“‘Abartılıyor’ diyerek geçiştirmek kolay. Fakat neresinden bakarsak bakalım sokağa yansıyan manzaralar bu raporu önemli ölçüde destekler nitelikte.” diyor Hüseyin Akın, araştırma şirketi KONDA’nın raporunu yorumladığı bugünkü yazısında.
Hüseyin Akın, Milli Gazete’de bugünkü yazısının bir bölümünde, Konda tarafından yayınlanan Toplumsal Değişim Raporu’nu değerlendirdi. Raporda ortaya çıkan sonuçların, haber bültenlerine yansıyan toplumsal çürüme ve kokuşmuşluğu teyid ettiğini belirten Akın, genç kuşakların iyi, güzel ve doğrudan yana olmak yerine, egemen değer olarak hesapsız para, kayıtsız mal mülk, tanımsız şan şöhret ve sınırsız tüketimi görmekte olduklarını savundu. Akın’ın buna karşılık önerisi ise üç sacayağının (aile, okul, cami) yeniden sağlam bir zemin üzerine oturtulması.
Hüseyin Akın, raporun detaylarına da girerek şu noktalara değindi:
Araştırma son on yıllık süreci kapsıyor. Raporda çok dikkat çekici noktalar var. Mesela Türk halkının inanç dünyasında negatif bir sıçrama göze çarpıyor. Ülkedeki ateist oranı yüzde 1’den yüzde 3’e çıkarken dindar oranı yüzde 55’ten yüzde 51’e gerilemiş. 2008’den 2018’e birçok konuda olduğu gibi inanç noktasında da çok belirgin değişim ve dönüşümlerin olduğu görülüyor.
Gerçi birkaç senedir özellikle gençler arasında yoğun bir inanç bunalımı olduğu tartışılmaktaydı. Ateist ve deist olduğunu söyleyen, ya da öyle yaşayan çok sayıda örnek söz konusu edilmekteydi. Hatta ‘Dünyayı Değistirelim’ sloganıyla İstanbul’da bir Deizm Derneği bile kuruldu. ‘Abartılıyor’ diyerek geçiştirmek kolay. Fakat neresinden bakarsak bakalım sokağa yansıyan manzaralar bu raporu önemli ölçüde destekler nitelikte.
Bültenlere yansıyan toplumsal çürüme ve kokuşmuşluğu yansıtan haberler bu duruma önce toplumsal değerler aşınması ile gelindiğini göstermektedir. Eğer ki değer yargıları toplumu iyi, güzel ve doğrudan yana yönlendirme gücünü koruyamamışsa geriye kocaman derin bir boşluk kalacaktır. Genç kuşaklar egemen değer olarak, hesapsız para, kayıtsız mal mülk, tanımsız şan şöhret ve sınırsız tüketimi görmektedirler. Aile, okul ve cami kendilerine yüklenen anlamı temsil etmekte yetersiz kalmaktadır.
Gençleri değerlerle tanıştıracak yetişkinler nerede? Ne yazık ki önce yetişkinlerimiz piyasa değerlerini aşkın değerlere tercih etmeye başladılar. Aileler çocuklarından sadece başarı, diploma, kariyer ve bol para üzere formüle edilen bir hayatı bekleyip öncelediler. Bu beklentinin sonu herhalde mücerret bir dünyanın kapılarını açan faziletler olmayacaktır.
Konda’nın anketinde ev sahibi olanların on yıllık oranını da var. Buna göre ev sahibi olanların oranı yüzde 74’ten yüzde 66’ya gerilemiş. Bu sonucu nasıl yorumlamak lazım bilmiyorum. Satın alma gücünün düşmesi denilebilir. Aile ile başlayan çözülmenin komşuluk ve mahalle kültürünü de etkilediği söylenebilir. Bir yere bağlı olmak aynı zamanda muhafazakârlığın dışa yansıyan göstergelerindendir. Taşınmayı göze almak sabiteyi gözden çıkarmaktır.
Raporda ibadet ve örtünme konusunda da ilginç sonuçlar var. Başörtüsü ve türban ayırımı somut şekilde kendini göstermiş. Son on yılda başörtüsü takanların oranı %52’den %53’e çıkarken türban takanların oranı %77’den %65’ya gerilemiş. Başörtüsü ile türban farkı hangi ölçütlerle ortaya konulmuş bu merak konusu.
Geleneksel olana başörtüsü, modern örtünme biçimine türban dersek, sonradan örtünen kentsoylu türbanlıların sayısında azalma olduğu düşünülebilir. Neticede din ve inanç eksenli sonuçların hepsi bir noktada birleşmektedir: Dünyevileşme. Muhafazakâr kesimde görece ferahlık ve refah seviyesinin artması hiç tanışık olmadıkları dünyalarla açılmalarını sağlamıştır. Mazbutluk, mutaassıplık ve muhafazakârlık hem biçim hem de yön değiştirmiştir. Başta ifade ettiğimiz üç sacayak (aile, okul, cami) yeniden sağlam bir zemin üzerine yerleştirilmediği sürece toplumun istikamet sorunu katlanarak sürecektir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *