Bu metodoloji çerçevesinde yapılacak yeni çalışmalar, yazarın da dediği gibi elbette ki çağdaş Müslüman düşünce için yeni ufuklar açacaktır…
Kök Anlam Yöntemi ile Kur’an Tefsiri üzerine notlar
Latif DEĞER
Çağdaş İslam düşüncesinin, veya yazarın kendi deyimiyle çağdaş Müslüman düşüncenin yaşayan en verimli beyinlerinden Kürşad Atalar’ın yeni bir kitabı yayımlandı. Kitabın tam adı Kök Anlam Yöntemi ile Kur’an Tefsiri. Kitabında geniş bir giriş bölümü ile kök anlam yöntemi ile neyin kastedildiğini detaylandırmaya çalışan yazar, yaklaşık 20 yıl kadar önce bu konuyla ilgili ce-a-le ve ha-la-ka kavramları özelinde yapmış olduğu detaylı kavramsal kök anlam tefsirini, bu çalışmasıyla bütünlüklü bir yapıya ve kapsamlı bir metodolojiye dönüştürmüş oluyor diyebiliriz.
“Tarihselci veya yorumbilimsel yaklaşımlar”ı “metni ve lafzı öne çıkaran yaklaşımlar”dan ayırıp, tarihselci mantığın -Kur’an günümüze ne söyler?- sorusuna verdiği cevaba nasıl yaklaştığını da “Kur’an artık bugüne dair bir şey söylemiyor şeklinde bir cümle kurması mümkün değildir bir Müslümanın.” sözleriyle vurgulamış oluyor.
Tefsir yöntemlerinin iki ana grupta toplanabileceğini belirten yazar bunlardan ilkini “anlamı yoruma” ikincisini ise “yorumu metne” endeksleyen yaklaşımlar olarak tanımlıyor. Kendisinin berraklaştırıp çerçevesini çizmeye çalıştığı ve bu kitabı ile derli toplu bir örneğini vermiş olduğu “kök anlam yöntemi”ni ise bunlardan ikincisinin ve klasik tefsir tarzının bir örneği sayıyor. Bu tefsir tarzının özeti belki de şu cümlededir: “Lafız önemlidir ve anlam onun çizdiği çerçeve ile sınırlıdır, kültür ve tarihi oluşturan da yine metindir.”
Kur’an’ı tefsir ederken, “kelimelerin ilk anlamı olan kök anlam”, surelerin veya sure pasajlarının asıl mesajlarını taşıyan “ana kavram”lar ve “metnin bağlamı” dikkate alınarak çerçevesi oluşturulan bu yönteme bir örnek olarak kaleme alınan kitapta, Cin Suresi örneğinde rüşt kavramı ana eksene alınarak, her ayette geçen isim veya fiillerin kök anlamı önce Kur’an çerçevesinde, sonra lügatlere de müracaat edilerek belirlenmeye çalışılıyor.
Her kelimenin varlığının, esasen her dilde temel “tek bir” anlamı karşılama görevini ifa ettiğine inanan dilbilimsel yaklaşımın bir tezahürü olarak, yazar, her kelimenin bir kök anlamı olduğu kabulüyle onu yakalamaya ve surelerin, sure pasajlarının veya daha çok kısa surelerin belli bir ana kavram (veya uzun surelerin ise birden fazla pasaja ait birden fazla ana kavram) çerçevesinde tefsir edilebileceğinin bir örneğini Cin Suresi ile sunmuş oluyor.
Kur’an’ın Kusursuz Varlık’ın sözü olduğu kabulüne yaslanan yazar, bu yöntemle Kur’an’da da seçilen kelimelerin, oluşturulan söz diziminin, bunların art arda sıralanması ile meydana gelen sure pasajlarının veya surelerin, bu Kusursuz Varlık’ın sözleri olarak, rastgele bir araya getirilmemiş olduğunu da vurgulamış oluyor.
Özetlemeye çalıştığımız yöntem çerçevesinde surenin kelimelerini sayı bakımından da analiz eden yazar, suredeki ana kavram olarak belirlediği rüşt kavramı etrafında ayet ayet surenin tefsirine girişiyor. Bu minval üzere tefsirini sürdürürken sıkça, dilimizdeki Kur’an meallerinde yer alan ve kelimelerin temel-kök anlamlarına dayanmayan meallendirme çalışmalarının da eksiklikleri örneklenmiş oluyor.
Kitabın bütünü okunduğunda, insan zihnindeki rüşt kavramı, vahiy, risalet, cinlerin varlığı ve sorumlulukları, insanlara benzer ve farklı yönleri, meleklerle cinlerin varlıkları, benzeşen yönleri ve farklılıkları hatta uzay ve evren hakkında zengin ufuklar açılıyor insan zihninde ve belki bu okuma serüveninin en keyifli tarafı, yapılan değerlendirmelerin ve verilen anlamların indi ve keyfi değil, belli bir metin temeline dayandırılmış olması; zira modern zamanlarda kitabın ne dediğinden çok ne demek istediğinin başkalarınca yorumlanarak bize ulaştırıldığı o kadar çok şey okumuş olan bizlerin yani genel okuyucuların, aslında neye ihtiyaç duymakta olduğumuz da berraklaşmış oluyor.
Bu bütünlüklü ve metodolojik tefsir yaklaşımının, hangi zihinsel temelden beslenip gelişmiş olduğuna ilişkin sorunun cevabı da belki (daha eski çalışmaların mahiyet itibarı ile benzeşen ve ayrışan detayları bizce bilinmemekle beraber) ülkemizde 1960 sonrası gelişip yaygınlaşan İslam düşüncesi verimlerinin kelime ve kavram çalışmalarında aranmalıdır.
Bu yöntemin, elbette, her insan çabası gibi, avantajları ve ufuk açıcı özellikleri yanında, sınırlılıklarına ilişkin söylenecekler de olacaktır. Tefsir yönteminin, öncelikle kelimenin kök anlamını belirlemeye dayanıyor olması, Kur’an’da bazen bir kere geçmiş olan kimi kelimelerin kök anlamı tespit edilirken lügatlere müracaat etme zorunluluğunun doğması ve bu noktada elde bulunan kaynakların kelimenin kök anlamını tespite yeterli imkanı verip vermediği… Bu sınırlılığa kitabın muhtelif yerlerinde yazar tarafından da değinildiği görülüyor.
Ayrıca yazar, “nüzul sırasına göre” veya “konularına göre” Kur’an tefsiri yaklaşımlarını, -Kur’an ayetlerinin, surelerin bağlamı ile birlikte ele alınması halinde daha iyi anlaşılacağına ilişkin yaklaşımı çerçevesinde- yeterli bulmadığını belirtmekle beraber; ortaya koyduğu kök anlam yönteminin, zaten kök anlamın tespiti için kelimelerin Kur’an’ın başka yerlerinde ne anlamda geçtiğinin taranmasını zorunlu kılması ve kelimelerin anlam değişmelerinin zaman içindeki seyrini takip etme gibi gereklilikler, bu tefsir yöntemini sözü edilen diğer iki tefsir yönteminden hem ayırırken hem de onları da belli ölçüde kapsadığı gibi bir sonuç doğuruyor.
Çalışmanın, bizim gibi sıradan okuyucular için sağladığı bilgiler, yaşattığı okuma zevki ve sağladığı emniyet duygusu; konu ile ilgili araştırmacılar için de ayrı ve zengin ufuklar açacak nitelikte kapsamlı ve verimli bir metodolojiye işaret ediyor. Bu metodoloji çerçevesinde yapılacak yeni çalışmalar, yazarın da dediği gibi elbette ki çağdaş Müslüman düşünce için yeni ufuklar açacak ve bu konuda düşünce sorunlarımıza ve Kur’an’ı anlama çabalarına önemli katkılar sunacaktır.
Yazarın düşünce temellerini yıllar öncesinden oluşturmaya çalıştığı kök anlam yöntemiyle Kur’an’ı tefsir etme çabasının hususiyetlerini belirlemek ve sistematik şekilde sayıp dökmek için, kitabın ayrıntılı şekilde bu gözle tekraren okunması ve bu yöntemin temel niteliklerinin ayrıntılandırılması bu alanda çalışacak ilme ve tefekküre talip insanların işi. Ancak biz tanıtım yazısı olarak yaptığımız bu değerlendirmeyi, yazarın şu ifadeleri ile bitirmenin epeyce çok şey söyleyeceğini düşünüyoruz:
“Bu vesile ile şunu da itiraf etmek isterim ki, bu alanda çalışırken almış olduğum hazzı, diğer hiçbir çalışmamda almadım. Bunu kendime bir pay çıkarmak yahut Kur’an’ı yüceltmek için söylemiyorum. Çünkü onun buna ihtiyacı yoktur. O, Mükemmel Varlığın kelamıdır. Mu’ciz’dir ve muarızını acze düşürür. Ondan küçük bir bölüm olan Cin Suresi üzerinde çalışırken, öyle farklı dünyalara dalıp öyle geniş mana boyutları ile karşılaştım ki, nihayet, aslında önceden bildiğim şu gerçeğin bu çalışma vesilesiyle bir kez daha teyit edildiğini gördüm: Kur’an, bir insan sözü olamaz! Gerek mana gerekse üslup yönünden, bir insan bu tür bir ‘üretim’de bulunamaz. İnsanın ‘sınırları’ buna elvermez.”
Rabbimiz bu tür çalışmaları, bereketini ve tesirlerini artırsın inşallah!
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *