Aylak insanlardan oluşan bir topluma Allah’ın dünya nimetlerini bezletmeyeceği açıktır. ‘İş’siz büyükler, yeni nesillerin atalarını örnek alacağını da unutmamalıdırlar.
İşsiz İnsanlar Ülkesi
Venhar / Yorum
‘İş’siz insanlardan bahsetmek istiyorum size; belki başlıktan kolayca sanacağınız üzere: ‘İşsizlik’ meselesi olmayacak yazının konusu. ‘İş’siz yani boş insanlar… Başlığı kastı mahsusa ile öyle yazdım, belki yazının dikkat çekmesine bir nebzecik katkısı olur diye…
Çok garip bir toplumuz. İşsizlik sorunu elbette modern toplumların en büyük sıkıntılarından biridir ve kıyamete kadar hiçbir toplumda sıfırlanması da beklenemez. Fakat nedense, bu yazının konusu olan türde bir ‘iş’sizlikten yakınmayız.
Şehrin en büyük (tarihî) camisinde, cemaat dağıldıktan sonra öğle namazımı kılmıştım. Aynı zamanda sağanak yağmur da beni adeta kovalamıştı camiye. Ama niyetim, daha yağmur başlamadan da öyleydi. Cemaatin ‘iş’sizleri oldukları her hallerinden belli olan bir kısım insanlar yağmurun ara vermesini bekliyorlardı. Beş-altı kişilik bir grup tam kapıdan çıkarken bir başka arkadaşlarını, diğer bir büyük (tarihî) camiye davet ediyorlardı. Arkadaşları, “ne yapacaksınız?” diye soruyor. Onlar da, “biraz da orada oturacağız” diyorlar.
Biliyorum, içimizdeki güçlü bir ses: Yahu daha ne istiyorsun, aylak aylak dışarıda dolaşacağına veya televizyon seyredeceğine, varsın -hem de tarihî- camilerde vakit geçirsinler diyordur. Ben de bu sesi duyuyor, hak da veriyorum. Lakin mesele bu kadar basit değil.
Şehirlerimizin merkezlerine inildikçe, parklarda, camilerin avlularında, yazın gölge, kışın güneşli yerlerde adeta insan kaynıyor. Ne kadar boş insanımız var diyor, içimizden gelen bir başka ses. Bu ‘iş’siz insanlar gerek cami içi ve müştemilatında gerek gençlerin cafe’sinin muadili olan sosyal mekanlarda ve gerekse gölge yerlerde saatlerce oturuyorlar. Saatlerce oturan ama saatlerce zihnine/kalbine ilim-irfan doldurmamış bir insan ne yapar, ne konuşur? Yapacağı şey, gelip-geçen insanları seyretmek, konuşacağı şey ise en yakınlarından başlayarak, birilerini çekiştirmek ve hiç kimseye bir hayrı olmayan, tamamen boş lakırdılardır. Seçimleri bu ‘iş’sizler yaparlar, hükümetleri bunlar yıkar, yenisini bunlar kurarlar. Pençe harekâtını bunlar sürdürürler. Hiçbir stratejist ya da siyasal bilimci bu ‘iş’sizlerin eline su dökemez.
Çok boş insanımız var.
İnsanlar emekli olmasınlar, izin kullanmasınlar, sosyal mekanlara uğramasınlar, kendilerine vakit ayırmasınlar demiyorum. İnsan ‘emekli’ ya da izinli olunca, adeta mezardan ‘izinli’ gelmiş bir mevta misali, hayattan bütünüyle el-etek çekmesi mi gerekir? Kaldı ki iş hayatı zaten insanların birtakım ilmî cihazlarla donanmalarına en büyük bahane oluşturmakta iken, ilk fırsatta bu eksiklerini gidermeye azmetmeleri gerekmez mi? Müslümanlar olarak ilmi yüceltiriz. Mescidlerimizde, gün geçmez ki ilmin faziletinden bahseden bir cümle geçmesin. Beş vakitte kıldığımız namazda okuduğumuz Kur’an İlim’dir. İslam İlme teslimiyettir. ‘Boş duranı Allah sevmez’ sözü dilimizde pelesenktir. Rasulullah (a,s)’ın, boş oturanlara selam vermediğini anlatan hikayeleri büyük bir huşu(!) ile dinleriz. Daha doğrusu bu sözler kulak kepçemize çarpar…
Demek ki bu ‘iş’sizlerin yapacakları başka herhangi bir şey yoktur! Dağarcıklarına günde bir kelime olsun katamazlar! Toprağa bir tek fidan dikip, her gün, büyüyüp büyümediğini gözlemlemek için onu görmeye de gidemezler! Bir doktor galiba bunlara sabahtan akşama böyle vazo gibi oturmalılar raporu vermiştir…
Aylak insanlardan oluşan bir topluma Allah’ın dünya nimetlerini bezletmeyeceği açıktır. Allah, çalışan toplumlardan nimetlerini esirgememektedir. ‘İş’siz büyükler, yeni nesillerin atalarını örnek alacağını da unutmamalıdırlar.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *