Meteorolojiden yapılan uyarılar doğrultusunda –özellikle araç sahipleri- ciddi önlemler aldı. Kendimize sormamız gereken şu; Yüce Mevla’mızın uyarıları için aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz?
Eşyalarımızı koruyoruz, ya imanımızı?
Hepimizin bildiği gibi İstanbul’da geçen sene çok şiddetli bir dolu yağışı yaşandı. Buna bağlı olarak pek çok insan ölümle burun buruna geldi, hayvanlar telef oldu, bitkiler zarar ve araçlar da hasar gördü. Dolu yağışından sonra en çok konuşulan konu; kaportacılarda oluşan araç kuyruklarıydı. Günlerce tadilatı beklenen araçların bazıları tamir edildi bazıları ise perte çıktı.
Merve ÖZERKİN
Bu yıl meteorolojiden yapılan uyarılar doğrultusunda –özellikle araç sahipleri- ciddi önlemler aldı. Kimisi arabasını kapalı otoparklara bırakarak kimisi de halı, kilim vs. ile örterek sakladı.
Ee Merve, başlıkta iman demişsin konu ile ne ilgisi var diyeceksiniz, şöyle izah edeyim efendim; Meteoroloji çıkıyor bir açıklama yapıyor ve hepimiz önlemlerimizi güzelce alıyoruz. Canımızı, malımızı, sevdiklerimizi dolu yağışından, fırtınadan korumak için elimizden geleni yapıyoruz.
Peki ya hepimizi bekleyen sonsuz dünyamız (ahiretimiz) için Yaratıcımızın uyarılarını/ikazlarını ne kadar dinliyoruz? Dinliyorsak ne kadar uyguluyoruz? Fırtına gelebilir, yağmur, dolu yağabilir hatta biz bundan zarar bile görebiliriz. Bunu biliyoruz ve yapmamız gerekenleri oturup yalnızca haberlerde dinlemek yerine kalkıyoruz, harekete geçiyoruz ve önlem alıyoruz. Kendimize sormamız gereken şu; Yüce Mevla’mızın uyarıları için aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz?
Meteorolojinin günlerdir yaptığı uyarıları gördüğümde benim aklıma Kur’ân’dan bazı ayetler geldi. Mesela Kâria Sûresi ile hemhal oldum.
“El-Kâria! (Dehşetiyle kalplere çarpacak o kıyamet)” dediği ve devamında, “Nedir o kâria? Ne bildirdi sana, nedir o kıyamet? O gün insanlar, çırpınıp yayılan kelebekler gibi olacak, dağlar da atılmış renkli yünler gibi…” dediği o gün için ne kadar hazırız? Okuduğumuzda içimizi titretmedi mi? Şahsen ben büyük bir korkuya kapıldım. Devamında, “İşte o vakit, kimin tartıları (iyilikleri) ağır gelmişse artık o hoşnut olunan bir hayattadır. Fakat kimin de tartıları (iyilikleri) hafif gelmişse artık onun yeri Hâviye’dir. Bildin mi Hâviye nedir? O, kızgın bir ateştir.” (Kâria 1-11)
Rabbim hepimizi kızgın ateşten muhafaza eylesin. Sonsuzluğa açılacak olan sona doğru her gün biraz daha yaklaşıyoruz. Umutsuzluk elbette şeytandandır. Umutsuzluğa düşmeden bizi sonsuzluğa hazırlayacak olan ibadetlerimiz için ayağa kaldıracak olan bu âyetlere muhtacız.
Bizler uyarı niteliğinde, korkutucu olduğunu düşündüğümüz bu gibi âyetleri okumak/duymak pek istemeyiz. Düşünelim ki yeni yürümeyi öğrenmiş evladımız, gürül gürül yanan ateşe doğru yürüyor, bir adım atsa tam ortasına düşecek! Tam o anda nasıl tepki veririz? Hepimiz, eğer bir adım daha atar da ateşin ortasına düşerse, yanacağını biliriz. Can havliyle seslenerek durdurmaya çalışırız. O an amacımız, onu korkutmak mıdır yoksa korumak mıdır?
Rabbimiz bu gibi âyetlerinde yaklaşmakta olan tehlikeleri haber vererek, bizleri RAHMAN isminin bir tecellisi olarak korumak istemektedir. Elbette bileceğiz, öğreneceğiz ve hazırlıklarımızı o doğrultuda yapacağız. Asıl mesele imanımız… Ne kadar sağlam duruyor yüreklerimizde? Ne derece koruyup kolluyoruz onu? Çok kıymet verdiğimiz arabamızı halılarla örterek, doludan muhafaza etmeye çalıştığımız gibi bizleri İslâm’dan uzak tutan iç ve dış tehditlere karşı Rabbimizin âyetleri ile kendimizi manevî yönden muhafaza etmeye çalışıyor muyuz?
Başımıza kötü bir iş geldiğinde bu da Allah’tandır diyerek yeniden yerimizden doğruluyor ve daha iyisi ve öncelikle O’nun rızası için çalışabiliyor muyuz? Bir sevinç yaşadığımızda onun da Allah’tan olduğuna inanarak, şükrünü yeterince eda edebiliyor muyuz?
Haydi… Arabalarımıza gelebilecek zarardan ötürü aldığımız maddî önlemler, bize ders olsun ve şimdiden ahirette uğrayabileceğimiz zarara karşı manevî önlemlerimizi alalım. Kısacası, dünyaya ve dünya nimetlerine ehemmiyet verdiğimiz kadar ahiretimizi de önemsemeliyiz. Dünya ahiret dengesini koruyabildiğimiz sürece, kendinizi bahtiyarlardan sayabilirsiniz. Bu hususta Peygamberimiz (sav) ne güzel buyurmuş: “Hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyeninizdir.” (Ramuz el-Ehadis: 363)
(Mirat Haber)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *