin en dikkat çeken tarafı, düşüncesinde Kur’an’a merkezi bir konum belirleyerek, zamanını, kendisine ulaşan hadis rivayetlerini, döneminin düşünce sorunlarını bu eksende yorumlayan bir alimin serdedeceği düşüncelere benzemeyen bazı görüşlerin, eserin muhtelif yerlerinde bulunuyor olması.
İmam’ın, Kur’an’ın merkezi bir ölçü oluşuna ilişkin değerlendirmesinin, geleneğimiz içindeki en güzel yorumlarından birini teşkil eden örnek, El-Alim ve’l-Müteallim adlı eserinde yer almaktadır. Bu eser, başında da belirtildiği gibi, İmam’a soru soran ve eserin içinde Talebe diye adlandırılan şahsiyet ile İmam’ın kendisini temsil eden Alim adlı iki kişi arasında, soru cevap şeklinde gelişen bir diyaloğa dayalı olarak oluşturulmuş. Talebe, Alim’e “Mümin zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi imanı da çıkarılır, sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir.” hadisi üzerinden bir soru yöneltmiş ve İmam Ebu Hanife, bu soruya verdiği cevabında, kendisini Peygamberin (Allah’ın selamı üzerine olsun) söylediği her şeye iman eden biri olarak takdim ettikten sonra, Peygamberin Kur’an’a muhalefet etmediğini belirtmiş ve “… Kur’an’ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamberi reddetmek veya tekzip etmek demek değildir.” diyerek Kur’an ve farklı usul ve isnatlarla, daha o zamanda bile, kendisine ulaşmış olan rivayetlere nasıl yaklaştığını ortaya koymuştur.
Ancak ona ait olduğu, nihayetinde rivayetlerle günümüze ulaşan bu beş eser boyunca “velilerin kerametleri”ne “Allah’ın ahirette görüleceğine” “Peygamberimizin şefaatine”, “kabir azabına” “Mirac haberlerine” “Hz. İsa’nın gökten ineceğine” “İslam’ı terk edenin malı ve kanının helal oluşuna” ilişkin serdedilen görüşler, bu eserlerde ortaya konulan Kur’an merkezli tutuma ilişkin çelişkili beyanlar olarak durmaktadır.
Eserlerde yer alan ve Ebu Hanife’nin yine bu eserlerde somutlaşan Kur’an merkezli yaklaşımlarına aykırı görünen bu beyanların, bu eserlere, rivayet ürünü olarak bize ulaşan kaynak mirasımızın başına gelen sonradan eklemeler mi olduğu, yoksa bizim de kendisi gibi davranarak Kur’an bütünlüğüne çok da denk düşmeyen bu yaklaşımlara kendisine ait olsun veya olmasın olumsuz yaklaşmamız gereken düşünceler olarak mı bakmamız gerekeceği, ilim ehlince açıklığa kavuşturulması gereken önemli sorular olarak önümüzde durmaktadır.
Yetiştiğimiz kültür içinde, ezber sözel telkinler bağlamında anne babamızdan veya verilen sınırlı dini eğitimin bir parçası olarak alıp kimliğimizin bir parçası yaptığımız “amelde mezhebimiz” olan Hanefilik’in kurucusu olarak bildiğimiz Ebu Hanife’yi rahmetle anarken, geleneğimiz içinde parıldayan bu ve benzer şahsiyetlerin eserlerinin Kur’an merkezli çağdaş Müslüman düşünce temsilcileri tarafından yeniden tetkiki de zaruri görünüyor.
Selam ve dua ile…
2 Comments
Yakup Döğer
25 Haziran 2019, 22:27Eserde en göze çarpan, dikkat çekici ifadelerden birisi, "azalar nasıl göze tabi ise, amellerde imana tabidir" tespitidir. Gerçekten ilim erbabı Müslüman mütefekkirlerin üzerinde durması gereken bir eserdir düşüncesindeyim. Allah O’na gani gani rahmet etsin. Ulema kesiminin nerede ve nasıl durması gerektiğini hem fikir düzeyinde hem de ameli düzeyde pratik olarak göstermiştir.
REPLYşenay doğan
25 Haziran 2019, 20:15kuran peygamberin anladığı gibi anlaşıldığında kurandır peygambere uyun emri de kurandır habibullaha kuranın iki katı hüküm verimiştir allahın ahirette görüleceği hadistir diğerleri de hadistir belki en çok tartışma konusu olan isa asın gökten inmesi olayıdır ki olayı inkar edenler bile hadis sahih diyor allahu teala seni öldüreceğim derken kastettiği ne idi nasıl bir ölümdü acaba bir çeşit fena mı idi habibullah ayeti nasıl anladıysa kuran da odur kastedilen de odur kaldı ki ölünün diriltilmesi mucizesi de haktır allaha emanet olun
REPLY