Akif’i unut(tur)arak İslamcılıktan öc almak

Akif’i unut(tur)arak İslamcılıktan öc almak

Toplumun hiyerarşik kompartımanlar halinde devamından yana olan muhafazakârlığın Akif’in şahsiyete/ferdiyete ve meşverete verdiği ehemmiyeti anlaması mümkün değildi. Dolayısıyla en iyisi Akif’i unut(tur)maktı.

Akif’i unut(tur)arak İslamcılıktan öc almak

Kamil Ergenç / İnsan ve Medeniyet Hareketi

Yakın tarihimizin en dikkat çeken simasıdır Mehmet Akif Ersoy. Gerek mücadelesi gerekse yaşantısıyla hak eder bu dikkati. En ateşli muarızları dahi hakkını teslim etmekten imtina etmez. İtikadına olan sadakati, hayatının bütün evrelerinde barizdir. İslamcıdır Akif… Hem de tepeden tırnağa kadar… Unutulmaya terk edilmesinin esas sebebi de budur aslında. İslamcılığın 20. yüzyıla tevarüs eden birikiminin sadık bir mümessili olarak, Jön-Türk/İttihat terakki çizgisinin Batıcı perspektifine karşı tavır almıştır. Çile dolu hayatının en muhataralı dönemi başlar böylece. Sükût içinde ölene kadar sürer bu dönem… İstiklal Harbi’nin manifestosu olan marşı yazmış olması bile Akif’i kurtarmaz. O artık sadece senede bir kere, o da kerhen, hatırlanması gereken biridir. Sanki karanlık bir el Akif anılmasın, anlaşılmasın diye uğraşmaktadır. Senede bir kere icra edilen törensel/folklorik nümayişlerle, güya, Akif’e vefa borcu ödenmiş olmaktadır. Oysaki tam da bu törensel/folklorik nümayişlerdir Akif’i anlaşılmaz kılan. Bir şey ki törenselleşmiştir artık o şey, içeriğini kaybetmiş demektir. Hem Akif hem de İstiklal Marşı için durum tam olarak budur.

Bu yıl da İstiklal Marşı’nın kabulünün 98. yıldönümü dolayısıyla oldukça silik bir Akif gündemi oluştu. Sürekli beka kaygısının dile getirildiği bir vasatta, tam tersinin olması gerekirdi oysa… Ana akım medya unsurları, kendilerini seçim atmosferine öylesine kaptırmışlardı ki, Akif’i hatırlamak akıllarına bile gelmemişti. “Reel politik” retorik her türlü değeri içeriksizleştiriyordu. İstiklal Marşı’nın ithaf edildiği “kahraman ordumuzdan” da ses yoktu. Israrla hem TSK’nın hem de Kuvvet Komutanlıklarının resmi internet sitelerini taradım. Acaba Akif’e ve İstiklal Marşı’nın kabulüne ilişkin bir faaliyet ya da bir değini var mı diye. Ancak ne gezer… Neredeyse bütün bir Cumhuriyet Tarihi’nde olduğu üzere, Akif yine unutulmuştu. Esasında şaşırmadım. Âmâ üzüldüm. Gerçekten bir “beka sorunumuz” olduğunu anladım. Ancak benim anladığım beka sorununun politik şahsiyetlerinkiyle aynı olmadığını da anladım. 20. yüzyılın zaferle taçlanan tek anti-emperyalist direnişi olan İstiklal Harbi’nin manifestosu niteliğindeki İstiklal Marşı’nı ve o marşın yazarını unutmak, Türkiye’nin hakkaniyet zafiyetinin işaretidir aynı zamanda.

Sadece Akif’in hayatını ve mücadelesini kâmilen bilmiş olsaydık, İslamcılığın Osmanlı’dan Cumhuriyete tevarüs eden serencamını anlamış olurduk. Bu anlayış bize bu coğrafyanın ana dinamiklerinin ne olduğunu öğretmiş olurdu. Malumdur ki, İstiklal Harbi 20. yüzyılın başında başarıya ulaşan tek anti-emperyalist direnişti. Bu direniş, İslamcılığın ideolojik ve örgütsel desteği olmasaydı kazanılamazdı. İslamcılarla Türkçüler direniş süresince ittifak ettiler. Direniş zafere ulaştıktan sonra ihdas edilen I. mecliste İslamcı damar güçlüydü. Ancak ittihat terakki ve Jön-Türk geleneğinden gelen Türkçü kadrolar iktidarı İslamcılarla paylaşmak istemediler ve tasfiye başladı. Akif’te tasfiye edilenler arasındaydı. Yıllarca “gönüllü sürgünde(!)” geçen hayat İstanbul’da fakr-u zaruret içinde son bulmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti başlangıçta bir İslam Devleti olarak kurulmasına rağmen, 1924 anayasasıyla bu iddiasından yüz çevirdi. Hilafetin kaldırılması devletin İslamiliğini geçersiz kılmıştı. Kur’an alfabesinin yerine Latin alfabesi getirilerek ihtida sürecine hız verildi. Takvim değişikliği zaman algısını, tevhid-i tedrisat ise bütün bir hayat tasavvurunu değiştirmeye matuftu. Küresel arenada da dinin yerini milliyet aldığı için, yeni kurulan devlet ulusal karakterde devam etmeye karar verdi. Dinin örgütlediği toplumun yerini milliyetçiliğin örgütlediği toplum modeli almıştı.

Tüm bu değişikliklerin gerçekleşmesi için İslamcılığın bertaraf edilmesi gerekiyordu. Birçok âlim ya hapsedildi, ya sürgüne gönderildi ya da idam edildi. Akif’te işte bu İslamcı kadrolar arasındaydı. Yeni Türkiye’de ona yer yoktu. Yazdığı marşın dini duyarlılığı yüksek olduğu için yerine Onuncu Yıl Marşı ihdas edilmek istendi. Fakat Yeni Türkiye’nin mevcudiyetini ve meşruiyetini tehlikeye atacağı endişesiyle bu çabadan vazgeçildi. Onun yerine, İstiklal Marşı’nı anlaşılmaz kılmak için gereken her şey yapıldı. Bu yapılanlar arasında İstiklal Marşı’nı ulus-devletin emniyet sübabı olarak göstererek İslamcı hareketle hem Akif’in hem de İstiklal Marşı’nın arasını açmak ta vardı. Kemalizmin en büyük başarısı, İstiklal Marşı’nı ve Akif’i Türkiye İslamcılığının gündeminden düşürmek olmuştu.

Seküler/Kemalist kesimler Akif’i İslamcı olduğu için sevmedi. Kendilerini muhafazakâr olarak adlandıranlar ise, II. Abdülhamit’e muhalefet ettiği için ona mesafeli davrandı. Aynı kesim şimdilerde iktidarı eleştiren İslamcılar için de benzer tavrı gösteriyorlar. Nasıl ki Akif gibi İslamcılar Abdülhamit’e muhalefet edip Osmanlı’nın parçalanmasına hizmet ettilerse, bugünkü İslamcılar da aynı şeyi yapacaklar demeye getiriyorlar. Bu kesime göre Akif, en muhataralı dönemde Abdülhamit’e muhalefet ederek hata etmişti. Safahatında Abdülhamit için yazdığı dizeler yenilir yutulur cinsten değildi. Sadece bu da değil. Akif, hurafeci, törensel, falcı din anlayışının halk arasında bulduğu karşılığa da itiraz ediyordu. Kitab-ı Kerim’in “mezarlarda okunmak ve fal bakmak için inmediğini” ısrarla dile getiriyordu. Tarihi kişi ve kurumları kutsamıyor hatta “Kocakarı ve Ömer” “Köse İmam” şiirlerinde görüleceği üzere eleştirel bir tavır takınabiliyordu. Dolayısıyla, tarihten gelen her şeyi ve tarihi figürleri mübarek addeden muhafazakârlığın doğasıyla savaşım halindeydi. Ayrıca, toplumun hiyerarşik kompartımanlar halinde devamından yana olan muhafazakârlığın Akif’in şahsiyete/ferdiyete ve meşverete verdiği ehemmiyeti anlaması mümkün değildi. Dolayısıyla en iyisi Akif’i unut(tur)maktı.

Gelenekselciler ise Afgani-Abduh çizgisine yakın olduğu için Akif’ten pek hazzetmedi. Çünkü onlara göre Afgani-Abduh çizgisi merduttu. Hatta bu isimlerden Afgani masondu ve Batı adına (özellikle İngiltere) çalışıyordu. Amacı Osmanlıyı içeriden çökertmekti. 20. yüzyılın ikinci yarısında bu çizgiyi temsil eden Seyyit Kutub,Mevdudi, Ali Şeriati gibi isimler de aynı ithama maruz kaldılar. Türk-İslamcı Necip Fazıl bu isimler için oldukça ağır ithamlarda bulundu. Şevket Eygi köşesinde düzenli olarak bu isimlerin tart edilmesi gerektiğine ilişkin yazılar yazdı/yazıyor. Ana akım medyadan bir meczup, geçtiğimiz günlerde, Afgani çizgisini sürdüren İslamcılığı haçlılarla iş tutmakla itham etti. Yer yer muhafazakarlıkla söylem ittifakı yapan bu çizgi, II. Abdülhamit dönemiyle bugünü gerek küresel konjonktür gerekse dahilde meydana gelen hadiseler itibariyle özdeş görüyor ve Akif çizgisini zararlı buluyor.

Milliyetçi kesimlerin Akif’e olan muhabbetleri, Cumhuriyetin ilanı sonrasında gittikçe azaldı. Bu azalmanın en önemli sebebi, İstiklal Harbi süresince devam eden İslamcı-Milliyetçi ittifakının İslamcılar aleyhine bozulmasıydı. Oysaki İstiklal Harbi’nde gösterilen fedakarane direnişin marşının yazılmasını yıllarca Türk Ocakları başkanlığı yapmış olan Hamdullah Suphi önermişti Akif’e, henüz daha milliyetçi-İslamcı ayrışması yaşanmazdan evvel. Mecliste de bizzat kendisi okumuştu. İstiklal Marşı direnişin manifestosu olarak ayakta alkışlanmıştı. Ancak yeni hükümetin Akif’in ideolojisine karşı takındığı tavır oldukça sertti. Kemalist milliyetçilikle arasında sadece “ton farkı” olan siyasal milliyetçilik Akif’in yerine yeni “üstatlar” bulmakta gecikmedi. Bizzat Mustafa Kemal “ulus yaratan” bir idoldü zaten. Ziya Gökalp ve sonraları Nihal Atsız ise mefkure birliğini sağlayan bozkurtlardı… Milliyetçilik(ler)iyle maruf siyasi hareket(ler)in Akif ilgisizliği, hem tavanda hem de tabanda oldukça fazlaydı. Kavmiyetçiliği küfür ile özdeş tutan, İstiklal Marşı’nda bir kez bile “Türk” demeyen Akif’e karşı bu ilgisizlik, birazda ilgili siyasi hareket(ler)in bekasıyla alakalı olsa gerek.

Asıl trajik olansa İslamcıların Akif ilgisizliğidir. Ulus-devletin kazanım hanesine yazılabilecek en büyük başarıdır bu ilgisizlik. Çok özel bir toplumsal mühendislik projesi yürütülmüştür bu ilgisizliği oluşturmak için. Akif’in, yeni kurulan ulus-devletin adamı olduğuna dair tezviratlar, özenle ortaya dökülmüştür. İstiklal Harbi’ne verdiği destek, Cumhuriyet devrimlerini yapan pozitivist referanslı aklın icraatlarını onayladığı şeklinde yorumlanmıştır. İngiliz emperyalizmine karşı Müslümanları uyandırmak için Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde yaptığı çalışmalar, onu yeni nesil İslamcıların gözünden düşürmek için ustaca kullanılmıştır. Zaten yeni nesil İslamcılar Akif’i ya hiç okumamış ya da üstünkörü bir değerlendirmenin konusu yapmıştır. Yazdığı marş, ulus-devletin milli marşı olarak kabul edildiği için Akif okumak, milliyetçi ve devletçi olmakla eşdeğer kabul edilmiştir. İstiklal Marşı, laik/seküler/Kemalist değerler sisteminin meşruiyet aracı olarak görülmüştür. Böylece başlangıçta bir İslam devleti olarak kurulan Türkiye’ye vurulan İslamcı bir mühür olan İstiklal Marşı, İslamcıların gözünde statükonun sembolü haline gelmiştir. Hatta gerçek anlamda İslamcı olmak için, İstiklal Marşı’na hürmetsizlik etmek gerektiği inancı oluşmuştur yeni nesil İslamcılarda.

Muhafazakâr-milliyetçi retoriğin zihinlerimizi esir aldığı bir vasatta, Akif’in İslamcılığını gündemleştirmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Çünkü bu İslamcılık Kitab-ı Kerim’i merkeze almayı salık veriyor. Kültürel Müslümanlığı değil itikadi Müslümanlığı öneriyor. Aziz İslam’ı kültürel bir varoluşun nesnesi olarak değil itikadi bir varoluşun öznesi olarak tanımayı şiar ediniyor. Geleneği müteşerri bir tutumla/tavırla/tarzla teşrih masasına yatırmamız gerektiğini söylüyor. Ümmet bilincini diri tutmayı, kavmiyet taassubundan uzak durmayı ve Batı medeniyetinin seküler/laik karakterinden teberri etmeyi hedefliyor. Akif’i unutmak, Türkiye’nin İslamcı hafızasını iptal etmek demektir.

(imh.org.tr)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *