McKinsey ‘ayak işlerini’ mi yapacak?

McKinsey ‘ayak işlerini’ mi yapacak?

McKinsey ile çalışma kararı için Nedret Ersanel: “Devletin stratejik hedeflere yönelirken yapılması gerekli ama ‘yavaşlatıcı’, hızlandırıcı kıyasları derleme türünden ayak işlerinde ‘taşeron’ kullanılmasıdır.” yorumunu getirdi.

Yeni Şafak yazarı Nedret Ersanel bugünkü yazısının bir bölümünde ‘McKinsey anlaşmasını’ değerlendirdi. CHP’nin anlaşmaya getirdiği itirazı kritik eden Ersanel, bu itirazın altında “IMF çağrısı” yattığını, cevabının ise Cumhurbaşkanı’nın “IMF ile işimiz olmaz” sözleri olduğunu savundu. Hazine ve Maliye Bakanlığının yapılan anlaşmaya ilişkin açıklamasından ise, “devletin stratejik hedeflere yönelirken yapılması gerekli ama ‘yavaşlatıcı’, hızlandırıcı kıyasları derleme türünden ayak işlerinde ‘taşeron’ kullanılmasıdır.” anlamını çıkarıyor Ersanel.

SÖZ KONUSU ABD İSE…

McKinsey ile çalışılmasını olumlu bulan Yeni Şafak yazarı Nedret Ersanel, ABD söz konusu olduğunda dikkatli olmak gerektiğini ise şu sözlerle vurguluyor: “Kuyruklarının geçtiği delikten girerler. 1946’da basit raporlarla başlayan süreç daha 1970’te Türkiye’ye yerleşen 25 bin sivil-asker Amerikalı personele evrilmişti.”

Yeni Şafak’taki yazısının ilgili bölümünde konuyu şöyle yorumluyor Ersanel:

McKINSEY: ‘AYAK İŞLERİ’Nİ YAPTIRMAK İÇİN…

McKinsey meselesi kritik edilecekse, önce ciddi bir sterilizasyon gerekiyor…

Buradaki kerteriz noktasını CHP sözcülüğünün açıklamalarında bulabiliriz.

Parti sözcüsü Faik Öztrak şöyle diyor: “Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için ABD’li şirket McKinsey ile çalışılması kararı ‘Türkiye hazinesine kayyım atamak’tır. OVP (Orta Vadeli Plan) ne diyordu: Dolardaki sıçrama ABD yaptırımları nedeniyle oldu. Şimdi OVP’nin hedeflerini bir Amerikan şirketi denetleyecek. McKinsey yönetiminde Türkiye yok, IMF yönetiminde Türkiye’nin bir temsilcisi var, bizim de ortağı olduğumuz bir kuruluş, söz hakkımız var. O nedenle bu projeden vazgeçilmesi gerekmektedir”…

CHP eleştirileri içinde, muhalefetin dramatize edilmesi hakkı kapsamına alamayacağımız; ‘kayyım atama’, ‘kozmik oda benzetmesi’, ‘Düyun-u Umumiye’, ‘devlet hazinesinin en mahrem noktalarına kadar gidecek’, ‘vesayet’ türünden ölçü aşan ve iyi niyetli sayamayacağımız noktaları çöpe atıyoruz. Değersizdir…

Bana göre en tehlikelisi ise, “McKinsey yönetiminde Türkiye yok, IMF yönetiminde Türkiye’nin bir temsilcisi var, bizim de ortağı olduğumuz bir kuruluş, söz hakkımız var” cümleleridir…

Türkçesi, ‘McKinsey ile yapacağınıza IMF ile yapın’dır.. Bir süredir Türkiye’yi IMF’e doğru sürüklemeye çalışan akıllara ek sayabilirsiniz.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya ziyaretinin son bölümünde zikrettiği tek cümleyi de cevap kabul edebilirsiniz; “IMF ile işimiz olamaz”…

Peki McKinsey ne yapacak?

Bunun yanıtı Maliye ve Hazine Bakanlığı tarafından verildi; “Tasarruf ve gelir tedbirlerinin etkin şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla bakanlık bünyesinde Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin kurulacağı ifade edilmiştir. Bu ofis, bakanlıklar ve kendi insan kaynağımızdan oluşmaktadır. Ofisin, çalışma yöntemlerinde dünyadaki en başarılı örnekleri analiz edebilmesi için gerek görüldüğünde danışmanlık alması öngörülmüştür. Ekonominin bu danışmanlık firmasına bırakıldığı ve IMF programına dönüldüğü değerlendirmelerinin gerçeklerle uzaktan yakından alakası yoktur. Söz konusu danışmanlığın hiçbir icra fonksiyonu yoktur. Çalışma alanı tek taraflı ve dünyadaki başarılı modellerin Türkiye’ye kazandırılması ile olacaktır.”

Tüm bunlardan anlaşılan, devletin stratejik hedeflere yönelirken yapılması gerekli ama ‘yavaşlatıcı’, hızlandırıcı kıyasları derleme türünden ayak işlerinde ‘taşeron’ kullanılmasıdır. Bu sadece yurt içinde değil, yurt dışında da iş göreceği anlamına gelir.

Yine de şu şerhleri düşmeliyiz; bir, sterilizasyon hep devam etmelidir, FETÖ bazlı sosyal medya hesapları ile habis muhaliflerin anladıkları dil bir tanedir.

İki, meselenin kamuoyuna anlatılmasında daha ne yapılabilir düşünülmelidir.

Üç, ABD kurum, kuruluş ve bu türden şirketleriyle iş yapmanın 1940’lardan 2000’li yıllara uzanan derin bir müktesebatı ve kötü hatıraları var. Kuyruklarının geçtiği delikten girerler. 1946’da basit raporlarla başlayan süreç daha 1970’te Türkiye’ye yerleşen 25 bin sivil-asker Amerikalı personele evrilmişti. Bu türden iç acıtan örnekler yüzlerce sayfaya ulaşır.

Ak Parti iktidarının meseleye bakışı tam da bu tecrübeler üzerine kurulmuştur. Yerindedir.

Yine de…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *