Srebrenitsa’da baharlar gelip geçerken, insanlar iki bahar üst üste sıra dışı bir şeyi fark etti. Toprakta o zamana kadar hiç görmedikleri bir çiçek vardı: Artemisia vulgaris. Beraberinde mavi bir kelebek de geliyordu…
Srebrenitsa ilk olarak açlıkla sınandı. Şehre özellikle tuz ve şeker sokulmuyor, halkın güçsüz kalmasına gayret ediliyordu. Kent bir toplama kampına dönüşmüştü.
Burada yaşayanlar kendilerini korumak için Birleşmiş Milletler tarafından el konulan silahlarını isteseler de, silahlar güvenlik gerekçesiyle verilmedi.
Sırp devlet Başkanı Radovan Karadziç’in emriyle, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerlerinin kente olan tacizleri sıklaşınca insanlar silahlarının geri verilmesi için bir başvuru daha yaptı.
Kampın Hollandalı Komutanı Thom Karremans bu isteği geri çevirdi. Kent üzerinde iki F16 uçarak, “uyarı” yaptı.
Srebrenitsa, Mart 1995’ten itibaren giderek daralan çemberin ortasında hayatta kalma mücadelesi verirken Temmuz 1995’te Sırp ordusu, “Krivaya 95 Harekatı”nın bir parçası olarak şehri işgal etti.
Birleşmiş Milletler adına bölgede görev yapan Hollanda güçleri, bunun bir soykırımın habercisi olduğunu kabul etmedi, bölgeyi içindeki 25 bin mülteciyle beraber Sırplara teslim etti.
Olay işgalden ibaret değildi, hemen ardından katliama dönüştü. Srebrenitsa kırsalında 1000 kişiyi esir alan grup, Ratko Mladiç’in emriyle esirleri öldürmeye başladı. Daha sonra kimlik tespiti yapılmaması için cesetler askerler tarafından parçalandı, krematoryumlarda yakıldı ve toplu mezarlara gömüldü.
Ratko Mladiç komutasındaki Sırp Cumhuriyeti ordusu 8 bin 372 insanı öldürdü. Soykırıma uğrayanların naaşları farklı farklı yerlerde gömüldü, bugüne kadar bulunarak toprağa verilenlerin sayısı 6 bin 241.
Artemisia Vulgaris
Katliamda hayatını kaybedenlerin yeri tespit edilemiyordu. Yakınlarını kaybedenler en azından bir işarete, bir kemiğe kavuşmak için yıllarını harcamıştı. Aileler, gidemedikleri mezarında dua edemedikleri cenazelerin yasını tutuyordu. Baharlar gelip geçerken, insanlar iki bahar üst üste sıra dışı bir şeyi fark etti. Toprakta o zamana kadar hiç görmedikleri bir çiçek vardı: Artemisia vulgaris.
Çiçek yalnızca belli bölgelerde çıkıyor, çıktığı her yerde de ateşe koşan pervane gibi beraberinde mavi bir kelebek de geliyordu. Yeşille mavinin bu sıra dışı buluşmasına şaşıranlar bir süre sonra bunu garipseyip, “Neden şimdi?” sorusunu sorunca, bambaşka bir gerçekle ortaya çıktı.
Katliamın ardından savaş suçunun önünü almak için cenazeleri farklı farklı yerlere dağıtan, parçalayan, derin kazılan mezarlara koyan ve üzerini bölgenin bitki dokusuna uygun yeşillendiren Sırplar, bir şeyi hesaba katmamıştı: Toprağa karışan bedenlerin değiştirdiği bitki örtüsü. Minerallerle beslenen artemisia, onun özüne koşan mavi kelebek, binlerce ölümün tek tanığı oldu.
Onlar sayesinde aileler, öldüğünü ispatlayamadıkları çocuklarına, eşlerine, akrabalarına kavuşuyordu. Sessizce öldürülüp sessizce toprağa verilen cenazeler, yine ancak toprak eliyle “buradayız” dedi. Mavi kelebeklerin ve artemisianın peşinden 300 toplu mezar, 3 bin 730 ceset bulundu. Cenazeler çıkarıldı, teşhis edildi, yıllar sonra ailelerin nezaretinde yeniden toprağa kavuştu. Çıkan cenazeler, Uluslararası Savaş Mahkemeleri’nde delil sayıldı. Sessizce ölenlerin ahlarına güvenmek gerek. Hak, onlara da kendilerini hatırlatmaları için bir vesile kılıyor.
(Ayça Örer/Gerçek Hayat)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *