Fas Krallığı ile Avrupa Birliği arasında Brüksel’de imzalanan “Balıkçılık Anlaşması”, Fas diplomasisinin önemli bir zaferi olarak tarihe geçerken Rabat-Brüksel ilişkilerini de yeni bir aşamaya taşıdı.
Bu senenin başında Fas Krallığı ile Avrupa Birliği arasında Brüksel’de imzalanan “Balıkçılık Anlaşması”, Fas diplomasisinin önemli bir zaferi olarak tarihe geçti. Hatta Fas ulusal basınında ve uluslararası basında Fas’ın uzun zaman sonra uluslararası mecrada kazandığı ilk diplomatik zafer olarak yorumlandı. Bu anlaşmanın aynı zamanda ülkenin Avrupa Birliği’yle ilişkilerinin iyileşmesine ve yerel balıkçılık pazarının yeniden canlandırılmasına büyük katkı sağlayacağı öngörülüyor. Peki, bu anlaşmanın uzun zaman sonra kazanılan büyük bir diplomatik zafer olarak kayda geçmesini sağlayan neden ya da nedenler neydi?
Fas-AB ilişkileri
Fas ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, her zaman güçlü tarihsel temellere ve bariz bir ortak çıkar mantığına dayanıyor. Fas’ın bağımsızlığından bu yana sürdürülen Avrupa ile entegrasyon projesi kapsamında Fas ile Avrupa Birliği arasında ekonomik, beşeri ve kültürel alışverişin yoğunluğu önemli boyutlara ulaşmış bulunuyor. Ayrıca Fas-Avrupa Birliği ortaklık anlaşmaları, bu ilişkilerin zenginleştirilmesi ve sürekli olarak pekiştirilmesi ve tarafları bağlayan sözleşmelerin ihtiyaçlara göre yeniden tanımlanıp genişletilmesi kapasitesi ile karakterize edilir. Enerji projeleri, araştırma ve yenilik çalışmaları, bölgesel güvenlik, iyi yönetim, terörle mücadele, göç akışlarının düzenlenmesi ve insan haklarına uyumun teşvik edilmesi, başlıca stratejik iş birliği alanları arasında sayılabilir.
Bu yoğun ilişkilerin bir anlaşmaya dönüşmesi ilk defa 1969 yılında gerçekleşti. Fas Krallığı ile AB arasında imzalanan ticaret anlaşmasıyla ikili ilişkiler daha büyük hedeflere yöneltildi. 1976 yılında ise daha geniş kapsamlı bir iş birliği anlaşması imzalandı. 1986 yılında İspanya ve Portekiz’in de AB’ye dahil olmasıyla Fas Krallığı da AB ile komşuluk ilişkilerini geliştirdi, hatta birliğe katılma isteğini 1984 yılında AB’ye bildirdi. Fas Krallığı Roma Antlaşmasının 237. maddesine dayanarak Fas’ın da bir Avrupa devleti olduğu gerekçesiyle topluluğa aday olduğunu ifade etmesine karşın Avrupa Topluluğu bu talebi, Fas’ın coğrafi bakımdan bir Avrupa devleti olmadığını belirterek 1987 yılında reddetti.
1995 yılında ise daha geniş kapsamlı bir ortaklık içeren serbest ticaret anlaşması, Fas ile AB arasında imzalandı. Bu anlaşma 2000 yılında yürürlüğe girebildi. Yapılan bu anlaşma 2006 yılında hazırlanan eylem planları ile daha da ilerletildi. Böylece Fas ile AB’nin birlikte inşa etmeyi üstlendikleri ortaklık dinamik ve istikrarlı bir şekilde zenginleştirildi ve geliştirildi.
Fas Krallığı ile AB arasındaki balıkçılık ticareti
AB, topluluk dışındaki ülkeler arasında yaptığı balıkçılık anlaşmalarını iki başlık altında topluyor. Bunlardan birincisi, balıkçılık ortaklık anlaşması olarak geçiyor. AB, balık tutma hakkına karşılık, güneyde bulunan devletlere genellikle teknik ve finansal açıdan yardım ve ortaklık teklif ediyor. Diğer bir anlaşma türü, yani ikincisi ise “Nordik anlaşma” olarak adlandırılıyor. Bu anlaşma kapsamında AB, Norveç, İzlanda ve Faroe Adaları ile ortak balık stoklarının yönetimini birlikte yapıyor. AB dışındaki ülkelerle sürdürülebilir balıkçılık anlaşmaları, AB adına komisyon tarafından müzakere edilip sonuçlandırılıyor. Amaç, Avrupalı gemilerin ilgili ülkenin özel ekonomik bölgesi içinde düzenlenmiş bir şekilde balık fazlası kaynaklarını kullanmaya ve bölgelerinde balık tutmalarına izin vermek.
AB ile Fas arasındaki Balıkçılık Ortaklığı Anlaşması ise 28 Şubat 2007’de kabul edildi ve ardından imzalanan seri protokoller ile uygulamaya geçirildi. Yapılan bu anlaşmalarla AB gemilerinin Fas’ın balıkçılık bölgesine erişimine izin veriliyordu. Yapılan son protokol, 14 Temmuz 2018’e kadar geçerliydi. Ancak daha sonra bu anlaşmanın iptali için, Batı Sahra’da bulunan halkın kendi kaderini tayin etme hakkının tanınmasını destekleyen bağımsız bir kurum olan Batı Sahra Kampanyası tarafından bir İngiliz mahkemesinde dava açıldı. Bu kurumun iddiası, anlaşmanın geçerli olduğu bölgelerin Batı Sahra’nın egemenlik sınırları içinde olması sebebiyle kazancın Batı Sahra’ya ait olması gerektiğiydi. Daha sonra bu dava karar için AB Adalet Divanı’na taşındı.
10 Aralık 2015 tarihinde AB mahkemesi, Fas’la yapılan serbest ticaret anlaşmasıyla ilgili durdurma kararı aldı. AB ile yürütülen müzakereler ve gelişmekte olan ticari ilişkiler açısından büyük bir risk anlamına gelen bu karar Fas’ta şok etkisi yarattı. 35 milyar MAD (Fas Dirhemi) değerinde bir ticaret hacmini kaybetme riski söz konusuydu. Ekonomik kalkınma sürecinin karşısında ülkenin en önemli ulusal sorunu olan Batı Sahra meselesi vardı. “Beka sorunu” olarak tanımladığı Batı Sahra meselesinde Fas, karşısında hangi güç olursa olsun bu konudaki duruşundan geri adım atmayacaktı, nitekim atmadı da. 25 Şubat’ta Fas’ın eski başbakanı Abdulilah Benkiran, AB elçileriyle Rabat’ta yaptığı bir toplantıda Brüksel’de bulunan Faslı yetkililere AB Konseyi ve AB Komisyonu ile ilişkilerin durdurulması emrini verdiğini açıkladı. Benkiran’ın bu açıklamasına karşın ilişkileri tamamen bitirmek istemeyen Fas Krallığı yetkilileri, daha sonraki adımlar için AB’nin nihai kararını bekledi.
21 Aralık 2016’da mahkeme son kararını açıkladı ve durdurma kararını bozdu. Ancak anlaşmanın Batı Sahra denizcilik bölgesi için “geçerli olmadığını” bildirdi. Avrupa Mahkemesine göre Fas, egemenliğini yalnızca “topraklarının bitişiğindeki sularda ve kendi karasularında ya da özel ekonomik bölgesine denk olmak üzere” kullanabilirdi. Dolayısıyla mahkeme, Batı Sahra topraklarına bitişik suların, anlaşma kapsamındaki Fas balıkçılık bölgesine girmediğine karar verdi.
Bu karardan sonra AB ile Fas arasındaki diplomasi trafiği daha da hızlanmaya başladı. Çünkü durdurma kararı bozulsa da Fas’ın istediği sonuç çıkmamıştı. Batı-Sahra’nın kendi egemenliği altında olduğunu belirten Fas için karar tatmin edici değildi. Diplomasi trafiğine, Fas ile ilişkileri önem arz eden ülkelerin lobi faaliyetleri de eklendi. Bu ülkeler arasında İspanya, Fransa, Portekiz’i sayabiliriz. Bu ülkelerin lobicilik faaliyetine girişmelerinin nedeni ise AB mahkemesinin verdiği kararın AB tarafında da birçok etkisi olması. Her ne kadar büyük ticari hacmi nedeniyle Fas’ın ekonomik olarak AB ortaklığına ihtiyacı olsa da, Akdeniz’in güvenliği, Avrupa’ya gitmek isteyen mülteciler sorununa ek olarak tarımsal ticarette AB’nin de Fas’a ihtiyacı vardı. Özellikle İspanya’nın Fas ile iyi ilişkilere sahip olması gerekiyordu. Çünkü birçok mülteci İspanya sınırına gitmeye çalışıyor, Fas yönetimi de mültecilerin İspanya üzerinden Avrupa’ya gitmesine engel oluyordu.
Hatta Fas’ın tarım bakanı, ülkenin en zengin iş adamlarından ve Kral’a en yakın isimlerden biri olan Aziz Ağnuş 6 Şubat 2017’de yaptığı açıklamada, “AB ile bir anlaşma imzaladım. Ancak bu anlaşmanın hâlâ geçerli olup olmadığını bilmek istiyorum” ifadesini kullandı. AB’nin, ticaret anlaşmasını Polisario ile sürmekte olan hukuki ve siyasi savaşın ortasına attığını da belirtti. Açıklamanın devamında ise iki önemli noktaya daha değindi. İlk olarak, eğer ticari garanti gelmezse Fas’ın kolaylıkla kendisine yeni ortaklar arayacağını, bu ortakların da Rusya, Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkeler olabileceğini belirtti. Fas’ın bu zamana kadar Avrupa’yla ileri seviye ilişkilerinden yararlandığını ancak şu an Brüksel’le yaşadığı problemlerin ilişkilere zarar verdiğini vurguladı.
İkinci nokta ise, yukarıda belirtilen hususları yetkili ağızdan doğrular nitelikte bir açıklama oldu. Ağnuş, Avrupa’ya bir göç akınının yeniden başlamasına engel olamayacaklarını, gelen mültecileri durdurma, mültecilerin AB’ye geçişini engelleme görevlerinin üstesinden gelemeyeceklerini söyledi. İspanyol haber ajansları Ağnuş’un bu açıklamalarını Fas’ın İspanya özelinde Avrupa’ya vermiş olduğu bir uyarı olarak aktardı. Hatta bu açıklamanın hemen ertesi sabahı 18 göçmenin İspanya’nın Fas topraklarında bulunan sınırından geçmesi, Fas’ın 40 göçmenin daha Fas güvenlik güçlerinin elinden kaçtığını belirtmesi olayı daha ciddi hale getirdi.
Bu açıklamanın ardından ciddi gelişmeler yaşandığını 7 Şubat 2017’de Yüksek Temsilci Federica Mogherini ile Fas Dışişleri Bakanı Nasır Bourita arasında Brüksel’de yapılan toplantıdan anlayabiliriz. Bu toplantının akabinde yaptıkları açıklamalarda iki yetkili, Fas ile AB’nin kalıcı bir ticaret ilişkisi oluşturmak istediklerini belirttiler. Fas’ın talebi, Batı Sahra üzerindeki egemenlik hakkının ve orada yapılan ticaretten doğan hakların Fas’a ait olduğunu kabul ettirmekti. Bu nedenle anlaşmanın durdurulmasının temyizde reddedilmesini olumlu buluyorlardı. Ancak Fas, Batı Sahra’da kendisinden başka otorite olmadığının da kabul edilmesini istiyordu. Yapılan diplomatik baskılar ve yürütülen lobi çalışmaları sonrasında bölgede birkaç ticaret gemisine Polisario tarafından haksız şekilde zarar verilince Fas’ın istediği tüm şartlar oluşmuş oldu.
Diplomatik temaslar ve lobi faaliyetleri
Diplomatik temasların ve lobicilik çalışmalarının belli bir aşamaya gelmesinden sonra, hukukçular ve teknokratlar bölgede ticaretin Fas üzerinden olması için gerekli tüm hazırlıkları yaptılar. AB’de bu amaç için dört farklı komisyon oluşturuldu. Çalışmalar tamamlandı ve uygun yol bulundu. İspanya’nın 1970’lerde bölgeden ayrılmasından itibaren AB, Fas’ın çöl bölgesindeki hâkimiyetini tanımadığı halde 16 Ocak 2019’da Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamada 444 oy ile yeni ticaret anlaşması kabul edildi. Böylece, Batı Sahra bölgesinde yapılan ticari faaliyetler de Fas Krallığı ile yapılıyor olacaktı. Bu oylamanın yapıldığı sırada, Mogherini Rabat’a doğru yola çıkmıştı. Yüksek temsilci uçaktan iner inmez yaptığı açıklamada, Fas ile stratejik ilişkilerin daha ileri bir boyuta taşındığını açıkladı. Bu anlaşma sonrası Polisario yetkilileri büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Fas cephesi ise büyük bir zafer elde etmiş oldu. Fas, Batı Sahra bölgesini kendi topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak görüyor ve tüm ilişkilerini bu kabul üzerinden şekillendiriyordu. Her ne kadar AB mahkemesi 2015, 2016 ve 2018 yıllarında aldığı kararlar ile Batı Sahra topraklarının ve buna bağlı suların Fas’ın egemenliğine girmediğini belirterek ticaret anlaşmasını iptal etse de, Mogherini öncülüğündeki siyasi otorite, Fas ile yapılan yeni ticari anlaşmayı kabul etti.
Yeni anlaşma hükümleri uyarınca, mali katkı, yıllık ortalama yüzde 30 artışla 40 milyon avrodan 52,2 milyon avroya yükseltildi. Yeni anlaşmanın diğer önemli noktası ise, anlaşmanın tüm Atlantik kıyı şeridini kapsaması. Ek olarak, anlaşma gereği 128 Avrupa gemisinin balıkçılıktan yıllık yaklaşık 100 bin ton faydalanmasına izin verildi. Bu rakam daha önce 83 bin tondu. Anlaşmadan en büyük faydayı sağlayanın ise Galiçya, Endülüs ve Kanaryalar’da bulunan gemiler olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Bu filo altı aydır bölgedeydi ancak Fas’ın balıkçılık bölgelerine girmek için gerekli protokolün yürürlüğe girmesini bekliyorlardı. Böylelikle İspanya lobisinin bu anlaşma için neden bu kadar çabaladığı da anlaşılabilir. Bu ekonomik katkılarının yanında anlaşmanın, balıkçılık endüstrisinin ve yerel pazarın kalkınmasına da çok büyük yardımları olacak.
Sonuç olarak, 1984’te yaptığı başvuru ile Avrupa Topluluğuna girmek isteyecek kadar Avrupalı olduğunu ve Avrupa ile iyi ilişkileri olduğunu iddia eden Fas Krallığı, 2015 yılında Adalet Divanı’nın Batı Sahra meselesi üzerinden verdiği balıkçılık ticaretinin iptal kararı ile sarsılmıştı. Batı Sahra meselesinde geri adım atmayan Fas Krallığı, uzun süreye yaydığı diplomatik görüşmeler ve lobicilik faaliyetleri sayesinde AB’den istediğini almayı başardı. Bu süreçte elindeki ekonomi ve mülteci meselesi kartlarını yerinde ve iyi kullandı. Yapılan yeni anlaşmayla birlikte, AB ile ilişkilerini güçlendirmiş oldu ve büyük bir ekonomik geliri hanesine yazdırdı.
Burak Yetimoğlu / AA
[Fas’ın başkenti Rabat’ta akademik çalışmalarını sürdüren Burak Yetimoğlu, Kuzey Afrika ve Fas üzerine araştırmalarına devam etmektedir]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *