Feministler ‘ezan’ı protesto etti mi?

Feministler ‘ezan’ı protesto etti mi?

8 Mart akşamı, yayınlanan bir video ile başlayan tartışma ve ardından tepkiler devam ederken, Yıldıray Oğur da “1.36 saniyelik bir videonun bize yaptığı…” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Siyaseten kullanışlı

Her yıl yapılmasına karşın bu yıl yayınlanan bir video nedeniyle gündemin ana maddesi haline dönüşen Feminist yürüyüş, belki de, o video olmasa yine sıradan bir olay olarak geçip gidecekti. Yürüyüşçü kalabalığın protesto sesleri esnasında yatsı ezanının okunmaya başlaması ile birlikte, her iki sesin birbirini bastırmaya çalıştığı, protestonun ezana karşı olduğu iddiası bir anda yürüyüşü ve protestocuları gündemin ilk maddesine dönüştürüverdi.

Yıldıray Oğur, olayı baştan sona analiz ettiği Karar gazetesindeki yazısında söz konusu videoya da yer vererek, “seçimler öncesi vuku bulan bu gelişmenin, siyasetin konusu olmaması beklenemezdi” dedi ve olayın “zaten kutuplaşmış bir toplumu germeye, karşılıklı hakaretlerin havada uçuşmasına, toplumsal güvensizliğin perçinlenmesine, korkuların tetiklenmesine ve sokakların hareketlenmesine neden olduğunu” da vurguladı.

Yıldıray Oğur’un işte o yazısı:

Neredeyse AK Parti iktidarıyla yaşıt olan, 2003 yılından bu yana her 8 Mart  akşamı İstiklal Caddesi’nde yapılan Feminist Gece Yürüyüşü’nün 17’incisi bu yıl yapılamadı.

Çünkü polis, İstiklal Caddesi’nin Taksim girişinde toplanmaya başlayan göstericilerin, caddede yürümesine izin vermedi.

16 kez barışçıl bir şekilde tamamlanmış bu yürüyüşe bu yıl izin verilmemesi, polisin kadın göstericilere sert müdahalesi, sıkılan gazlar tepkilere neden oldu, görüntüler bütün dünya ajansları tarafından haber yapıldı.

Aslında 17’inci 8 Mart Gece Yürüyüşü’nden geriye bu polis müdahalesiyle ilgili fotoğraflar ve haberler kalabilirdi.

Ama ertesi gün öğlen saatlerinde bir gazetecinin paylaştığı videoyla olayın rengi değişti.

Gazetecinin “Dün akşam Taksim’de “ezan” okunduğu sırada akıllarınca protesto etmeye kalkan alçaklar” diye paylaştığı videoda, Taksim Mescidi’nden ezan okunurken, protestocu kalabalığın ıslık, çığlık düdüklerle protesto sesleri çıkardığı görülmekteydi.

Video hızla sosyal medyada yayıldı, sert tepkilere neden oldu. Bir süre sonra video “Ezana protesto” başlıklarıyla hükümete yakın tv ve gazetelerde haber oldu.

Hatta bir televizyon daha ileri gidip “Taksim’de Saadet Partisi’nin de desteklediği gruptan ezana büyük saygısızlık” diye haber bile yaptı.

Dün çıkan bazı gazeteler bunu manşetlerine çektiler. Muhtemelen bugünkü gazetelerin çoğunda da “ezan protestosu” manşetleri göreceğiz.

Seçim öncesi bu görüntünün siyasetin konusu olmaması da beklenemezdi.

Nitekim dün düzenlediği bütün mitinglerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, sert sözlerle “Ezan protestosundan” bahsetti ve “Ezana tahammülü olmayanlarla girdiğimiz bir seçim süreci yaşıyoruz” dedi.

Peki, gerçekten de yürüyüşe katılan kadınlar ezanı protesto etmiş miydi?

Aslında olayın yaşandığı saatlerde ve o gece boyu, aralarında muhafazakar derneklerden başörtülü kadınların da olduğu yürüyüşe katılan binlerce kişi, İstiklal’in Taksim girişinde bu yaşananları gören on binlerce insandan bir teki bile sosyal medyaya, kalabalığın ezanı protesto ettiğini, övünerek ya da eleştirerek yazmamıştı. Gösteriyi izleyen her görüşten onlarca gazeteciden hiçbiri de böyle bir haber geçmemişti.

Yıllardır ezanlar okunurken, binlerce gösterinin yapıldığı İstiklal Caddesi’nde “ezan protestosu” diye bir şey yaşanmamıştı. Ezanın protesto edilmesi, görenlerin ve duyanların kayıtsız kalmayacağı infial yaratacak bir olaydı. Ama o gece kimse böyle bir olaydan bahsetmedi.

Ayrıca görüntü dikkatli izlendiğinde, kaydın ezanın başındaki ikinci tekbir sırasında başladığı, bu sırada zaten protestoların da sürdüğü, ezanla protesto sesleri arasında bir öncelik-sonralık ilişkisi olmadığı görülüyor.  

Yani bu görüntüye bakarak “ezan başlayınca, kalabalık protesto etmeye başladı” denemez.

Yine görüntülere bakıldığında yatsı ezanının okunduğu yerin, İstiklal’in girişindeki Taksim Mescidi’nin iki sene önce yenilenen küçük minaresi olduğu da anlaşılıyor.

Dolaştırılan çekimin cadde üstünde minarenin karşısında ve hizasında olan dükkanlardan birinin çatısından yapıldığı görülüyor. Yani minareye yakın, caddedeki gürültüye rağmen ezanın duyulabileceği bir yer burası.

Peki, o sırada kalabalık neden bağırıyor, ıslık ve düdük çalıyordu?

Görüntülerde görünen yer İstiklal Caddesi girişinde Fransız Konsolosluğu’nun önü.

Burası 19.30’da başlayacağı duyurulan yürüyüşün toplanma yeriydi.

Fakat polis o gün öğle saatlerinden itibaren İstiklal Caddesi ve çevresini araç geçişlerine kapatmış, Galatasaray Lisesi yönüne çıkmak isteyen araçlar Tophane’ye yönlendirilmeye başlanmış ve son olarak da Taksim Meydanı’ndan İstiklal Caddesi yönüne doğru bir barikat kurmuştu.

Yani yürüyüşe izin verilmeyecekti.

Ama buna rağmen 18.45’den itibaren Fransız Konsolosluğu önünde toplanmalar başladı.  Kalabalık artınca polis bu kez Fransız Kültür Merkezi’nin alt sokağına da barikat kurdu. Bu kez sürekli artan kalabalık İstiklal Caddesi’ne ve Taksim Meydanı’na doğru yayıldı.

Caddedeki tüm ara sokakları da kapatan polis, yürüyüşe izin vermeyeceğini megafonla duyurdu ve kalabalıktan Sıraselviler yönüne doğru dağılmasını istedi.

O geceden atılan tweetlere ve görüntülere bakınca sayısı on binlere ulaşan kalabalığın yürümekte ısrar edip dağılmadığı, 19.30’dan itibaren de sürekli olarak polis barikatını ıslık, düdük, sloganlarla protesto ettiği görülüyor.

Örneğin gelişmeleri dakika dakika aktaran Bianet’e göre kalabalık polis barikatına karşı saat 20.20’de “Aç, aç, aç” diye bağırıp, ıslıklar çalmaktaydı.

http://m.bianet.org/bianet/kadin/206261-polis-istiklal-i-kapatti-kadinlar-fransiz-kultur-den-meydan-a-tasti

İşte bu protestolar ve gerilim sürerken saat 20.28’de Taksim Mescidi’nin minaresinden yatsı ezanı okunmaya başlandı.

İşte dolaşıma sokulan video bu sırada çekildi. 

Zaten video dikkatli izlendiğinde kalabalığın bu sırada “Yürüme hakkımız engellenemez” diye slogan attığı da duyuluyor.

Bu görüntülerden hemen önce ve hemen sonra çekilmiş görüntülere bakınca da protestoların ezandan önce ve sonra da sürdüğü görülüyor. Zaten yarım saat sonra da 20.50’den itibaren dağılmayan kalabalığa polis gazla müdahale etmeye başladı.

Yani yatsı ezanı o gece kalabalık kadın gösterici grubuyla polis arasındaki gerilimin arttığı ve göstericilerin polisi protesto seslerinin zirveye çıktığı bir sırada okunmaya başladı.

Ezanın protesto edildiği iddiaları yayılınca dün, gösteriyi düzenleyen kadın dernek ve gruplarının ortak resmi hesabından bir açıklama yapıldı.

Açıklamada “Şimdi de kalkmış ezana karşısınız diyorlar. Kimse çarpıtmasın. Bizim isyanımız polis barikatına, kadınların yürüyüşünü, #8Mart’ı engellemek isteyenlere…” denerek iddialar reddedildi.

Yine aynı feminist grupların haber ağlarından Feminist Gündem hesabından da benzer bir açıklama yapıldı:

“#FeministGeceYürüyüşü’nde polis gaz sıkarken, arama yaparken, barikatı güçlendirirken ezan dinlemedi. İzdiham vardı. Ezanın sesi duyulmadı. Islıklar ezana değil barikata, kadınların yürüyüşlerini engelleyenlere. Biz de oradaydık. Tanığız..”

Aynı hesap daha sonra “Feminist kadınlar ezanı protesto etmedi. Feminist kadınlar ezanı protesto etmedi. Feminist kadınlar ezanı protesto etmedi” diye bir tweet daha attı.

Bu arada yürüyüşe katılan başörtülü kadınlardan bazıları da sosyal medya hesaplarından ezanın protesto edilmediğini, caddedeki gürültü yüzünden ezan sesinin duyulmadığını söyleyen mesajlar paylaştılar.

Bu yazı için aradığım gösteriyi düzenleyen bazı grupların sözcüleri de “şaşkınlık içinde olduklarını, kesinlikle ezanın değil, polis barikatın protesto edildiğini, caddedeki büyük gürültüde ezan sesini zaten duymadıklarını” söylediler.

Bu kadar ayrıntıya gerek var mıydı diye düşünenler olabilir.

Ama bu ülke abartılı gazete manşetleri, yalan haberler yüzünden büyük acılar yaşamış bir ülke. Onların en acısı da tam da bu olayın geçtiği o caddede yaşanmıştı.

Dün gece bir grup “Ezana uzanan eller kırılsın” diye bağırarak İstiklal Caddesi’ne yürüdü. Bu yazı yazılırken başka grupların da yürüyüş çağrıları yaptıkları haberleri geliyordu.

1.36 saniyelik bir video bir anda yayıldı, insanları harekete geçirdi.

Söz konusu olan ezan gibi hassas bir mesele olunca, bu videoyla, “ezan protesto edildi” denip, denemeyeceğine kimse bakmadı.

“Ezanı protesto ediyorlar” denen kalabalığın videoda “Yürüme hakkımız engellenemez” diye bağırdığı duyulmadı.

O anda kadınların neyi protesto ettiğiyle de ilgilenilmedi.

Bazıları da siyaseten işlerine gelince bu kadar ayrıntısına bakmamayı tercih ettiler.

Ama 1.36 saniyelik bir video bile zaten kutuplaşmış bir toplumu germeye, karşılıklı hakaretlerin havada uçuşmasına, toplumsal güvensizliğin perçinlenmesine, korkuların tetiklenmesine ve sokakların hareketlenmesine neden oldu. Umarız daha ileri gitmez.

Şimdi bu videoyu sorgusuz dolaşıma sokanlara, haber yapanlara, üzerinden siyaset yapmak için kullananlara düşen bir görev var.

Ezanı protesto gibi bu toplumun en dinden uzak kesimlerinin bile omuzunda taşımak istemeyeceği böylesine ağır bir suçlamayı, bu kadar kolay dolaşıma soktuktan sonra bu videonun varsa kesilmemiş halini bulup yayınlamak, protestoların ezanla birlikte ve ezana karşı başladığını ispatlamak.

Eğer bu ispatlanamıyorsa da toplumu en hassas noktasından bölecek bu haber için özür dilemek, o paylaşımları silmek.

Bir adım geri çekilip “Ama ezanı duymalarına rağmen protestoya devam ettiler” diyerek de ilk iddiayı sorgusuz dillendirmenin ağır sorumluluğu ortadan kalkmaz.

Ayrıca herkesin bağırdığı, ıslık ve düdük çaldığı bir kalabalıkta, minareye yakın yüksek bir yerden çekilmiş o görüntüde duyulduğu kadar ezan duyulmamış olabilir. Ya da duyanlar protestolarının en hararetli yerinde ezan arası vermemiş olabilirler.

Bunu ayıplamak, bazı göstericilerin tuttukları pankartları eleştirmek de “Ezan protestosu” iddiasının ispatlanma yükümlüğünü değiştirmez.

(Bu videoyu kimin çektiği, çektiği görüntüleri kesip kesmediği de bilinmiyor. Videonun çekildiği yer İstiklal Caddesi üzerinde herkesin çıkamayacağı bir dükkanın çatısı. Eğer bir gazeteci çektiyse neden anında o gece paylaşmadı?)

Geçmiş deneyimler yüzünden birbirine karşı güvensiz, haklı endişeleri olan bir toplum sürekli öcülerle korkutuluyor. Böylece herkesin bulunduğu yerde, evinde kalması sağlanıyor.

Birbirimize bayılmak zorunda değiliz, ama farklı siyasi, ahlaki, dini tercihlerin birlikte yaşadığı bir ülkede ortak asgari bir zemin bulmaya çalışmak lüks değil zorunluluktur.

Öcülerle korkutuldukça olgunlaşamayız, evlerimizden çıkmadıkça tanışıp bir toplum olamayız.

Birbirine asgari düzeyde de olsa güvenen bir toplum olamadıkça da bir olamayız, iri olamayız, diri olamayız. Hep birlikte Türkiye hiç olamayız…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *