3 milyon Uygur’un hapiste, 5 milyonun ise kamplarda ‘Çinlileştirme’ programına tâbi tutulmakta olduğunu kaydeden Abdulahad Abdurrahman “Çin topyekün asimilasyon politikası uyguluyor” dedi.
İstanbul’da faaliyet gösteren Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Sekreteri Abdulahad Abdurrahman ile, Çin’in baskı ve asimilasyon çabalarını iyice pervasızlaştırdığı Doğu Türkistan’da yaşananları konuştuk. Doğu Türkistan’ın şu an üstü açık bir hapishane durumunda olduğunu kaydeden Abdurrahman, “Çin oranın halkını tamamen asimile etmek için bir takım projeler yürütmekte, orada zulüm devam ediyor, insanlar ve insanlık yok oluyor. Eğer zulüm böyle devam ederse ikinci Endülüs olacak. Bunun olmaması için insanların harekete geçmesi lazım” ifadelerini kullandı.
Röportaj: Şükrü Hüseyinoğlu
Bir konferansınızda Doğu Türkistan’ın ikinci Endülüs olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyorsunuz. Bir halkın ve kültürünün topyekün yok edilmesi demek olan böyle bir neticenin bu çağda öngörülmesi bile durumun vahametini ortaya koyuyor. Şu an bölgede neler oluyor?
Abdulahad Abdurrahman: Bismillahirrahmanirrahim. Doğu Türkistan 1949 yılında Çinliler tarafından işgal edildiğinde, Doğu Türkistan’daki Çinli nüfus oradaki halkın yüzde 3’üne tekabül ediyordu. Onlar da daha önceki işgaller döneminde Çin’in iç bölgelerinden getirilip yerleştirilen Çinlilerdi. Doğu Türkistan birkaç defa işgal edilmişti, en son 1949’da komünist Mao tarafından işgal edildi ve o tarihten bu yana işgal altında.
Şu anda Doğu Türkistan’ın nüfusu ne kadar derseniz, 35-40 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü var. Bunun yanında yüzde 45 civarında demografik işgal politikalarıyla getirilip yerleştirilmiş olan Çinli bulunmakta. 1949’da yüzde 3 iken şu anda bu oran yüzde 45’e ulaştı. Bu durum, Doğu Türkistan’ın ikinci bir Endülüs olması yönündeki en bariz bir göstergedir.
Demografik işgal politikası ile siyasi-askeri işgali kalıcılaştırmaya mı çalışıyor Çin?
Tamamen öyle. Doğu Türkistan’ın demografik yapısını değiştirmeye yönelik olarak 1949’dan bu yana Çin’in sistematik olarak yürüttüğü bir siyaset var, proje var. Aslında yılda 2 milyon Çinliyi Doğu Türkistan’a yerleştirme planı vardı, bu plan ilan edilmişti, ama çeşitli nedenlerle o rakam olmasa da ona yakın bir Çinli nüfusun iç bölgelerden getirilip Doğu Türkistan’a yerleştirilmesi söz konusu.
Bunun yanında Doğu Türkistan’ın nüfusunu az gösterme politikası var. Çin ta 1949’da girdiğinde bizim nüfusumuzu 6 milyon olarak açıklamışlar. Tabii ki bilinçli olarak yapılan yalan bir beyan. Şimdi geldik 2019’a, aradan 70 yıl geçmiş değil mi? 70 yıl içinde bu 6 milyon insan 11 milyon mu olması gerekiyor? Çinliler şu anda Doğu Türkistan’ın toplam nüfusunu Uygurlar, yerleşimci Çinliler, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Tatarlar, Tungarlar, Çinli Müslümanlar, Tibetliler toplamıyla 21 milyon diye iddia ediyor. Bu nüfus içinde Uygurların sayısını ise 11 milyon olarak açıklıyor. Yani 1949’daki beyanlarını faraza doğru kabul etsek bile 70 yılda bu 6 milyon insan sadece iki misli artmış oluyor işgalci Çin’in iddiasına göre? Hangi mantık, hangi akıl kabul edecek bunu? Kısacası Çin oradaki halkın sayısını az göstermek ve oraya Çinli yerleştirmekle Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmeye yönelik bir proje yürütüyor. Bu, Doğu Türkistan’ın asimile edilip ikinci bir Endülüs’ün yaşanmasına yönelik açık bir gösterge.
İkincisi, Doğu Türkistan’da şu ana kadar keyfi tutuklamalar vardı, gözaltılar vardı, hapishaneye girenlerin ölümleri vardı, ama bunlar yüzbinler düzeyindeydi, yüzbinler hapishanelerdeydi. Şimdi biz 5 milyon insandan bahsediyoruz.
Toplama kamplarında…
Evet, sadece toplama kamplarında 5 milyon insanın olduğu tahmin ediliyor. Fakat ondan hariç gözaltında tutulanlar, mahkeme sürecini bekleyenler, mahkemeden hüküm alanlar, bunlar hariç. Yani bunları da dahil edersek 8 milyon civarında insan hapishanede, yani toplama kamplarıyla beraber. Toplama kamplarında 5 milyon, diğer hapishanelerde ve başka şekilde tutulanlar, onlar 3 milyon civarında.
Bu hesapları nasıl elde ediyorsunuz derseniz, oradan gelen haberler bunu ortaya koyuyor. Çinlilerin kendi yazdığı bilgilere göre, Karakaş ilçesi var, bu ilçenin nüfusunu 750 bin olarak kaydetmişler. Bu 750 binden 270 bininin toplama kamplarına alındığını kendileri yazmış.
Yani nüfusun üçte biri…
Üçte biri evet. Bunu hesapladığınızda Doğu Türkistan’ın genelinde bu kadar sayıya ulaşabiliyorsunuz.
Zaten şu an kendileri de tablonun ağırlığı sebebiyle durumu gizleyemedikleri için, eğitim kampları şeklinde açıklamalar yapıyorlar.
Doğu Türkistan’ın ikinci Endülüs olma yolundaki ikinci bir gösterge budur. Bu insanları kamplara topluyoruz ve onlara meslek öğretiyoruz gibi böyle bir iddiada bulunuyorlar. Ama burada meslek öğretilmiyor, çünkü oraya alınanların çoğu meslek sahibi insanlar. Hatta profesörler var, doktorlar var, mühendisler var, bunlara mı meslek öğreteceksiniz? Askerlerle, tek tip elbiseleriyle, böyle bir şey olur mu? Bu, Çin’in ortaya attığı bir yalandır. Şimdi o toplama kamplarına giren insanlar, hapishanelerde de aynı, hiçbir dini yükümlülüğünü yerine getiremez. İbadetlerini yapamaz, La İlahe İllallah, Muhammedun Rasulullah diyemez. Girdiği andan itibaren bunların hepsi yasak. Onların verdiği talimatla yaşayacaksınız, onların söylediklerini söyleyeceksiniz, onların verdiği emirlere uyacaksınız. Onların verdiği yemekleri yiyeceksiniz, onların verdiği içecekleri içeceksiniz. Bu onların verdiği şeyler nedir? Domuz eti veriyorlar, içki veriyorlar…
Asıl maksat insanları İslam’dan koparmak ve Çinlileştirmek yani…
Başka bir açıklaması yok ki bunun. İnsanları İslam’dan, asıl kimliği olan Müslümanlıktan uzaklaştırıp, bambaşka bir insan topluluğu oluşturmak amacıyla Çinlileştirmek. Çinliler şunu anladılar: Müslüman olmak demek, kendi idarelerini kendilerinin kuracağı demektir. Müslüman olmak demek, Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğim demektir. Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğim demek, kim olursa olsun sana itaat etmeyeceğim, sana tabi olmayacağım, senin hükmünde yaşamayacağım demek anlamındadır.
İslam asimilasyona engel…
Engel. Onun için insanları Çinlileştirmek, asimile etmek için ilk önce bunların dinini yok etmek gerekiyormuş diye insanımızın İslam’la bağını yok etmeye çalıştılar, çalışıyorlar. Bu politikalarında başarılı olamayınca şimdi insanları toplayıp kamplarda tutup Çinlileştirme politikası yürütüyorlar. Üçüncü gösterge budur. Dördüncüsü, Endülüs olmayla ilgili dördüncü gösterge nedir? “Misafir Çinli” projesi var. Kendilerinin yetiştirdiği Çinlileri Doğu Türkistanlıların evlerine yerleştiriyorlar. Bu Çinliler orada kalıp onlarla beraber yaşıyor, beraber uyuyor, beraber kalkıyor. Bu Çinliler olduğu sürece evde aynı kampta olduğu gibi İslam’ı yaşayamıyorsun, ibadetini yapamıyorsun.
Rapor mu ediyor bu eve yerleştirilenler?
Evet rapor için orada zaten o. Bu ne demek? Sadece kamplardaki 5 milyon veya hapistekilerle birlikte 8 milyon insan değil, halkın tamamını Çinlileştirme yönünde bir proje yürütülüyor. Beşincisi nedir? Beşincisi; insanlar kamplara götürüldü, çoğu evlerde anne-baba yok, evde çocuklar var, o çocuklar ne olacak? O çocukları kendi çocuk kamplarına, yetimhaneler diye adlandırılıyor ama, çocuk kamplarına götürüyorlar, orada Çinlileştiriyorlar. Gelecekteki nesli de bırakmak istemiyorlar. Yani kendi hayatlarını yaşasın, kendi dinini yaşasın istemiyorlar. Çünkü kendi hayatlarını, dinlerini yaşarlarsa gelecekte asimile olmayacak, Müslümanlığını, Türklüğünü koruyacak, gelecekte bunlar asimile olmadığı için burayı biz tamamıyla ilelebet kontrol atında tutamayacağız korkusu yaşıyorlar. Bu korkuyla evdeki çocukları alıp kendilerinin yetimhane dediği, bizim tabirimizle çocuk kampları, buralarda tutuyorlar. Resimleri var, videoları var, kaç yüz tane çocuğun yaşadığını görüyoruz. Bu şekilde insanları asimile ederek, bir de ikincisi baskı uygulayarak, sokaklarda insanların özgürce dolaşmasını yasaklayarak, dış dünyayla ilişkilerini keserek bu 35-40 milyon insanın tamamını Çinlileştirmeye yönelik bir proje sürdürüyorlar.
Altıncı bir şey çıktı, Doğu Türkistan’da bu kamplarda yaşayan insanların bir bölümünü Çin’in iç kesimine gönderiyorlar. Hapishaneler dolduğu için Doğu Türkistan’daki mahkûmları Çin’in iç bölgelerine göndermek. Oraya gidince onlar yıllarca orada kalacaklar, Doğu Türkistan’la irtibatları kalmayacak.
Şu anki dünya konjonktürü Çin’den yana…
Maalesef Çin’den yana. Şu andaki dünya vaziyeti menfaatten yana. İnsanlıktan, haysiyetten yana değil, bunları ben konuşmak istemiyorum yani. Şu anda zulüm devam ediyor, zalim zulmünü, zalimliğini devam ettiriyor, ama kimse sesini çıkarmıyor. Zalim güçlüyse kimse ona karşı gelmiyor.
Daha yeni bir haber-yorum okudum “Müslüman ülkeler Çin’le ticaretlerini Doğu Türkistan’a tercih ediyorlar” diye. Bu “Müslüman ülkeler” şeklinde ifade edilen ülkelerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Müslüman ülkeler var, ama Müslüman devletler yok. Müslüman ülkeler olduğu fakat Müslüman devletler olmadığı için bize sahip çıkan kimse yok. Bu devletlerin içinde sadece Türkiye kendi politikasına göre bir takım kolaylıklar sağladı bize. O kolaylıklarla biz burada yaşamaya çalışıyoruz, davamızı anlatmaya çalışıyoruz. Ama bunlar yeterli mi? Elbette değil. Şu anda İslam İşbirliği Teşkilatı var, fakat bu teşkilat da şu andaki dünya konjonktüründe devletlere bağlı bir teşkilat olduğu için, tam bağımsız olamadığı için, o devletlerin içinden birileri çıkıp da onu hareket ettirirse harekete geçebilir. Yoksa onlar da suskunlar ve kendi işlerini yapmaya devam ediyorlar.
Mevcut ülkeler içinde Doğu Türkistan’la ilgili en iyi pozisyonu alan Türkiye ise, o zaman durum çok vahim demektir, çünkü Türkiye’nin tavrı da çok ikircikli görünüyor…
Türkiye’nin uluslararası arenada gerekeni yaptığını ben düşünmüyorum. Ama Türkiye kendi sınırları içerisinde bize kolaylıklar sağladı, sahiplendi bizi, bize bazı imkânlar verdi. Ama uluslararası alanda yeterince inisiyatif almadığını görüyoruz. Şimdi Batı dünyası Doğu Türkistan’la ilgileniyor gibi gözüküyor, bunun en başında ABD var. Bunların da ilgisinin bizim gözümüzün kara olmasıyla ilgili olmadığını biliyoruz. Zulüm gördüğümüz için değil, kendilerinin bir takım hesapları var, o hesaba göre onların böyle davrandığını düşünüyoruz.
İkinci Endülüs olma tehlikesinden Doğu Türkistan’ın kurtulması için ne gerekiyor sizce? Bu zulmün duyurulması mı, ülkelerin, en azından birkaç ülkenin bu konuda gündem yapması mı, siz ne bekliyorsunuz?
Dediğim gibi, Çin oranın halkını tamamen asimile etmek için bir takım projeler yürütmekte, orada zulüm devam ediyor, insanlar ve insanlık yok oluyor. Eğer zulüm böyle devam ederse ikinci Endülüs olacak. Bunun olmaması için insanların harekete geçmesi lazım. Kim olursa olsun, bir toplumu topyekûn dünyadan yok etmeye yönelik bir proje olduğu için buna karşı durmaları gerekiyor.
Oysa buna genosit deniyor dünyada ve dünya güya çok duyarlı bu konuda…
Evet sözde ve görünüşte öyle. Biz, zalimin karşısındayız mazlumun yanındayız diyen kim varsa, insan vicdanı taşıyan kim varsa Çin’e karşı harekete geçmeye davet ediyoruz. Çin’e baskı yapmasını, Çin’in bu zulmü durdurmasına yönelik adımların atılmasında rol almaları gerektiğini düşünüyoruz. Tabi Çin’in güçlenmesinde ve bu zulümleri pervasızca işlemesinde bu devletlerin de payı var. Birçok devlet ticareti Çinlilerle yapıyor. Fakat ticaret yaparken de, anlaşmalar yaparken de bir hassasiyet, haysiyet olması gerekiyor, insanlık olması gerekiyor ortada.
Vicdan taşıyan kim varsa dünyada harekete geçmesini, Çin zulmüne dur demesini istiyoruz. Eğer dur denirse, mutlaka biz inanıyoruz ki Çin bu pervasızlığını sürdüremeyecektir. Çünkü Çin dış dünyayla olan ilişkisinin bozulmasından son derece endişeli şu anda. Çin’in önünde İpek Yolu Projesi var, bu projeyle Çin’in mallarını Avrupa’ya taşımak amaçlanıyor. Eğer bu proje suya yatarsa, Çin burada çok büyük kayba uğrayacak. Onun için eğer bu projeye dahil olanlar özellikle, bu insanlara neden zulmediyorsunuz, zulmü durdurun, yoksa biz bu projede yokuz gibi böyle bir tutum takınma gayreti gösterirse, Çin mutlaka bu zulmü bir nebze olsun durduracaktır.
Çin, bu zulümleri neden yapıyor, neden Doğu Türkistan’ı işgalinde tutmaya çalışıyor. Çünkü Çin’in bu İpek Yolu Projesi Doğu Türkistan’dan geçer. Doğu Türkistan, Çin için maddi açıdan dış dünyaya açılan kapıdır. Stratejik konuma sahip bir bölge. Eğer Doğu Türkistan’da durumlar böyle giderse, kargaşa olursa, sıkıntı olursa bu proje yürümeyecek. Onun için Doğu Türkistan’ı tamamen asimile edip, teslim alınmış, tamamen Çinlileştirilmiş bir bölge oluşturarak bu projeyi hayata geçirmeye çalışıyor.
Onun için özellikle bu projede yer alan devletlere ve devletlerin liderlerine sesleniyoruz: Eğer siz kendi şahsi itibarınızı ortaya koyarsanız, haysiyetinizi ortaya koyarsanız, gayretinizi ortaya koyarsanız, bu projede yer alırken Çinlilerin bu zulmünü onların önüne koyarsanız mutlaka Çinliler bundan etkilenecek ve geri adım atmaya zorlanacak diye düşünüyorum.
Eğer bu haliyle bir İpek Yolu kurulursa, bu İpek Yolu değil zulüm ve kan yolu olacak, böyle diyebilir miyiz?
Evet, bu haliyle İpek Yolu Projesi olursa, bu projede yer alan bütün devletler, halklar Çin’in zulmüne ortaklık etmiş olacak, onların da eli kanlı olacak. Onun için bunu tekrar tekrar düşünmeleri gerekiyor.
Bu noktada devletlerin harekete geçirilmesinde halklara çok büyük iş düşüyor. Yani politikacıları harekete geçmeye sevk edecek olan da halklardır. Bu noktada halklardan beklentileriniz nedir?
Henüz üç gün önce Endonezya’da bir protesto düzenlendi, daha önce Malezya’da olmuştu, Kazakistan’da bir takım hareketlilikler var. Türkiye’de yeterince bir hareketlilik yok şu an. Eğer biz bu davayı anlatabilirsek, insanları harekete geçirebiliriz. Anlamayan veya duymayan bir insan harekete geçer mi? Onun için oradaki zulmün vahametini insanlara anlatmamız gerekiyor. Anlatınca mutlaka insanlarımız buna duyarlılık gösterecektir. Tabi en başta iş bize düşüyor, insanları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Geçen ben Bursa’daydım, Bursa’daki kardeşlerime de şunu söyledim: Biz sizden çok fazla bir şey istemiyoruz, sadece namazlarınızda dua edin bize. Kanaat önderlerine sesleniyorum buradan sizin derginiz aracılığıyla; hiç olmazsa vaazlarında, hutbelerinde, konuşmalarında Doğu Türkistan’ı dile getirsinler. Kendilerine sorumluluk olarak alsınlar bunu.
Türkiye’de yaşayan 80 milyon insanın hepsi, Doğu Türkistan’da topyekün bir zulüm olduğunu, oranın işgal altında olduğunu, Çin’in buradaki 35 milyon insanı tamamen asimile etmeye yönelik bir projeyi yürüttüğünü bilmesi gerekiyor.
Çin bir halkı komple asimile edip Çinlileştirme politikası yürütüyor fakat dünyaya bu durumu “Biz aşırı dincilikle mücadele ediyoruz” diye propaganda ediyor. Çin’in zulmünü bu şekilde örtbas etmeye çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi aşırı dinci söylemi, 11 Eylül’den sonra özellikle İslam dünyasında çok dillendirilen ve gündeme getirilen bir konu. Bu gerekçeyle birçok ülkede Müslümanlara zulümler yapıldı, yapılıyor. 11 Eylül’den sonraki bu durum Çin için çok büyük bir koz oldu. Yani böyle bir iddiayı ortaya atarlarsa kimsenin karşı çıkmayacağını düşündüler, bu şekilde “bunu oradaki aşırı dincilere karşı yapıyorum” diye söylüyor ve zulmüne devam ediyor. Oysa Doğu Türkistan’da gerçekte böyle bir durum yok. Her toplumda olduğu gibi kısmen, az sayıda gençler, heyecanlı insanlar olabilir. 35-40 milyon insandan bahsediyoruz. Onun içinde az sayıda insan olabilir. Ama sen nasıl olur da küçük bir grup insanı gerekçe göstererek bütün toplumu yok etmeye yönelik bir proje yürütüyorsun.
Bir de Çin’in “aşırı dincilik”ten kastı, namaz, oruç gibi ibadetleri de kapsayan bir yaklaşım. Çünkü bu ibadetleri de yasaklıyor…
Evet, namaz kılmayı, “La İlahe İllallah, Muhammedun Resulullah” demeyi yasaklıyor. İslam’ın tamamını aşırı dincilik diye görüyor. Yani o insanları Ramazan’da toplayıp içki içmeye zorlamaları, insanları şu anda kamplarda dinsizliğe teşvik etmeleri, bunlar “aşırı dinciliğe” karşı mücadele Çin’e göre. Bu insanlar sadece dinlerini yaşıyorlar. Yani bu, Çin’in yalanlarından bir tanesidir. Çin çünkü tarihten beri yalan söyleyip insanları kandırmıştır, hala yalan söylemeye devam ediyor.
Doğu Türkistan’ın bir de diasporası var, Türkiye’de, Avrupa’da, Amerika’da ve çeşitli İslam ülkelerinde. Diasporanın gücü ve etkinliği nedir?
Diasporadaki insanlarımız, teşkilatlarımız evet. Şu anda Avrupa’da Uygur Kurultayı var, onun başında Dolkun İsa adında bir kardeşimiz var, Amerika’da Rabia Kadir Hanım var. Türkiye’de bizler varız. Kayseri’de Seyid Tümtürk var, Avrupa’nın diğer devletlerinde ayrı ayrı teşkilatlarımız var. Kanada, Avustralya, buralarda teşkilatlarımız var. Ama bu teşkilatlar yeterince netice elde edebiliyor mu, edemiyor mu diye soracak olursanız, bu teşkilatlarımız gayret ediyor gücü yetinceye kadar, imkanları dahilinde yasal olan her şeyi yapmaya çalışıyorlar, fakat çok zorluk çekiyorlar. Neden? Birincisi, ekonomik durumdan zorluk çekiyorlar. Şimdi Çin demin bahsettiğimiz gibi, burada “aşırı dincilerle, teröristlerle savaş ediyoruz” propagandasını yapınca, Doğu Türkistan teşkilatlarına da dış dünyadaki devletler kuşkuyla bakar hale geldi, “bunlar terörist midir, değil midir” diye. Bu yüzden ekonomi yönünden sıkıntıda şu anda.
İkincisi, döküman olarak. Yani biz Doğu Türkistan’daki zulmü anlatıyoruz, fakat oradan gelenlerin anlatımları, kendi imkanlarımızla öğrenebildiklerimiz, bunları ortaya koyabiliyoruz. Ama oradan canlı görüntü, yapılmış zulümleri anlatan belgeleri getirmekte zorlanıyoruz. Sadece biz değil bütün teşkilatlar bu konuda zorlanıyor. Avrupa İnsan Hakları Teşkilatına gidelim ya da Birleşmiş Milletler Teşkilatındaki İnsan Hakları Komitesi’ne gidelim, nereye gidersek gidelim bizden belge istiyorlar. Şu anda Doğu Türkistan üstü açık bir hapishane gibi yönetilen bir mekan olduğu için oradan bir görüntü almak bile her babayiğidin işi değil. Çok az şekilde oradan buradan fotoğraflar, resimler alabiliyoruz. O yüzden bu konuda gerçekten oradaki zulmü anlatan belgeleri getirmekte sıkıntı çekiyoruz. Elimizde var olan belgelerle davamızı yürütmeye çalışıyoruz.
Çin’de mesela Tibet meselesi de var, Doğu Türkistan’ın yanında. Tibet’te durum nedir?
Tibet de aslında tarihten beri ayrı bir bölge olarak devam eden bir bölgeydi. Tibetliler, biz onlara Lamalar diyoruz. Bu insanların dini aynı Çinlilerin dinidir. Örf-adetleri de hemen hemen Çinlilerle aynıdır. Sadece isimleri değişiktir, onlar Tibetliler, diğerleri Çinliler. Yurt dışındaki Dalay Lamalara verilen desteklerden dolayı Tibetliler daha özgür durumda şu anda.
İkincisi, dünyada sadece Müslümanlar zulme uğruyor. Biliyorsunuz Myanmar’da binlerce Müslüman katledildi, şehid edildi, doğrandı. Tibetliler Müslüman olmadığı için, bir nevi onlara tolerans, ayrıcalık sağlanıyor. Fakat neticede onlar da Çin’in işgalini kabul etmiyor, bağımsız olmak istiyor. Çünkü orada da aynı şekilde komünizm var, komünizm demek zulüm demektir yani, orada da zulüm var. Ama bize yönelik olduğu gibi tamamen asimile etmek gibi böyle bir politikaları yok.
Tibetlileri birçok ülke var, Hindistan’da ayrı bir bölgeleri var onların, eyalet olarak, orada yaşıyorlar bir kısmı. Fakat Doğu Türkistan dünyada sahipsiz. Komşularımız var, Afganistan, Pakistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, buralara insanlarımız kaçarak, sınırdan geçerek gitmeye çalıştıysa da nehirlerde donarak öldüler, boğuldular, öyle olmasına rağmen nehirlerden, dağlardan geçerek Pakistan’a kaçıp gelenleri Pakistan geri iade etti ve idam edildiler. Kazakistan’a gelenleri onlar iade etti, idam edildiler. Özbekistan’a gidenler oldu, Özbekistan geri iade etti, şu anda müebbet hapiste birçok insanımız. Tacikistan’dan, hatta Türk vatandaşı olup da Tacikistan’da yaşayan insanlarımızı Çin oraya gelip aldı, hala müebbet hapiste yatıyor. Yani Çin şu anda çevremizi tamamen teslim almış durumda, oralardan bize bir destek yok.
Son olarak Abdulahad Bey, şu anda Çin malları dünyayı istila etmiş durumda. Zaman zaman Amerika’ya karşı, Siyonist işgal rejimine karşı boykot kampanyaları gündeme geliyor. Çin malları boykot olabilir mi, bu konuda bir çağrınız oluyor mu?
Biz bu konuda şunu söylüyoruz. Eğer elinizde seçenek varsa, aynı ürün var, ama birisi Çin’in, birisi yerli veya başka bir ülkenin, sizin ikincisini tercih etmeniz lazım. Çünkü Çin malını alınca onlara destek vermiş oluyorsunuz. O yüzden eğer elinizde seçenek varsa o seçenekleri kullanarak Çin mallarını kısmen de olsa boykot edebilirsiniz. Bu yaygın şekilde uygulanabilse Çin bundan çok etkilenecektir. Çin’i ayakta tutan uluslararası ticarettir. Dışarıdan gelen paralar, Doğu Türkistan’dan aldığı zenginlikler, bunlarla ayakta duruyor. Çin Hükümeti şu anda özellikle Türkiye’de çok ciddi etki oluşturmaya çalışıyor. Her hafta Çinli yetkilileri buraya göndererek belediyelerden, STK’lardan başlayıp, hatta şahısları, biraz ünlenmiş şahısları bile ziyaret ederek kendi propagandasını yapıyor. Biz bir STK’ya gidiyoruz, arkasından Çinliler geliyor oraya ve kara propaganda yapıyorlar. Netice olarak eğer Müslümanlar duyarlı olurlarsa, bu seçenekleri düşünerek, düşünceli, bilgili, duyarlı bir alışveriş anlayışıyla hareket ederlerse, bu Çin’i etkileyecektir ve oradaki zulmün durdurulmasında en azından kısmen de olsa katkısı olacaktır diye düşünüyorum.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *