İslam ile Demokrasi ‘bağdaştırılabilir’ iddiası

İslam ile Demokrasi ‘bağdaştırılabilir’ iddiası

Said Nursi’nin, Demokrasi ile yetinmeyip demokratik cumhuriyet taraftarı olduğunu açık açık ifade ve ilân ettiğini belirten Dr. Ömer Ergün, şûrâ âyetleriyle bunu bağdaştırdığını söyledi.

Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde düzenlenen Adalet ve Liyakat temalı akademik seminerler kapsamında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Dr. Ömer Ergün’ün sohbeti birkaç gündür yazı dizisi şeklinde Yeni Asya gazetesinde yayımlanıyor. Bugün yayımlanan dördüncü bölümde, Dr. Ömer Ergün’ün, Said Nursi’nin ‘demokrasi’ hakkında anlattığı sözlerine yer verildi.

Ergün, Nursi’nin demokrasi anlayışını şöyle anlattı:

Moderatör: O zaman adalet neden bölgeden bölgeye, devletten devlete değişiyor?

Ömer Ergün: Adaletin gerçekleşebilmesi için bugünkü anlayışta öncelikle bir devletin olması lâzım. Artı, devletin demokratik olması lâzım. Demokratik devletlerde adalet gelişebilir. Demokratik olmayan devletlerde gelişmiyor. Meselâ adaletin en fazla geliştiği yerlere bakıldığında Kuzey Avrupa ülkeleri geliyor. Kuzey Avrupa hakikaten haklıya hakkının verildiği, suçluya cezasının verildiği, “Berlin’de hâkimler var” denildiği ve adalete güvenilen yerler. Onun dışında baktığımızda genel itibariyle demokratik olmayan yapıları görüyoruz ve demokratik olmayan yapılarda maalesef adalet yeterince iyi işlemiyor.

Demek ki adalet, hürriyetle paralel olarak gidiyor ve birbirini destekliyor. Birinin olduğu yerde diğeri de yaşama alanı buluyor. Bir de hukuk devleti ile bağlantılı, yani esas temeli o. Hukuk devletinin olduğu yerlerde adalet oluyor.

İSLÂMIN ADALET EMİRLERİ

Moderatör: Bu noktada İslâm’ın adalet dersinin olup olmadığı akla geliyor. İslâm dininin adalete yönelik emirleri yok mu?

Ömer Ergün: Elbette var. Teoride var. Bilhassa ilk dört halife döneminde iyi bir uygulaması da var. Özellikle “suçların ve cezaların şahsîliği ilkesi”nden tutun, “hakkın küçüğüne büyüğüne bakılmaz, hak haktır ve sahibine iade edilmesi lâzımdır” kuralı gibi… Ya da “adaletin mülkün temeli olduğu” ya da “adaletin bir kutup yıldızı olduğu ve bütün her şeyin onun etrafında döndüğü”ne ilişkin prensipler de var. “Kul hakkı ile benim yanıma gelmeyin” kuralı var ve saire.

İslâm’a baktığınızda bu anlamda çok hükümler çıkarılabilir. Teorik olarak herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Ama pratiğimizde sıkıntı var.

Bu pratikteki sıkıntının temel sebebi şu: Demokrasiyle hukuk devleti yani demokratik hukuk devletlerinde adaletin sağlanması çok daha kolay oluyor. Çünkü ona yönelik en azından sistem kurulmuş, sistemde her birimin her organın nasıl hareket edeceği belli. Hakları hukukları belli.

Ama İslâm devletlerine bakıldığında görülüyor ki şu iki husus birbiriyle bağdaştırılamamış. Demokrasi dediğimiz, bir devletin halk tarafından yönetilmesine ilişkin mesele İslâm’la ne kadar bağdaşır? İslâm fıkıhçılarının çoğu bu bağdaştırmayı yapamamış. Yani İslâm’ın özünde ve Kur’ân-ı Kerîm’de meşveret emri var, ama bir devletin nasıl yönetileceğine ilişkin ayrıntılı hükümler söz konusu değil. Dört halife döneminde de devlet şimdiki gibi şekilli ve sistemli bir şey değil.

İSLÂM DEVLETLERİNE BAKINCA…

Günümüz devlet sisteminde ise bilhassa yazılı kültüre bağlı bir pratik var. Görüyoruz ki demokratik bir toplum ve devlet yapısına sahip olan ülkeler çok daha gelişmiş, hak ve hürriyetler de çok fazla gelişmiş, adalet de orada bir manada hakkıyla uygulanıyor. Ama İslâm devletlerine bakıyoruz özellikle krallarla yönetiliyor, monarşik sistemler var, aristokratik bir yapı var ve artı zulümler var.

İşte demokrasiyle İslâm doğru biçimde bağlanamadığından dolayı, İslâm fıkıhçıları tarafından, günümüze kadar özellikle son iki yüzyıl içerisinde Müslümanlar demokratik bir sistemi kabul edememiş.

Demokratik sistemi en iyi kabul ve tatbik etmiş ülkelerden biri olan Türkiye’de de demokrasinin bir amaç ya da ana değer değil vazgeçilebilir bir araç olduğunu ifade eden bir siyasî ekip işbaşında. Yani biz bile bunu henüz çözememişiz. Ama Bediüzzaman bunu çözmüş ve “dört mezhepten de delillerle anayasalı meşrûtî sistemin yani demokrasinin İslâm’a uygun olduğunu herkese ispat edebilirim” diyor.

İslam toplumlarına gerçek bahar o zaman gelir

Moderatör: Demokrasinin ayırıcı kriterleri nelerdir?

Ömer Ergün: Demokrasinin üç temel özelliği var:

Birincisi, belirli süre için ve seçimlerle gelen bir yasama meclisinin olması.
İkincisi, seçimlerin yürütmeyi de belirlemekte yardımcı olması.
Üçüncüsü bağımsız yargıya dayalı hukuk devleti…

Demokratik krallıkta da geçerli olan bu üç unsura demokratik cumhuriyet için bir de devleti temsil eden birinci adamın yani devlet başkanının da imtiyazlı bir sülâle içinden değil doğrudan ya da dolaylı olarak halk tarafından ve seçimle belirlenmesini bekliyoruz. Ve böylece demokrasiyi gerçek cumhuriyetle taçlandırıyoruz.

Şimdi bu üç ya da dört temel unsurun İslâm’a aykırı bir tarafı var mı? Yok. İşte demokrasi ile yetinmeyip demokratik cumhuriyet taraftarı olduğunu açık açık ifade ve ilan eden Bediüzzaman da onu anlatıyor. Devlet başkanının seçimle gelip gitmesi, ülkenin bir meclis tarafından yönetilmesi, hukuk devletinin olması, demokrasinin ana unsurları bunları ifade ediyor. Ve bunların İslâm’a aykırı bir tarafı yok. Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretleri, İslâm’ın demokrasiyle bağdaşacağını ya da demokrasinin İslâmîleştirilebileceğini ifade etmiş, hem de şûrâ âyetleriyle bunu bağdaştırmış.

Devlet başkanı seçimle gelecek, seçtiğimiz bir meclis bizi yönetecek ve hak ve hukukun garanti altına alınması noktasında hukuk devleti söz konusu olacak.

Bunları eğer uygun bir dille İslâm âlemine anlatırsak ve bunun İslâm’a uygunluğunu ifade edebilirsek, İslâm toplumları için de gerçek baharın o zaman geleceğini zannediyorum.

Yani Üstad Hazretleri’nin de tesbit ettiği üzere ilk dört halife seçimle işbaşına geldi. Şûrâya, istişareye, meşveretle karar almaya ilişkin âyetler var ve bunlar demokratik sistemle uyumlu.

Ayrıca yine devlet sisteminin hürriyetle bağlantısı noktasında da demokraside vicdan hürriyeti önemli. Çünkü cüz’î iradeyi Cenab-ı Hak insana vermiş. İmanın kazanılmasında dahi “cüz’î iradenin sarfından sonra kalbe ilka edilen bir nurdur” tarifi benimsenmiş. Yani cüz’î irade imanın kazanılmasında dahi önemliyse bunun sosyal hayata ve siyasete yansımasını izah ettiğimiz zaman, demokrasiyle, tercih hakkının ve seçim hakkının geçerli olduğu hür rejimlerle İslâm’ın uyumlu olacağını anlıyoruz.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • azer kurtuluş
    25 Haziran 2019, 11:08

    Bu yazıdan hic bisey anlamadım demokrasi islama aykırıdır terstir demokrasi küfürdür şirktir en büyük şeytan demokrasidir bunları söyleyemiyorsunuz demokrasi nedir gidin biraz araştırın hakimiyet ve hüküm Allahındır demokrasi şeytanın ta kendisidir yakıştıramadım yazık size

    REPLY