Dini bayramlar bir seremoni değildir!

Dini bayramlar bir seremoni değildir!

Dini bayramlar folklorik bir kültür mirası da değildir. Zaten dini bayramları milli ve diğer bayramlardan ayıran en önemli özellik de budur.

Latif Erdoğan, Yeni Akit’te yazdı:

Bizim Bayramımız

Sabrın her türlüsünün temrinlerini yaptığımız bu günlerde kazandıklarımız bizi senenin diğer ay ve günlerine aynı şuur, aynı kabullerle taşıyabilirse ne mutlu bizlere! Gerçekten bugün bayramdır.

Kafilenin yolu bir vadiye düşer. Vakit gecedir. Yolculardan bazıları, ayaklarına bazı sert cisimlerin takıldığını fark eder. Kimisi çakıl taşı sanıp ilgilenmez. Kimisi gün ağarınca ne olduğunu anlarım, diyerek cebine birkaçını koyar. Kimisi daha da istekli davranıp heybeleri doldurur.

Gün ağardığında herkes pişmandır. Hiç almayanlar niçin almadıklarına, az alanlar niçin az aldıklarına, fazla alanlar niçin daha fazla almadıklarına pişmandır. Çünkü ayaklara takılan bu sert cisimler aslında paha biçilmez cevherlerdir, kıymetli taşlardır…

Üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan aylarının bütün günleri ve özellikle geceleri aslında böylesi kıymetli varidatın sökün edip üzerimize üşüştüğü anlar, vakitler değil mi? Bugün bayram. Hepimiz pişmanız, hepimiz pişman olmalıyız. Bu günleri, bu vakitleri sıradan günler, sıradan vakitler gibi hiç değerlendirmeden geçirenler, az değerlendirenler, daha fazla değerlendirebilecekken değerlendiremeyenler hepimiz pişmanız, pişman olmalıyız. Zaten pişman olma gibi bir hayat belirtisine de sahip değilsek, manevi yönümüz itibariyle gaflet sarmalına yenik düşmüş ölülerden ibaretiz, demektir.

Sabrın her türlüsünün temrinlerini yaptığımız bu günlerde kazandıklarımız bizi senenin diğer ay ve günlerine aynı şuur, aynı kabullerle taşıyabilirse ne mutlu bizlere! Gerçekten bugün bayramdır.

Günahlara karşı sabır, musibetlere karşı sabır, Allah’ın bütün buyruklarına teslimiyet anlamında itaat üzerine sabır yoğunlaşmalarımızı, yılın diğer ay ve günlerine firesiz aktarabilirsek kendimizi bahtiyar kabul edebiliriz. O zaman, ne mutlu bizlere ki, bu vesile ile bayramı da hak etmiş sayılırız. Bu bağlamda bayram, geçen yılın bilançosu olmuş olur; sadece üç ayların ya da sadece Ramazan ayının değil.

Yaşıyorsak, fırsatımız da var demektir. Gelecek yılın bayramını hak etmiş olmanın niyet ve kararını şimdiden belirleyelim, derim.

Ve bir hatırlatma yapayım isterim: Üç aylarda ve özellikle Ramazan ayında nefsimizi mahrum ettiğimiz istek ve heveslerin intikamını almak istercesine yapılacak her yanlış, gerçekleşecek her davranış, aslında bizi bayramdan da uzaklaştıracak olan yanlışlar ve davranışlardır. Bu tür yanlışlarla, bu tür maksattan uzaklaştırıcı davranışlarla “bayram kutladığını” sanmak ise harmanı yele vermek kabilinden büyük bir aldanış, büyük bir kayıptır.

Dini bayramlar bir seremoni değildir. Dini bayramlar folklorik bir kültür mirası da değildir. Zaten dini bayramları milli ve diğer bayramlardan ayıran en önemli özellik de budur. Dini bayramlar enfüsten başlar, sonra afaka dağılır. İçimizde biriktirdiğimiz bütün değerleri bayramda dışa taşırız. Bayram, maddi- manevi kazanımların bir bakıma infakı, paylaşımıdır. Diğer bayramlar ise afakta başlar sonra bizim içimizi, bizim psikolojimizi de etkiler. Bu etkilerin bütünüyle pozitif olacağını ise hiç kimse garanti edemez. Dini bayramların iç-dış etkisi ise tamamen ve daima pozitiftir.

Dini bayramların içtimai hayata taşınmasının tatil olarak sonuçlanması da yine yanılgı ve yanlışlardan birisidir. Bayramlar, birliktelikleri daha büyük ölçekli katılımlarla taçlandırmak, kulluk şuurunun içtimai hayatı dengeleyen yanlarını daha bir öne çıkarmak için vardır. Bu tür tatil ise bir yalnızlaşma arzusudur, toplumdan uzaklaşma ameliyesidir; bir ihtiyaç olmaktan çok bir kaçıştır. Hayır, sadece kaçış da değil aynı zamanda bir kopuştur. Toplumdan bir kopuştur, toplumu bir arada tutan değerlerden bir kopuştur. “Ben”i “biz” yapan ortak paydalardan bir kopuştur.

Ne diyordu Simyacı’daki bilge, bilgeliğin ne olduğunu soran gence? Bilgelik, sarayı gezmek; fakat kaşıktaki yağı da dökmemektir. Dikkatini sadece kaşıktaki yağı dökmemeye sarf edersen sarayı gezmiş, sarayı görmüş olamazsın. Bakışlarını sadece sarayı tanımaya yoğunlaştırırsan, bu sefer de kaşıktaki yağı dökersin.

Hayatı anlama ve anlamlandırmada, dünya-ahret dengesini gözetme, gözetleme de öyledir. İkisini de kendi kıymet ve değerleri ölçüsünde hayatımıza dahil etmek durumundayız. Her ihmal bu anlamda arıza demektir. Bir de biz, bu dengeli hayatı bütün bir ömür boyu sürdürmek durumundayız. Boşa giden günlerin, içini ulvi değerlerle dolduramadığımız vakitlerin telafisi de imkânsızdır.

Tanpınar, ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında, diyor. Söz konusu bayram olunca herhalde büsbütün zamanın içinde olmamız gerekiyor. Bu temenni ile bayramınızı tebrik ediyorum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *