Yeni Şafak yazarlarından Ergün Yıldırım, mikrop olarak tanımladığı ‘Trol’ anlayışı üzerine çok sert bir yazı kaleme aldı. Dijital çağın ürettiği bir mikrop türü olarak tanımlayan Yıldırım, bedene değil, ruha ve toplum hayatına saldırdığını kaydetti.
Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte, adı sıkça duyulan kelimelerinden biri haline gelen ‘Trol’ ifadesini, Ergün Yıldırım bugün Yeni Şafak‘taki yazısında çok sert sözlerle eleştirdi. Ölümcül yeni bir mikropla karşı karşıya olduğumuzu savunan Yıldırım, “Mikrop kelimesiyle kızgınlık ya da ürperme duyarız. Çünkü mikrop, bedenimize saldırır, bizi hasta eder, hatta öldürür. Modern tıp insanı ona karşı korumak için büyük keşifler yaptı. Ancak şimdi daha ölümcül bir mikropla karşı karşıyayız. İnstagram, twitter, facebook gibi sosyal medya ortamlarından doğdu.” diye yazdı.
“Dijital çağın yeni mikrobu: Trol” başlığını taşıyan yazısında şöyle diyor:
Yeni bir mikrop türüdür. Bu türün adı trol. Ağ toplumunun damgasını üzerinde taşıyor. Yeni teknolojinin ve yeni sosyolojinin şartları içinde ürüyor. Hızlı yayılıyor. Saniyeler içinde akıl almaz biçimde genişliyor. İnsan algıları üzerinde yayılıyor. Bütün yerküreye bulaşıyor. Bu nedenle teknolojik, sosyolojik ve küresel bir mikrop. Sınır tanımıyor, kıtalar arasıdır. Belli bir soya, cinsiyete ve yaşa da has değil. Herkese ve her çevreye hitap ediyor. Sınıfsız bir mikroptur, milliyetsiz bir mikroptur. Oldukça evrensel nitelikler taşıyan bir saldırgan.
Trol mikrobu, bedene değil ruha ve toplum hayatına saldırır. Fiziğe hiçbir zararı yok. Doğrudan ruhun dünyasına dalar. Orayı yıkar, ümitsizliğe sokar, bastırır, küstürür, yok eder. Birinci hedefinde insanın ruhunu yıkmak gelir. İkincisinde ise sosyal dünyasını alt üst etmek… Onu aşağılamak kadar, onun aşağılanma içinde algılanmasına da özen gösterir. Kadını da aşağılar, dini de aşağılar, kahramanları da aşağılar, tarihi de… Bu mikrop sadece aşağılama tekniğini kullanmaz. Küfreder, gerçeği çarpıtır, yalan söyler, ötekileştirir, ırkçılık yapar, dini fanatizmi körükler.
Bu mikrobun en zehirleyici yönü dilidir. Dili ile saldırır. Tarihler, kelimeler, hikayeler uydurur. Doğrulara eklediği yanlışlar veya doğrulardan çıkartarak ürettiği eksiklerle bunu yapar. Bu açıdan bütün zeka ve propaganda yöntemlerini kullanır. Tarihçilik savunusu, Osmanlı reddiyesi, devlet tapıcılığı, dini savunuculuk gibi alanlarda yansıyan/somutlaşan bu mikroptan bazı örnekler vereyim:
Devlet tapıcılığı ve sindirme de yansıyan trolculuk: “Çünkü sistemi senin gibi badem bıyıksız mason ve solcu liboşlar çürüttü!!! Devlet sizin gibi zararlı gruplarla uğraşacağına asıl işine yoğunlaşırdı. Ama beka sorunu daha acil oldu sizin gibiler yüzünden!!! Katilsiniz!”.
Bu da tarihçilik yapan trol: “Her sene Osmanlı’yı Atatürk’ün yıktığını sanan yobazlara laf anlatmakla geçiyor. Adamlar şöyle sanıyor; Osmanlı padişahı sarayında mutlu mutlu altın sayarken Atatürk gelip şey diyo. Padişahım kalk oradan ben rakı içicem”.
Kültürel ve din düşmanlığı trolü: “Yaptığın ne varsa; her büyüklük ve devrim için. Kadınları çocuk yaşta köle olarak, haremde halvet için saklayıp; kalanına eve bakmak dışında başka özellik vermeyen bir…”.
Din savunusunu yapan trol da bu: “Senin deden Ebu cehil, kızları diri diri toprağa gömerken kız çocukları omuzuna alıp Medine sokaklarında gezen bir peygamberin dinine laf etmek ne haddine”.
Asimetrik bir mikroptur trol. O nedenle laikler çaksın diye pas atanlar var. Yani sakallı ve dini jargon görünümlü ilkel din fanatizm cümlelerini kurar. Bu da onlardan biri: ”Bil bakalım kim namaz kılmak yerine tiviterde kafirlikler yapıyor”.
Trol mikrobu, aslında en fazla kamusal kimliği güçlü olanlara saldırır. Aydınlara, siyasetçilere, tüccarlara, sporculara, sanatçılara her çeşit saldırı, yalan iftira atmaktan çekinmez. Hepsi de artık bu mikrop türünün saldırılarıyla yüz yüze yaşıyor. Elbette bu bulaşıcı mikroba kanan gazeteci, akademisyen, sanatçı da var. “Öğretilmiş trol” bunlar. Daha enformasyon sahibi kişiler. Bir de mikrop orduları olarak devletlerin ve siyasi çevrelerin trol çeteleri var.
Biyolojik mikrop türüyle mücadele etmek için nasıl ki tıpta önemli araştırmalar yapıldı ve yeni yöntemler geliştirildiyse, bu yeni dijital mikrop türünün saldırılarına dur demek için de yöntemler icat etmeliyiz. Yoksa insanların ruhlarını ve toplum hayatlarını kemirerek toplumun sonunu getirecek. Çünkü kuduz mikrobu kadar tehlikeli bir mikrop bu. Bundan dolayı da ancak disiplinler arası çalışma ile sonuç alabiliriz. Psikiyatriler, psikologlar, sosyologlar, hukukçular bir araya gelerek çare bulabilir. Hükümet de bu mikroba karşı en kısa sürede çözüm bulmalı. Çünkü kişiyi aşan ve bütün memleketi alakadar eden bir mesele haline gelmiş durumda. Herkesi ihtilaflı, şüpheli, lekeli, hale getiriyor. Memleketi kaotik havaya sokuyor. Muhabbet ruhunu öldürüyor. Muhabbeti kaynatmayan bir toplumda hayat pişer mi?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *