Ellerinde taş olmayan mültecilere ‘önceden’ tehditin manası

Ellerinde taş olmayan mültecilere ‘önceden’ tehditin manası

ABD’deki seçimlerin arefesinde binlerce göçmenin ABD sınırlarına dayanmasına karşılık, ABD Başkanının askerlerine, taş atanlara silah sıkma talimatı vermesinin altında yatan ince sebep ne olabilir?

Bu sorunun yanıtını Yasin Aktay şöyle veriyor bugün Yeni Şafak’taki yazısının bir bölümünde:

Canını kurtarmak için, iltica etmek üzere ülkeye sığınmaya gelen mülteci durup dururken neden taş atsın ki? ABD Başkanı Trump, Meksika üzerinden ABD sınırına ilerleyen binlerce göçmen hakkında konuşurken “askerimize taş atmak isterlerse, askerimiz buna karşılık verir” demiş.

Dikkat buyurun, göçmenler henüz taş atmamış, “taş atmak isterlerse” demiş o yüzden Trump.

Bu, açıkça gelen her mülteciye baştan silah kullanarak öldürmekle tehdit etmek anlamına gelmiyor mu? Öldürmek için bahaneyi önceden hazırlarsın: elinde bir taş vardı, ya attı ya atacaktı, her ihtimale karşı, ölümü hak etti.

Mültecilik bütün insanlığın üzerine bir borçtur, kaçılamayacak bir yüktür, ama özellikle refahlarını sömürgeciliğe borçlu olanlar üzerine bir borçtur.

Mülteciye, özellikle bir felaketten kaçıp gelen mülteciye kapısını kapamak bir suçtur. Müreffeh devletlerin refahında elbette refaha erememiş insanların bir hakkı vardır. Hele bu ülkeler geçmişlerinde ve bugünlerinde emperyalizm olan, sömürgecilik olan ülkelerse, akan mülteci dalgaları onlardan haklı alacaklarını talep etmek üzere gelmektedirler. Bu borcu ödemekten kaçamazlar.

Küreselleşen dünya bu ülkelerin insanlarına istedikleri her yere rahatlıkla gidebilme imkanı sağlıyor. Adına onun için küreselleşme deniliyor. Ancak küreselleşmenin yaldızlı yüzünün bir de arka yüzü var ki, orada bu imkanın ve bu hakkın herkes için eşit olarak kullanılabiliyor olmamasıdır. Amerikalı her yere istediği gibi gidebilir, ama Meksikalı Amerika’ya canı istediğinde gidemez. O yüzden küreselleşme, bazı insanlar için küreselleşmedir, bazı insanlar için henüz dört köşe bir tepsi olmaya devam ediyordur.

Refah düzeyi yüksek toplumların bu refahlarını büyük ölçüde bu sömürge pratiklerine borçlu oldukları halde, bizzat iliklerine kadar sömürmüş oldukları toplumlara karşı kapılarını kapalı tutmaları aralarına aşılmaz güvenlik duvarları örmeleri, insanlığa karşı süregelen sorumsuzluklarının önemli bir göstergesi. Cehenneme çevirdikleri dünyanın öbür yanı yanıp tutuşurken kendi refahlarını bu şekilde ilelebet sürdürebileceklerini sanıyorlar. Oysa bu ateş, paylaşmayı öğrenmedikleri sürece eninde sonunda onları da öyle veya böyle yakar.

Meksikalıları daha ne kadar durdurabilirler?

Afrika’nın kimliği, kişiliği yok sayılmış, servetleri talan edilmiş karaderili mazlumlarını, kendilerine dayatılmış diktatörlüklerinin zulmü altında yaşamaya mahkum bırakılmış Ortadoğu’nun çilekeş halklarını bu zulüm ve yoksulluk şartlarında ne kadar tutabilirler?

Ya bulundukları yerde veya kendi sınırlarında bu borçlarını talep etmek üzere kapılarına dayanacaklardır. Onların alacaklarını, alacak iddialarındaki haklılıklarını çok iyi bildikleri için öfkelerinden korkuyorlar. Ellerine bir taş yakıştırıyorlar, çünkü kırık kalplerinden ve taştan başka silahları olmadığını biliyorlar ve yine yapacaklarını yapıyor, kırık kalbe ve eldeki taşa yüksek orantısız silahlarıyla karşılık veriyorlar.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *