Davanın, davetin hakkını vermiyorsak, mihrap bizden davacı olmaz mı?

Davanın, davetin hakkını vermiyorsak, mihrap bizden davacı olmaz mı?

Geçmişte imamlık yapmış biri olarak… Caminin inşaatı değil, neslin inşası, ıslahı, irşadı önceliğimiz olmalı… Bu iş, resmi görevin ötesinde gönül işidir… Bu iş, teslimiyet, ehliyet ve ciddiyet işidir… Riyanın, rantın, reytingin, rekabetin, reklamın, rövanşın insanın başını döndürdüğü şu zor zamanda, Rabbin rızasını merkeze alan ‘Rabbani Hocalar’ neredesiniz?..

Ramazan Kayan, Milat gazetesindeki köşesinde bugün, İmam’ların üzerine düşen görevlere dikkat çekerek önceliklerinin neler olması gerektiğini hatırlattı. “Uydum imama” başlılı yazısında temelde imamlara genelde herkese hitaben şöyle diyor Ramazan Kayan:

Geçen hafta Diyanet’in gençlik yönergesini İstanbul Müftüsü kamuoyu ile paylaştı:

‘’Diyanet her imama on genç zimmetledi. Her görevlimiz on genci kendi evladı gibi görüp onlarla meşgul olacak. ‘’

Bu haber beni yıllar öncesine taşıdı… Kırk yıl öncesine… Diyanette cami görevlisi olduğum yıllara… Yetmişli yılların sonu, seksenli yılların başıydı… Sıkıyönetim günleri… Görev yaptığım camide yaşadığım bir olayı hatırladım…

Resmi görevli olduğum camide namaz vakitleri arasında gençlere yönelik özel sohbetlerim olurdu… Bir gün il müftülüğünden sarı bir zarf getirip elime tutuşturdular… İl müftüsünün imzasını taşıyan resmi yazıda aynen şu cümleler yazılıydı:

‘’Edindiğimiz istihbarata göre görev yapmakta olduğunuz camide muayyen saatlerde, muayyen kişilerle gizli toplantılar yaptığınız tespit edilmiştir. Bir hafta içerisinde savunmanızı hazırlamanız… vs…’’

Evet, ifadeler aynen böyleydi… Dini anlatmak, halkı aydınlatmak için görevlendirildiğim camide, görevi yapmaya başlayınca sorgulanıyordum…

Şimdi, nereden nereye…

‘Eski Türkiye’, ‘Yeni Türkiye’… Yasaklı Türkiye’den yönergelerle imamları harekete geçirmeye çalışan Türkiye’ye…

Bu ülkede yüz bine yakın cami ve yüz bini aşkın görevli bulunuyor…

Bu camiler devlet dairesi mi? Mihrap, imamların ekmek teknesi mi? Mabed, geçim kapısı mı?

Yoksa mihrap, Rabbimize olan vuslatın mekânı mı?

Resulullah’ın nöbet mahalli mi? Yani el-Emin’in emaneti değil mi?

İmamın görevi sadece caminin değil, semtin, sokağın, okulun, çarşının hocası olmak…

Görev yaptığı bölgenin özürlü, öksüz, yetim, yaşlı, hasta, madde bağımlısı ve sokak çocuğunun takipçisi ve dertlisi olmayana kim itibar eder ki?

Öyle ki, bir olumsuzluk anında 155’i aramadan önce, imama bir başvursak, denilmeli… Karakoldan, savcılıktan önce gidilecek kapı hocanın kapısı olmalı…

Çözümün adresi, çevrenin kapısı siz olmalısınız…

Her hafta hutbede sözünü geniş kitlelere itirazsız dinletme gücüne başka kim sahip? Dünyada böylesi bir yetki kimde bulunur?

Bu imkâna rağmen imamlarımız niçin ezik? Profil neden düşük?

Acziyet mi yoksa atalet mi? Yoksa Allah’ın sunduğu bu lütfun yeterince farkında mı değiliz?

İtibarsızlaştırılan imamların izzetini kim koruyacak?

Ama önce cübbe ve sarık taşımanın sorumluluğunun farkında olmak lazımdır… Rutinin dışına çıkmak, emekliliğe gün saymaktan vazgeçmek gerekiyor…

Sendikal ve özlük hakları için verilen mücadelenin onda biri mihrabın hakkını vermek için gösterilse neler değişmez ki?

Evet, sarığı önümüze, eli vicdanımıza koyup düşünmeliyiz…

Davanın, davetin hakkını vermiyorsak, mihrap bizden davacı olmaz mı?

Aldığımız maaşı nasıl helal edeceğiz? Bu görevin hakkını nasıl vereceğiz?

Ek iş takibi, tüccarlaşan hoca profili hayır ve bereket getirmiyor…

Biliyorum imamlık dışarıdan görüldüğü gibi kolay değil… Cemaat baskısı, diyanet baskısı bazen bunaltır… Fakat esas olan bulunduğunuz makamın ağırlığı ve sorumluluğu ile hareket etmektir…

‘’Namaz kıldırma memuru’’, ‘’salla başı al maaşı’’ algısına prim vermeden, istismarcılara malzeme sunmadan sorumlulukları kuşanmak lazım…

‘’Uydum İmama’’ diyenler imamlardan şunu bekliyor:

Uyacağım imam uyarıcı, uyandırıcı olmalı… Umut ve ufuk sunmalı… Usul ve üslubu ile yüreklere nüfuz etmeli…

İmamlar bulundukları makama uygun davranmayan umursamaz kişiler olurlarsa, insanlarda ‘’uydum kalabalığa’’ diyeceklerdir…

Hatta şeytana uymaktan usanmayacaklardır…

Sadece camiye gelenlerin değil, gelmeyenlerin de hocası sizsiniz… Toplumun yüzde sekseni namazsız ve Kur’an’sız yaşıyorsa bunun hesabı kimden sorulacak?

Geçmişte imamlık yapmış biri olarak… Caminin inşaatı değil, neslin inşası, ıslahı, irşadı önceliğimiz olmalı…

Bu iş, resmi görevin ötesinde gönül işidir…

Bu iş, teslimiyet, ehliyet ve ciddiyet işidir…

Riyanın, rantın, reytingin, rekabetin, reklamın, rövanşın insanın başını döndürdüğü şu zor zamanda, Rabbin rızasını merkeze alan ‘Rabbani Hocalar’ neredesiniz?..

Ölü toprağı serpilmiş toplumu kim diriltecek?..

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *