Vaktiyle, Fransa’nın elçileri Kanuni’ye gelmişti…

Vaktiyle, Fransa’nın elçileri Kanuni’ye gelmişti…

“Müthiş bir tarihi mirasın üzerinde oturuyoruz. Geçmişimizde yaşananları bilmek, geleceği inşa etmek için gereken enerji ile buluşturur bizi… En azından Avrupa karşısında düşürüldüğümüz kahrolasıca aşağılık duygumuzu yenmemize yardımcı olur. Zaten bugün olup biten her şeyin kökleri tarihtedir.”

Böyle diyor Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Akit‘teki köşesinde. “Vaktiyle Avrupalıları biz besliyorduk” başlıklı yazısında Fransa’nın Osmanlı himayesine nasıl girdiğini anlatan Bahadıroğlu, Kanuni ve II. Selim dönemlerinde yapılan anlaşmaları aktardı. Bahadıroğlu’nun yazısı şöyle:

Osmanlı asırlarında Kanuni Sultan Süleyman zamanı…

Kıtlık ve savaşlardan dolayı aç kalan Fransa’nın elçileri İstanbul’a ekmek aramaya geliyor.

Kanuni’nin vaktiyle Alman zindanlarından kurtardığı Fransa Kralı Fransuva (François) şimdi de “ekmek” istiyor.

Elçiler, Kanuni’nin Fransa’ya vaktiyle yaptığı iyilikleri bir bir anlatıyorlar ve bir iyilik daha etmesini istiyorlar.

Bir yandan Almanya tarafından sıkıştırıldıklarını, Venedik ve İspanya yüzünden Akdeniz’e çıkıp ticaret yapamadıklarını, öte yandan da havaların kurak gitmesi yüzünden ekinlerin kuruduğunu ve büyük bir kıtlık olduğunu söyleyerek Padişah’tan ekmek istiyorlar.

Padişah lütfedip Fransız gemilerine Akdeniz’e çıkma izni veriyor:

“Gemilerinize Osmanlı sancağı çekerek Akdeniz’e çıkın, hele biri yan baksın!”

Hemen ardından, Fransız ticaret gemilerine saldırmanın Osmanlı’ya saldırmak anlamına geleceğini ilan ediyor.

Ancak bu sayede Fransız ticaret ve balıkçı gemileri Akdeniz’e çıkıp para kazanabiliyorlar.

Yani bir anlamda Fransız’ın kursağına “Osmanlı ekmeği” giriyor.

Devir, bu kez Kanuni ve Hürrem Sultan’ın oğulları Sultan II. Selim (Sarı Selim) devri…

Fransa Kralı Fransuva, 1553 başlarında ölmüş, yerine oğlu II. Henry kral olmuştur…

İstanbul sefiri d’Aramont’u, Osmanlı Devleti ile eskiden yapılmış koruma antlaşmasını yenilemesi için görevlendiriyor.

d’Aramont gerçekten de büyük çabalar harcıyor. Çünkü Fransa Kralı II. Henry, Almanya İmparatoru ve İspanya Kralı Şarlken’in (Charles Quint) tehdidi altında yaşıyor.

Osmanlı himayesini sağlayamaması halinde bir vakitler babasının düştüğü gibi bir esarete düşmekten korkuyor.

Fransız sefiri d’Aramont uzun yalvarışlar sonucunda Osmanlı himayesini koparmayı başarıyor. Yeni “Himaye Antlaşması” 01 Şubat 1553 yılında İstanbul’da imzalanıyor…

Antlaşma gereğince Osmanlı Devleti, Fransa’yı, başta Almanya olmak üzere tüm düşmanlarına karşı koruyacak, buna karşılık Fransa, gerek o zamana kadar biriken himaye borçlarını, gerekse ondan sonraki himayenin ilk taksidini ödeyecektir.

Bunun için Fransa’dan, toplam olarak üçyüz bin altın almamız gerekiyor.

Osmanlı Devleti’ni yönetenler, geçmiş ilişkilerinin ışığında, “Fransız sözü”nü pek güven verici bulmasalar gerek ki, üçyüz bin altını hemen istiyorlar. Fakat Fransız maliyesinin bu meblağı ödeyecek gücü yoktur.

Uzun görüşmeler sonunda, Fransa’nın İstanbul Sefir-i Kebiri d’Aramont, Kralının da tasvibiyle şöyle bir teklifte bulunuyor: “Anlaşıldı, bize güvenmiyorsunuz. O zaman donanmamızı size rehin verelim. Borcumuzu ödediğimizde iade edersiniz.”

Böylece Fransız donanması, Osmanlı Devleti’ne rehin veriliyor.

Bu tarihten birkaç ay sonra, Türk amirallerinin en büyüklerinden biri olan meşhur Turgut Reis, işte bu Fransız donanmasını da beraberine alarak Akdeniz’e yelken açıyor.

Amaç Fransız donanmasıyla birlikte bayrak gösterip Fransa’nın Osmanlı himayesi altında olduğunu ilan etmektir.

Müthiş bir tarihi mirasın üzerinde oturuyoruz. Geçmişimizde yaşananları bilmek, geleceği inşa etmek için gereken enerji ile buluşturur bizi…

En azından Avrupa karşısında düşürüldüğümüz kahrolasıca aşağılık duygumuzu yenmemize yardımcı olur. Zaten bugün olup biten her şeyin kökleri tarihtedir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *