Usta gazeteci Avni Özgürel, Derin Tarih Dergisinin Ağustos sayısında Mustafa Kemal’in Hilafeti kaldırmak zorunda kaldığını ve bugün Meclis Başkanının bu ünvanı kullanabileceğini söyledi.
Derin Tarih dergisinin Ağustos 2018 sayısında Olcay Can Kaplan usta gazeteci Avni Özgürel ile hilafet konulu bir röportaj gerçekleştirdi. “Mustafa Kemal Uluslararası Meşruiyet İçin Hilafeti Kaldırmak Mecburiyetinde Kaldı” diyen Özgürel, “Hilafet 14 asırlık bir kurum, Mustafa Kemal tarafından kaldırıldı. Bu ani kararın ardından İslâm dünyası nasıl bir tepki verdi?” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi:
“…Ankara’nın hilafet konusunda bir siyaseti var. Bunu Türkiye’ye gelen bir İslâm heyetiyle yapılan müzakerede Mustafa Kemal Paşa açıklıyor: ‘Bu, bugün için aldığımız karardır. Şayet günün birinde Müslüman ülkeler, hilafetin gerekli olduğunda ittifak ederse ve nasıl inşa edilmesi gerektiği üzerinde mutabık kalırlarsa yeniden ihya edebilir.’ Nitekim onun içindir ki bizdeki kanun zaten bir tümden yok ediş değildir. Hilafet, Millet Meclisi’nin manevî şahsiyetinde mündemiçtir denilmiştir. Esasında şu anda Türkiye Cumhuriyet’nin Meclis Başkanı Halife unvanını kullanabilir.”
Prof.Dr. Ali Seyyar imzası ile Mirat Haber’de ilgili haberin altına yapılan yorumda ise hilafetin var olan düzen içerisinde nasıl getirilebileceği tartışıldı. İşte o yorum:
HİLAFETİN YENİDEN İHYASI MEVSİMİNE GİRDİK Mİ?
Değerli okuyucularım;
Gazeteci Avni Özgürel’in yukarıdaki açıklamaları halifelik tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmıştır. İlk önce “Hilafet, Millet Meclisi’nin manevî şahsiyetinde mündemiçtir” sözün kaynağı olan ilgili kanuna bir göz atalım. 3 Mart 1924 tarih ve 431 sayılı “Hilafetin ilgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun”un birinci maddesi aynen şu şekildedir:
“Halife hal’edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır.”
Yani; Halife, vazifesinden uzaklaştırılmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyetin anlam ve kavramında aslında var olduğundan (içerdiğinden) hilafet makamı kaldırılmıştır. Buna göre hilafet makamının varlığına, yeni idare sistemi içinde zaten yer aldığı gerekçesiyle son verilmiştir. Buna bağlı olarak birçok tarihçimiz, ‘hilafetin TBMM’nin manevî şahsiyetinde gizlidir’ yorumu yapmaktadır.
Hakikaten Meclis Zabıt Ceridelerine baktığımızda gerçekten böyle bir anlam çıkartmak mümkündür: Nitekim Zonguldak mebusu Tunalı Hilmi Bey, “Hilâfetin ilgası deniliyor arkadaşlar. Ben, hilâfetin ilgasını kabul etmiyorum arkadaşlar. Hilâfet ilga edilmiyor. Hilâfetin makamı kaldırılıyor. Hâlbuki hilâfet mevcuttur arkadaşlar. İmamet de burada, hilâfet de burada.” Konya mebusu Şeyh Safvet Efendi de “…Hilâfetin mahiyeti aklen ve mantıken Büyük Millet Meclisinin şahsı mânevisinde tamamiyle tecelli etmiş oluyor. Şu halde Dini İslâm’ın kast eylemiş olduğu hilâfetin hakikati bu Meclisi Muazzamın şahsı mânevisinde tecelli etmekte…” ifadesini kullanmıştır.
Hilafetin doğrudan doğruya mülga olmadığına ve TBMM’de varlığını halen koruyup sürdürdüğüne göre Avni Özgürel de bir adım daha ileri giderek, TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın bu doğrultuda Halife unvanını kullanabileceğini iddia etmektedir. Teorik zeminde böyle mantıkî bir sonuca varmak mümkündür. Hatta ilk meclisin başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanı olduğu için, bugün halife unvanını kullanma hakkının icranın başı olan cumhurbaşkanına ait olduğu da söylenebilir. Ancak hilafet, sadece T.C. Devletini/Hükümetini ve(ya) TBMM’yi ilgilendiren bir konu olmaktan ziyade bütün İslâm dünyasını/ümmetini ilgilendiren bir meseledir. Dolayısıyla hilafetle ilgili bütün zihnî ve fiilî açılımların diğer İslâm ülkeleriyle birlikte yapılması kaçınılmazdır.
Dün İslâm dünyasından gelebilecek tepkileri önlemek adına henüz laiklik ilkesinin anayasada yer almadığı bir dönemde hilafet anlayışının Müslüman mebuslardan oluşan meclis/hükümet eliyle uygulandığı gerekçesiyle, geleneksel hilafet kurumu kanunla ortadan kaldırılabilmiştir. Bugün ise aynı hukukî gerekçelerle TBMM Başkanının veya daha doğrusu hükümetin başkanı olan Cumhurbaşkanının halife unvanını alma ve kullanma hakkını kendinde görmesi, T.C. anayasasında yer alan ve üzerine yemin edilen Atatürk İlke ve İnkılapları mucibince mümkün görünmemektedir. Kaldı ki reel ulusal ve uluslararası şartlar dikkate alındığında halifeliğe yönelik olarak tek taraflı olarak atılan adımlar, iç ve dış siyaseti sarsacaktır. Görüşü alınmayan müstakil İslâm ülkelerinden gelecek muhtemel tepkiler, İslâm coğrafyasında yeni fitne dalgalarına da yol açabilecektir.
Öyle ise dönemin şartlarına göre hilafeti biraz da izaha muhtaç muğlak ifadelerle kaldıran meclisimiz, değişen dünya dengelerini de dikkate alarak, ABD, Çin, Rusya ve AB gibi gayri-Müslüm süper güç ve siyasî-iktisadî birliklere karşı uluslararası arenada daha güçlü bir rol üstlenebilmek adına halifeliğin yeniden ihyası için, bir şeyler yapabilir mi? Kanaatimce bu konu üzerinde meclis veya hükümetimiz, diğer İslâm ülkeleriyle birlikte akıllı bir strateji belirleyemez ise, İslâm davası ile hiçbir ilgisi olmayan odaklar, suni ve siyasî yönden işlevsiz bir hilafet makamı oluşturmaya yönelik teşebbüslerde bulunarak, hakiki anlamda İslâm’a uygun güçlü bir hilafet sisteminin oluşumunun önüne geçebilir.
Nitekim geçmişte aslında bir iş adamı olan Besim Tibuk, bir proje olarak kurduğu Liberal Parti üzerinden Osmanoğulları Hanedanına mensup bir şahsın halife olması gerektiğini öne sürmüştür. Bu halifeye Vatikan vari bir turistik misyonla İstanbul’da bir Saray tahsis edilmeliymiş. Böylece gerçek dincilerin ve yobazların sonunu getirmek mümkün olurmuş (Sabah Gazetesi; 27.07.1992). O halde hilafet ile ilgili maksat dışı ve art niyetli teşebbüsleri akamet uğratmak için, samimî ve şuurlu Müslüman âlim ve yöneticilerin, bütün ümmetin hayrına olabilecek adımlar atmaları kaçınılmaz olmuştur.
Hilafetin Yeniden İhyası İçin Neler Yapılabilir?
– Hilafeti manen deruhte eden TBMM Başkanı, İslâm dünyasına yeniden bir hilafetin kazandırılmasına yönelik küresel çapta bir talebin olup olmadığının tespitine yönelik olarak hükümetin Başkanı olan Cumhurbaşkanından İslâm İşbirliği Teşkilatına mensup üye ülkelerin tarihî zaruretin ve devamlılığın bir yansıması olarak son hilafet merkezi olan İstanbul’da HİLAFET ŞURASI’na davet edilmesini isteyebilir.
– Üye Devletler, HİLAFET ŞURASI’na katılacak azaları, ilmî, dinî, siyasî, ahlâkî yönden temsil kabiliyeti olan şahsiyetlerden seçmelidir. HİLAFET ŞURASI’na Osmanlı Hanedanına mensup üyeler de katılabilmelidir. HİLAFET ŞURASI’nın yönetim kurulu üyeleri, azalar tarafından oy çokluğu ile seçilmelidir.
– HİLAFET ŞURASI’nın görevi, hilafet sisteminin özelliklerini ve işleyişini tespit etmek, halifenin kimlerden olabileceği ve seçimine yönelik temel esasları ortaya koymak ve İslâm ülkeleri üzerindeki siyasî/idarî rolünü belirlemek olmalıdır.
– HİLAFET ŞURASI’nda müzakereler sonucunda ittifakla alınan kararlar, İslâm İşbirliği Teşkilatı tarafından onaylanmalı ve üye devletlerin meclisinde kabul gördükten sonra yürürlüğe girebilmesi için, gerektiğinde milli anayasalar hilafet sistemine göre revize edilmelidir.
– Bu merhaleden sonra resmî/hukukî bir nitelik taşıyacak olan HİLAFET ŞURASI, bütün Müslümanları temsil edebilecek halifeyi/hilafet konseyini seçme yetkisine sahip olmalıdır. Değişik İslâm ülkelerinden oluşan hilafet konseyi üyeleri, Halife tarafından belirlenmelidir. Halife, dönüşümlü olarak her beş yıllığına bir İslâm ülkesinden seçilmelidir. Halife, İslâm toplumlarının müşterek menfaatine yönelik olarak alacağı kararlarını genel anlamda şura üyeleri, dar anlamda ise oluşturacağı hilafet konseyi üyelerinin görüşleri doğrultusunda almalıdır. Halifenin kararları, bütün İslâm ülkeleri için, bağlayıcı olmalıdır.
Ezcümle;
Hilafet meselesi, geçmişe ait bir mesele olmaktan çok günümüz İslâm dünyasını birleştirebilecek güçte olan, ümmeti emperyalist zulme karşı koruyan ve küresel platformda İslâm ülkelerini güçlü kılacak olan dinî ve siyasî bir kurumdur. Genel hatlarıyla özetle sunduğumuz bu önerilerimiz, tashih edilebilir ve(ya) detaylarına kadar geliştirilebilir. Yeter ki hilafetin yeniden ihyası mevsiminin ve zaruretinin geldiği idrak ve şuuruna varalım. Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *