Enver Paşa hakikaten ‘muhteris bir kifayetsiz’ miydi?

Enver Paşa hakikaten ‘muhteris bir kifayetsiz’ miydi?

Her sene Aralık ayının sonlarına doğru Sarıkamış Harekâtı sebebiyle Enver Paşa aleyhinde tarihî hakikatler, insaf ve edep ile bağdaştırılması imkânsız iddia ve ithamlara tesadüf ediyoruz.

Böyle diyor İsmail Küçükkılınç, bugün Karar gazetesindeki yazısında. Türk tarihinin önemli isimlerinden biri olan Enver Paşa, ders kitaplarında okutulan özellikleri ile akıllara kazınırken, Sarıkamış harekatı yıldönümlerinde ise bir ‘kifayetsiz muhteris’ olarak hatırlanmakta. İsmail Küçükkılınç, bunun haksız bir yaklaşım olduğunu, “Enver’in pervasızlığı, fütursuzluğu akılsız ve inançsız değildi. Ancak o, kendisi gibi olan insanların yaşadığı bir çağa aitti.” ifadesini kullandı.

İsmail Küçükkılınç “Türk tarihinin en büyük ‘kifayetsiz muhterisi’ olarak Enver Paşa” başlığını taşıyan yazısında şunları anlatıyor:

Sarıkamış Harekâtı’nın bahis konusu olmadığı anlarda da Enver hep hatırlardadır: O, Abdülhamid’i tahttan indiren, imparatorluğu dağıtan çeteci, çapulcu “üç kafasız”dan biridir. O, Mustafa Kemal’i kıskanan Alman hayranı, hatta kuyruğu bir kifayetsiz muhteristir. O, Turan uğrunda memleketi viran eden hayalperest bir Türkçüdür.

Sarıkamış Harekâtı netice itibariyle belki bir hezimettir. Ancak bu hezimetin Cumhuriyet tarihi boyunca anlatıldığı gibi olmadığı, işin içine mübalağa haricinde yalan ve intikamın da dâhil edildiği ancak yenilerde netleşmeye başlamıştır.

Enver’e o hayattayken güç yetiremeyenler, Enver’in dirisiyle baş edemeyenler Sarıkamış Harekâtı’nı vesile edinerek onun ölüsünü ve hatırasını lince çalıştılar ancak ilginçtir, sahipsiz, korumasız Enver gün geçtikçe daha da büyüyor, gaybubetinde [yokluğunda] de hayatta olduğu gibi her engelin üzerine üzerine yürüyor.

Enver, artık taarruz ile değil müdafaa ile kazanılan kahramanlığın rahatsız ettiği, sadece bileği değil, beyni ve yüreği de çelik yeni bir türün numune-i imtisalidir.

Kahramanlar, hayatı istihkar eden, ölüme meydana okuyan insanlardır. Ancak Enver kadar ölümün kader olduğuna inanan çok az insan gelmiştir. Enver, ölüm hususunda hiçbir koca karının sahip olmadığı bir imana sahipti. Bu bakımdan ölümden korkanlara, ölüm tehlikesi sebebiyle vazifeden kaçanlara zerre merhamet göstermemiştir. Enver, zalim biri değildi. Sadece prensipleri çok katı olan biriydi. Onun kimi zaman bazı subayları kurşuna dizdirdiği de olmuştur. Ancak harp esnasında emirleri ihlal eden amcası, kardeşi dahi olsa aynı gözükaralığı sergilerdi. O, oğlunun askerliği için iltimas [torpil] isteyen bir nazırın mektubunu panoya astıran böylece fakir Anadolu çocuğu ile bir nazırın çocuğu arasında hiçbir fark olmadığını herkese gösteren biriydi.

Enver, fakir Anadolu’nun fakir çocuklarını cepheye süren, onların kanları ve cesetleri üzerinden yükselen bir kahraman değildi. Her çarpışmada, her savaşta evvela kendini cepheye süren biriydi. Enver kadar ölümle buruna buruna gelmiş çok az insan vardır. Makedonya dağlarında komitacı avında adeta ölümü arzularcasına sergilediği cesaret muhaliflerinin, hasımlarının bile inkâr edemediği, ikrardan imtina edemediği bir hakikattir.

Türkistan’dan önce Makedonya, Babıâli, Trablusgarb, Edirne, Sarıkamış ve Çanakkale onun son nefesini verdiği yer olabilirdi.

Sarıkamış netice olarak bir hezimetti ancak son yapılan ilmî çalışmalar da göstermiştir ki, harekât hedef ve strateji olarak lüzumsuz ve mantıksız değildi. İmkân ve vasıtalar da matlup neticeyi istihsale müsait ve kâfi idi. Mağlubiyetin ya da hezimetin yegâne sebebiyse yine Enver’di. Enver imanın açlığı, çıplaklığı, soğuğu, karlı yüksek dağları, her türlü zorluğu yeneceğine herkesin kendisi gibi inanmasını beklediği için kaybetmiştir. Enver, Balkan Harbi’nde asker ve silah kalitesi açısından bizim ordumuzla kıyası imkânsız olan Karadağ’ın her şeyden önce ruhla, inançla bizi hezimete uğrattığını çok iyi biliyordu. Enver, Bulgar ordusunun bizi silah gücüyle değil, en ön safta savaşmak için birbirlerini ezen azimli Bulgar askerleri sayesinde yendiğini çok iyi biliyordu. Enver, Sarıkamış’a bu azim ve inançla baş koydu. Bu azminden ve inancından bir milim sapmadığı için Çanakkale’de galip gelindi. Çelik-adamların da zaafı bu maalesef. Oysa hayat başka şekilde cereyan eder. Cennet, ilahî bir mesaj olarak gözünün önünde bir perde gibi serilse yine de ölmeyi istemeyecek, yaşamayı arzulayacak çok sayıda insan var hayatta.

Enver’in pervasızlığı, fütursuzluğu akılsız ve inançsız değildi. Ancak o, kendisi gibi olan insanların yaşadığı bir çağa aitti.

Enver’e her şeyi söyleyin ama onun bize miras bıraktığı bu adanmışlığı hor görmeyin, küçümsemeyin, Allah’tan korkun.

Not:1- Sarıkamış Harekâtı’nda öne çıkan iki isim, Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa, İttihad ve Terakki Cemiyeti mensup ve müdirânının zekâ seviyesi ve dindarlığı bakımından da ehemmiyet arz eden üyeleriydi. Hafız Hakkı Paşa akademi birincisi, Enver Paşa da ikincisidir. İçki, kumar, zina nedir bilmeyen bu iki isim bilhassa bu vasıflarıyla Saray’a damat olmuşlardı. İTC, ahlakî çöküntü veya zaafla malül insanların çöreklendiği bir yer değildi.

2-Osmanlı Devleti’nin harp akademisini ilk iki sırada bitirmiş iki ismine akılsız ve beyinsiz diyenler, evvela kendi zekâ ve çapları hususunda bizi ikna etmelidirler.

3-İTC ve İttihadçılara ağız dolusu küfürler savuranlar sıra Trablusgarb, Çanakkale ve Kutü’l-Amare’ye gelince kahramanlık edebiyatına başlıyorlar.

4- Enver’in Bulgarların çok büyük nispette boşalttığı Edirne’ye girdiği doğrudur. Ancak Balkan Harbi hezimetinden sonra büyük devletlerin tehdit savurduğu bir hengamda “boş” bir şehre girmek bile cesaret işiydi. Şayet işbaşında Kamil Paşa Hükümeti olsaydı boş Edirne’ye bile girilemezdi.

5-Enver Paşa’da Turan telakkisinin vasfı son çalışmaların da ortaya koyduğu üzere evvela stratejiktir. Bu bakımdan Turan, hakikaten bir bölgenin adıdır. Türk dünyasına alaka duymak, her zaman Türkçülük telakkisinin tezahürü olmayabilir. Enver Paşa, Türkistan’da “Türk” oluşunu değil, Halifenin damadı oluşunu öne çıkarmıştır. Buhara’nın dinî açıdan ifade ettiği kıymet ve Enver Paşa’nın dindarlığı birlikte mütalaa olunursa mesele daha da tavazzuh eder.

6-Enver Paşa, elbette Said Halim Paşa gibi entelektüel bir İslamcılıkla izah edilemez. Ancak her kim de onun İttihad-ı İslam yanlısı olduğunu inkâr ederse ilim haysiyetini ihlal etmiş olur. Onun Kırım için Umur-ı Şarkiye İdaresi reisi Ali Başhamba’yı görevlendirmesi sadece UŞİ’nin vasfı sebebiyle değildi, kim ne derse desin Enver Paşa’nın nazarında Kırım ile Trablusgarb’ın eşit oluşundan münbaisti. Belki de hiçbir etnik Türk, Enver Paşa’yı Şekib Arslan kadar sevmemişti. Kaldı ki Enver Paşa’yı Buhara’da az daha katledecek olanlar da Türkî, kurtaranlar ise Taciklerdi.

7-Enver Paşa, inanarak muhalefet yapanlara merhametliydi. [Şeyhülislam] Mustafa Sabri Efendi’ye istese her türlü zulmü reva görürdü. Ancak Enver Paşa’nın dindarlığı amansız bir muhalif de olsa bir din âlimine ağır muamele yapmaya müsait değildi. Bir de Sabri Efendi’nin inançlı, prensip sahibi bir muhalif olduğuna hükmediyordu. Gariptir, aynı Mustafa Sabri Efendi, bilahare Hürriyet ve İtilafçıların da baskısıyla mahkûm edilen ve menfaya [sürgüne] gönderilen Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’ye zerre miskal acımamış gibi görünmektedir. Kanaatimizce Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ayarında bir siyasî muhterise tarihimizde pek tesadüf edilmemiştir. İslam’a cephe alınmasının ve hatta Hilafetin ilgasının gerekçelerinden biri de onun siyasî ihtirasının sebebiyet verdiği hadiselerdi. Cenab-ı Hak taksiratını affetsin!

8-Kısmet olursa Sarıkamış hakkında bugüne kadar yazılmış en makul kitap olan ve Historia Yayınları’nından çıkan Yavuz Özdemir’in Sarıkamış Harekâtı isimli kitabını tanıtmaya çalışacağız.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *