Onlar hala ‘İmparatorluk’ biz ‘metamorfoz’a uğradık!

Onlar hala ‘İmparatorluk’ biz ‘metamorfoz’a uğradık!

“Kendisinden nefret eden bir siyaseti insan kendi eliyle nasıl üretir? Biz bunu yaptık. Buna itiraz edenler, bu masaldan uyanmaya çağıranlar en büyük suç işliyor. Masalın bekçi köpekliğini yapan tarihçiler cellat kesiliyor.”

Ergün Yıldırım, “Bir siyasal masal ile yaşıyoruz. II. Dünya Savaşı ile beraber imparatorlukların bittiği masalı bu” sözleriyle başladığı bugün Yeni Şafak’taki yazısında, “Oysa sadece Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Dünyanın yarısından fazlası hala imparatorluk ve krallıklarla yönetilmeye devam ediyor. İspanya, Japonya, Belçika, Britanya…” vurgusunda bulundu.

Modern imparatorluklar

Yıldırım’a göre, “Aslında ABD, Rusya ve Çin de birer imparatorluk. İmparatorluğu bir hanedanlık yönetimden öte bir egemenlik tarzı olarak okursak bunu rahatlıkla görmek mümkün. İmparatorluk tarzı egemenlik geniş ve kapsayıcı. içinde çeşitli dilleri, dinleri ve halkları tutuyor. Bu açıdan ABD modern bir imparatorluk. Rusya, imparatorluk egemenliğini SSCB ile (komünizmle) devam ettirdi. Bugün de Rusya Federasyonu’yla sürdürüyor. Çin imparatorluğu da komünizm formu içinde yaşıyor.”

Ergün Yıldırım, ilk dünya savaşında kaybedenin biz olduğumuzu ama en kötüsünün bundan sonra yaşandığını, bir başkalaşım yaşadığımızı, uykuya yattığımızı ama istediğimiz rüyayı bir türlü göremediğimizi vurguladı.

Yıldırım şöyle devam etti:

İmparatorluk çağının sona erdiği ve dünyanın ulus devlete geçtiği hikayesi gerçeği yansıtmıyor.

Bunu sadece Fransa ve Almanya gibi bazı devletler yaptı. Biz de imparatorluğumuzu kaybedince bununla teselli bulduk. Bir teselli masalımız. Onunla ileri bir siyasal düzeye çıktığımıza inanıyoruz. Büyük bir imparatorluğu kaybetmenin, üç coğrafyada çekilmenin ve dünya devletlerinin yarısının birleşerek bizi parçalamanın ürettiği kasveti gidermenin bir yolu bu. Bu psikanalizde büyük parçalanma, yok oluş, sarsıntılar sonrasında kendini iyi hissetme ve toparlama ruhu var. Üstelik bu masalı benimsemek için de imparatorluğumuz namına ne varsa ondan nefret ettik, onu reddettik. Şalvarından, çarşafından, tekkesinden, medresesinden nefret ettik. Bütün bunları gericilik diye damgaladık. Bunlarla savaştık. İmparatorluğun alfabesine bile tahammül etmedik. Bir sembolünün bile üniversite kapısında durmasına tahammül edemedik.

İmparatorluk tasfiyesini gerçekleştirdik ve yeni masal ile iyi uykulara yattık. Ömer Hayyam’ın dediği gibi: “Bir masal uydurdular derin uykuya daldılar”. Bu masalın adı çağdaş uygarlık seviyesıydı. Her gün ve beş vakit bunu tekrarladık. Okullarımızda, meclisimizde, basınımızda hep bunu tekrarladık. Bununla rüyaya yattık. Ancak bir türlü rüya göremiyorduk. Rüyasız bir millete dönüştük. Çünkü başkasının ödünç verdiği masalla yatmak ve başkasının rüyasına dalmak bizi yeni bir rüyaya götürmez.

Tam bir şaşkınlık hali!

Tasfiye ettiğimiz, nefret ettiğimiz ve reddettiğimiz imparatorluk ile bir türlü ulaşamadığımız çağdaş uygarlık düzeyi. Kendimizi tasfiye edip başkası olmaya çalışırken metamorfoza uğradık. Kafka’nın bahsettiği mutasyon. Kendinden varlık olmaktan çıkıp başkasından varlığa dönüşmek! İnsanlıktan çıkıp yaratık haline gelmek!

İmparatorluğumuzu tasfiye edenler, kendileri imparatorluk olarak kalmışlardı! Britanya hala bir imparator. Kraliçe onlarca ülkede kraliçe. Birleşik Krallık, Büyük Britanya. Kendileriyle Lozan’da anlaşma yaptığımız ana aktör. Bizi metamorfoza uğratan küresel akıl. Kendileri ise imparatorluk siyasal ruhunu ve bedenini olanca kudretiyle korumaya devam ediyorlar.

Birinci Dünya Savaşı’na katılanlardan sadece Avusturya-Macaristan ve biz kaybettik. En fazla da biz.

Çünkü biz bir dünya devletiydik. Elbette imparatorluğumuz buna direndi. Görkemli bir direniş hem de. Cihad-ı Ekber’e çağırdı ümmeti. İnsanlarımız işgallere karşı vatanlarını, halifelerini ve dinlerini savunmak için cihada koştu. Sadece Balkanlar’da 50 bin insanımız Cihat-ı Ekber’e koşar. 1914 ile 1917 arasında Bükreş’ten, Köstence’den, Filibe’den, Üsküp’ten, İskeçe’den payitahttaki Halife’nin çağrısına koşan insanlar bunlar.

Birinci Dünya savaşı Osmanlı imparatorluğu’nun dünyadan tasfiye hareketidir. Mezopotamya gitti, Kuzey Afrika gitti, Balkanlar gitti. Çıkan sonuç bu. Herkes büyük varlığını yeni formlarla korurken, biz metamorfoza uğradık. Kendimizi fethetmeye yöneldik. Dünyayı fethe yönelen bir siyasetten kendini fethetmeye yönelen bir siyasete… Bu siyasetin kadroları imparatorluktan, yani kendilerinden nefret eden ve inkar eden uygulamalara giriştiler. Kendisinden nefret eden bir siyaseti insan kendi eliyle nasıl üretir? Biz bunu yaptık. Buna itiraz edenler, bu masaldan uyanmaya çağıranlar en büyük suç işliyor. Masalın bekçi köpekliğini yapan tarihçiler cellat kesiliyor. Heyhat! Güneş doğduğu gün bütün dünya köpekleri havlasa ne yazar!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • aydoğan erözalp
    26 Kasım 2018, 07:39

    Kaybettik.Çünkü Osmanlı, sanayii Devrimini yapamadı, üretemedi, teknolojiye yönelmedi. Hep hazırdan yedi, savaşlarla , kılıç zoruyla ve şeriat baskılarıyla Devlet yürütmeyi seçti.Denizlerinde güçlü olamadı. Halkını yoksul ve cahil bıraktı. Bilmeden hep kendi ayağına sıktı. Yıkıldı.

    REPLY