Yoksul Macar köleleri, istedikleri tarih kitaplarını okuyamazlar belki ama buldukları kitapları okumaya ve okutmaya, sıkış tıkış domuz ahırlarında da olsa devam ederler. Dilleri yaşar bu yolla ve tabii kültürleri… Bizde ise, okumak ve daha ötesi tefekkürle kurulan ilişki ise ibretlik!
Macar serflerin okuma şeklinden verdiği örnekten hareketle bugünün Türkiye’sine sözü getiren Ali Osman Aydın, Türk toplumunun karşısına hep bir bahane çıkmakta olduğunu ve sonuçta “Sanattan bihaber… Kültürden bihaber… Dininden bihaber bir toplum…” haline geldiğini vurguluyor. Yeni Akit’te “Okumadan Bilen Türkler ve Cahil Macar Köleler” başlığıyla yayınlanan yazısına Macarları anlatarak başlıyor ve şöyle diyor Ali Osman Aydın:
Macar serfler (köleler-köylüler), aileleriyle puszta adı verilen yerde yaşarlar. Burası beyin bahçesinin içinde küçücük bir kulübedir. Çoğu, eskimeden önce domuz ahırı olarak kullanılmıştır. Bazen tek kulübe olur, bazense daha fazla…
Bir serf sabahın dördünde uyanır… At ve domuz ahırlarını temizler. İnekleri doyurur, koyunları sağar. Samanları taşır. Ancak bunlardan sonra, saat beş buçukta kahvaltı edebilir. Kahvaltısında bazen, içine soğan ve domuz yağı konulmuş çorba olur, bazense kuru ekmek. Sonra tarladaki asıl işine koyulur. Öğleye doğru Macar kadınlar başlarının üzerine aldıkları sepetlerle tarlaya yollanırlar. Erkeklere öğle yemeği götürürler. Sepetler büyük ve üzerleri örtülüdür. Çünkü serf erkekleri gururludur… Sepetlerin içi dolu görünsün isterler. Sepetlerin içinde çoğu kez çorba kasesi vardır. Kaselerin içi ise nadiren doludur. Ama kadınlar gene de sepetleri tarlaya gösterişli alaylar halinde ve gururla taşırlar. Erkekler de dizlerini kırarak, ekmek parçaları sol ellerinde boş kaseden çorba kaşıklar gibi yaparlar. Tuhaf insanlardır serfler. Baş edilmez yoksulluklarından, birbirlerinden, çorba kaselerinin boş olmasından utanırlar…
***
İşleri ağırdır serflerin. Fakat vücutları zayıftır. Çünkü bir serf her zaman açtır. Yakıcı güneş altında ağır Macar orak ve tırpanıyla saatlerce sert buğday ve mısır saplarını kesmek için çalışır. Bunu, günde on saat yapar. yapmak zorundadır. Başlarında acımasız ırgatlar beklemektedir. Irgatlar serfe küfür de ederler, 18 günde iyi olmayacak bir yaraya sebebiyet vermediği sürece, döverler de. Böylelikle erkek serfler biçer ve arkalarından kadın serfler mısır koçanlarını, buğday başaklarını toplayarak gelirler. Şafaktan alacakaranlığa dek haftanın her günü aralıksız sürer bu çalışma.
***
Eve dönüldüğünde de yeniden atlarla, domuzlarla, koyunlarla ve sığırlarla uğraşırlar. Yorgun vücutları ayakta zor durur artık. Sonra ırgatbaşının emriyle cılız vücutlarını kulübelerine sürüklerler. Bu kez yalancıktan değil, içinde patates parçacıkları olan gerçek bir çorba içerler. Saat 8’i çoktan geçmiştir ve serfin özel yaşamı ancak o zaman başlar.
***
Serf, yaşadığı ahırda, samanların üzerinde, keskin idrar kokularının arasında, sığırların sıcaklığında, gaz lambasının ışığında okumaya çalışır. Serflerin okuma ve yazmaları vardır ve okumayı çok severler. Serf çocukları, okula gidip gelmek için her gün on millik yol kat etmekten yakınmaz hatta bu yolu seve seve yürürler. Serf, eline para geçmediği için gazete okuyamaz belki ama, bulabilir ya da alabilirse, kitap okur, özellikle tarih kitapları…
Kitaplar birer hazinedir serflere göre. Çoğu serf kitaplara büyük saygı duyar.
***
O dönem Budapeşte’de gezici kitaplıklar kuran öğrenciler vardır. Bu öğrenciler bir keresinde Tolstoy’un “Harp ve Sulh” adlı romanını bir haftalığına serflere bırakırlar. Kitap uzun, vakitse azdır. Bütün kitabı (2 bin sayfa) okumaları zordur. Bunun üzerine Kulübeler Topluluğunun bütün büyükleri, Andras Dayı’nın geniş kulübesinde toplanır ve yüksek sesle, nöbetleşe okurlar kitabı. Mevsimlerden kıştır. Yorgun serfler böylelikle her akşam dört saat okurlar, öyle ki, uyumak için geriye ancak üç buçuk saatleri kalır. Ertesi gün kan çanağı gözlerle çalışmayı göze alırlar. Kitabı harika bulurlar. Öğrencilerden Macar serflerinin tarihi hakkında da bir kitap göndermelerini isterler.
Öğrenciler, kitabı Andras Dayı adına gönderirler. Fakat Andras Dayı’nın kitabı alabilmesi için kasaba postanesine dek kilometrelerce yürümesi gerekir. Gider ama kitabı ona vermezler, ona jandarma karakoluna gitmesini söylerler. Karakola gittiğinde, kölelerin okumasından nefret eden jandarmalar ,“Al sana kitap! Kentten kitap getirtmek nasıl olurmuş bakalım, seni kart domuz!” diyerek Andras Dayı’yı falakaya yatırırlar…
***
Yoksul Macar köleleri, istedikleri tarih kitaplarını okuyamazlar belki ama buldukları kitapları okumaya ve okutmaya, sıkış tıkış domuz ahırlarında da olsa devam ederler. Dilleri yaşar bu yolla ve tabii kültürleri…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonu yaptığı konuşmada, Türk insanın günde sadece bir kaç dakika kitap okuduğu şeklindeki sözlerini duyunca, Andras Dayı’nın kitap için yediği falaka ve sefalet içindeki Macar kölelerinin soylu okuma tutkuları geldi aklıma…
Okumamak için şeytanın bile aklına gelmeyecek bahaneler üretmekte millet olarak mahiriz. Kimisi eline yılda bir kitap bile almaz ama çağdaş, laik ve aydın geçinir, kimseyi beğenmez. Kimisi kitaptan nefret eder ama, orta okul bilgisi ve sosyal medya sayesinde her naneyi teferruatıyla bildiğini zanneder, uzmanı gelse laf anlatamaz. Kimisinin kitap okumak uykusunu getirdiğinden her gün 4 saat dizi izleyerek ayakta kalabilir ancak. Kimisi beş sayfa kitap okumaktansa taş taşımayı yeğler ama cehaletini harf inkılabına bağlar. Yoksa arkadaş Macar kölelerini, falakaya yatırılan Andras Dayı’yı kıskandıracak kadar okuyacaktır… Kimisi, işlerden vakit bulsa okuyacaktır. Kimisi, hiç işi olmasa… Ev hanımları Müge Anlı’nın programı bitse okuyacaklardır, emekli amcalar günlük diziler olmasa…
Talih hep bir bahane çıkarmaktadır Türk toplumunun karşısına!
Sonuçsa… Günde 6 saat tımarhanelik televizyon yayınlarını iştahla izleyen… Sosyal medyada 3 saat hasetle eşi dostu dikizleyen… Yan baktı diye adam vuran… Trafikten kaos çıkaran… Borcuna sadakati olmayan… Şarkıcılara tapınan… İki sayfalık gazete yazısının uzunluğuna bile mırın kırın eden… Bilgiliye görünmez adam muamelesi yapan… Yatıp kalkıp magazin konuşan… Survivor kuyruklarından prestij uman… Kara Cuma’larla dilenciliği kanıksayan… Okullarının önünde uyuşturucu satılan… Hayvan besleyenleri döven… Kaldırımları işgal eden… Adabıyla eğlenmesini bile bilmeyen… Sanattan bihaber… Kültürden bihaber… Dininden bihaber bir toplum…
Televizyonu aşırı izleyen, internette aşırı vakit öldüren ama inanılmaz az okuyan insanlar olarak, dünyanın en cahil toplumlarından biri olma yolunda süratle ilerliyoruz…Bu istatistikler bunun bir göstergesi…
Toplumları, “Macar kölelerin yaşadığı domuz ahırları” gibi olmaktan çıkarıp nezih, güvenilir, estetik ve medeni bir hale dönüştüren o toplumun tefekkürle, okumayla, bilgiyle kurduğu nitelikli ilişkidir. Bizim ilişkimiz, ortada maalesef…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *