Hayrettin Karaman sosyal medyadan şikayet etti

Hayrettin Karaman sosyal medyadan şikayet etti

“Bu sosyal medyada herkes yazar-çizer oldu; kim hain, kim iyi niyetli cahil-cesur, kim ehliyetli ve ıslahatçı.. belli olmaz hale geldi” diyen Karaman, buralarda dolaşan bilgileri, teyid etmeden benimsemek ve yaymak doğru değil diye yazdı.

Yeni Şafak gazetesindeki bugünkü yazısında sosyal medyada dolaşan bir yazıya işaret eden Hayrettin Karaman, bu yazının içerdiği yanlışlara değinirken, buradan yola çıkarak, Kur’an’a yaklaşım konusunda iki uç düşünce tarzına da yer verdi; biri mealcilik, diğeri ise meal ve tefsir okumayı yasaklayan zihniyet.

Karaman, yazısında mealciliği şöyle tanımladı:

Arapça bilmeden, usul bilmeden, onbeş asırlık birikimden yararlanmadan Kur’an-ı Kerim’in, asıl dilinden başka bir dile yapılmış tercümesini/mealini okuyup bundan hüküm çıkarmak; inanç, ibadet ve davranış kurallarının bilgisine ulaşmayı hedef edinmek.

Bunun sağlıklı, mümini amacına ulaştıracak bir yöntem olmadığı güçlü delillerle sabittir.

Bir köşe yazısı bu delillerin tamamını sırlamaya müsait olmadığından yalnızca yine aziz kitabımızdan hareketle şunları zikretmekle yetineceğim:

—Kitabımız, doğru anlaşılabilmesi, anlama ve uygulamada yanlışa düşmemesi için Peygamberimiz’e (s.a.) uyulmasını emrediyor. (Bu konuda birçok ayet var.)

—Yine kitabımız, hem onu anlama hem de anlama ve uygulamada ihtilafa düşüldüğünde doğruya yönelme için âlimlere (ilmî birikime) başvurmayı tavsiye ediyor.

—Tercüme ve meal, birçok kelime ve cümlenin muhtemel manalarından birini tercih ederek yapılır; diğer muhtemel manalar metinde kalır, meale geçmez.

Bu sebeple meal ve tefsir okunur, bunun sayılmayacak kadar çok faydası ve bereketi vardır; ancak, hüküm çıkarmak için Arapça ve usul bilgisine, nazm-ı Kur’an’a müracaata ihtiyaç vardır.

Diğer aşırı yaklaşım olarak Müslümanları sadece ilmihallere yönlendirmenin yanlışlığına değinen Karaman, orta yol olarak her ikisinden de faydalanmak gerektiğini belirtti:

Diğer aşırı ucun temsilcileri, meal ve tefsir okumayı yasaklıyor, bunların Müslümanları böleceğini, ortaya İslam diye birçok farklı dinin çıkacağını, bu sebeple tefsir ve meal okumayı bırakıp dini ilmihallerden öğrenmek gerektiğini iddia ediyorlar.

Orta yol ise hem meal ve tefsir hem de, başta ilmihaller olmak üzere, güvenilir âlimlerin yazdıkları diğer eserleri okuyarak doğru, seviyeye göre derin ve şuurlu, beşeri olan ile ilâhî olanı birbirinden ayırmaya dayalı din bilgisi edinmektir. Tarih boyunca bu usul uygulanmış, böyle okuyan ve dinleyenler doğrudan sapmamış ve ümmetin kahir çoğunluğu (1.7’de 1.5’i) Ehl-i Sünnet itikadında müminler olmuşlardır.

Hayrettin Karaman, yazısına esas teşkil eden ve bir ay kadar önce sosyal medyada dolaşan yazının özetini de bir bilgi notu ile birlikte şöyle aktardı:

Uzunca yazının özeti şudur: Müslümanlar asırlarca Kur’an’ı anlamadan okudukları için ona büyük bir saygı ile bağlanmışlar, başta İngilizler olmak üzere İslam düşmanları ümmeti çözmek için Kur’an bağlılığını bozmak gerektiğini düşünmüşler, 1870’li yıllarda sözde bir Müslüman onlara şu tavsiyede bulunmuş: “Kur’an’a uyalım.” Yani Kur’an’ı tercüme ettirelim, herkes kendi dilinde okusun, o zaman ortaya birden fazla din şeklinde İslam çıkacak, ümmet Kur’an’a saygısını kaybedecek, bölünecek, İslam düşmanları da maksatlarına ulaşmış olacaklar.

Bu tavsiye üzerine Kur’an Arapça bilen iki Hristiyana tercüme ettirilip yayılmış…

Hem olayın vukuu (karar verilmesi) tarihi ile bir seminerde olaya şahit olanın anlattığı tarihler arasında, uydurma olduğunu gösteren tutarsızlıklar var hem de Kur’an-ı Kerim’in ilk tercüme ediliş tarihinde hatalar var.

Küçük bir bilgi notu sunayım:

“Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme edildiği en eski dillerden biri de Türkçe’dir. 950’li yıllardan itibaren toplu olarak İslâmiyet’i kabul eden Türklerin Kur’an’ın bazı küçük sûrelerini kendi dillerine çevirmiş olmaları muhtemeldir. Zira Türkler, daha önce intisap ettikleri dinlerin kutsal metinlerini kendi dillerine tercüme etmişlerdi. İlk Türkçe Kur’an tercümesinin tarihi ve mütercimi bilinmemekle beraber, bu çalışmanın IV-V. (X-XI.) yüzyıllarda gerçekleştiği tesbit edilmiştir.” (İnan, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercemeleri, s. 4, 8)

Vahim sapma

Hayrettin Karaman, Kur’an’a yönlendirmeyi İslam’dan saptırma iddiasını da vahim bir sapma olarak niteleyerek şu ifadeleri kullandı:

Kur’an-ı Kerim kendini, “Şüphesiz kitap, Allah’ın saygılı kulları olmak isteyenler için doğru yol rehberi, en doğru ve sağlam bilgiye götüren…” şeklinde tanımlarken, Kur’an’ı anlamanın, bunun için meal ve tefsir okumanın insanları doğru İslam’dan saptıracağını, Kur’an’a saygıyı kaldıracağını ve ümmeti böleceğini iddia etmek çok vahim bir sapmadır.

Önünüze geleni paylaşmayın!

Karaman, yazısının sonunda sosyal medya kullanıcılarına, karşılaştıkları bilgileri doğruluğunu teyid etmeden paylaşmamalarını önerdi:

Bu sosyal medyada herkes yazar-çizer oldu; kim hain, kim iyi niyetli cahil-cesur, kim ehliyetli ve ıslahatçı.. belli olmaz hale geldi. Buralarda dolaşan bilgileri, başta Diyanet olmak üzere, güven kazanmış din ilmi adamlarına sormadan benimsemek ve yaymak asla doğru değildir, vahim sonuçlar doğurabilir, vesselam.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *