Türkiye’de seksen siyasi parti var ama siyaset gündeminin içindeki parti sayısı 5’i, bilemediniz 6’yı geçmiyor. Çünkü toplumsal bir tabanı olmayan, toplumdaki bir talebe karşılık gelmesi için kurulmayan siyasi partiler, önünde sonunda bir fikir kulübü olmaktan ileri gidemiyorlar.
Yeni kurulması beklenen parti ya da partiler ile ilgili köşelerde tartışmalar devam ediyor. T24 yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz da, konuya ilişkin kısa bir değerlendirmede bulunuyor bugün. “Davutoğlu ya da Gül partisinden bir sonuç çıkmaz” şeklinde daha başlıkta fikrini beyan eden Yılmaz, “Şu anda Türkiye’de böyle bir toplumsal ihtiyaç var mı? Böyle bir talebi dile getiren, peşine düşen bir sosyal sınıf söz konusu mu?” sorusunu yöneltiyor.
Gelecekte AKP-MHP ayrımının da ortadan kalkacağını iddia eden Yılmaz, bugün T24’teki yazısının konuyla ilgili bölümünde şunları söylüyor:
AKP’nin normal ve meşru bir seçimle yenilemeyeceğini düşünenleri tatlı bir telaşın sarmakta olduğunu görüyorum.
İki yeni parti yola çıkmak üzereymiş.
Abdullah Gül-Ali Babacan ekibi seçim sonuçlarını bekleyecekmiş ama Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı partinin zaten her şeyi hazırmış vs.
Bu haberlerden heyecan duyanlara şunu söylemeliyim:
Siyasi parti kurmak, Ankara’da bir genel merkez binası kiralayıp, şu kadar kurucu kişiyi bir araya getirmekten ibaret bir iş değildir.
Hatırladığım kadarıyla Türkiye’de seksen siyasi parti var.
Ama Türkiye’de siyaset gündeminin içindeki parti sayısı 5’i, bilemediniz 6’yı geçmiyor.
Çünkü toplumsal bir tabanı olmayan, toplumdaki bir talebe karşılık gelmesi için kurulmayan siyasi partiler, önünde sonunda bir fikir kulübü olmaktan ileri gidemiyorlar.
Davutoğlu’nun ya da Gül-Babacan ikilisinin kuracakları partilerin böyle bir ihtiyaca yanıt verdiklerini mi düşünüyorsunuz?
Davutoğlu, Erdoğan’a göre daha sert bir İslamcı çizgide.
Abdullah Gül-Ali Babacan’ın siyasi çizgisinin de İslamcı bir temel üzerine oturacağını, “bir ihtimal Erdoğan’dan daha demokrat olduklarını” varsayabiliriz.
Şu anda Türkiye’de böyle bir toplumsal ihtiyaç var mı? Böyle bir talebi dile getiren, peşine düşen bir sosyal sınıf söz konusu mu?
Türkiye’de kendisini “milliyetçi-muhafazakâr” diye tanımlayan, referansını İslam’dan alan seçmen topluluğunun “daha demokrat bir Türkiye” için yanıp tutuştuğunu zannetmeyiniz.
Erdoğan ve partisi AKP, Davutoğlu-Gül-Babacan’ların temsil etmeye niyetli olduğu herkesi temsil ediyor ve üstüne bir de iktidar nimetlerini dağıtmak gibi bir avantaja sahip.
AKP, bir davanın izleyicisi olarak çıktığı yolda giderek Erdoğan’ın çiftliğine dönüştü.
Bu süreç yaşanırken, bu beyler o partinin içindeydiler, itiraz ettiklerini, bunu engellemeye çalıştıklarını duymadık.
Otur dediğinde oturdular, kalk dediğinde kalkmakta bir an tereddüt etmediler.
Ve üstelik şu anda bütün medya gücü de Erdoğan tarafından kontrol ediliyor.
Türkiye, AKP’nin kurulduğu 28 Şubat şartları ile kıyaslanamayacak kadar ağır bir baskı rejimi altında.
Onun için AKP’nin bölünerek, zayıflayacağını hayal dahi etmeyin derim.
Tam tersine, AKP’nin bir-iki seçim dönemi içinde MHP’yi tamamen yutarak milliyetçi-muhafazakâr seçmenin tek partisi haline dönüşeceğini ömrümüz yeterse göreceğiz.
AKP iktidarını seçimle yıkacak parti, onu tekrarlayan, taklit eden, orasından burasından tırtıklayan bir parti olamaz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *