Elindeki taşı neden attığını bilmeyen bir çocuk, attığı sloganın ne olduğunun farkında olmayan bir genç, uzun ve hararetli tartışmalar sonucu dostluklarını kaybeden bir insan. Tüm bunlar aslında birer sonuç…
Siyasi bilinç eksikliğinin nedenleri ve sonuçları üzerine kafa yoran Cuma Obuz, Hilal Haber için geçtiğimiz ay kaleme aldığı bir yazısında ilkesel duruşun doğru siyasi bilincin sonucu olduğunu vurguluyor. Obuz, “Bilgisi elde edilen siyaset kavramının doğal süreçte insan kazandırdığı en önemli şey ise ilkesel duruş olacaktır. Bu duruşun üzerine bina edilen her eylem, her slogan ve her fikir siyasi bilincin bir sonucu olacaktır” diyor. Şöyle yazıyor Cuma Obuz:
Yüzyılımız siyasi olayların çok hızlı ve tansiyonu yüksek şekilde yaşandığı bir dönem. Dünya siyasi tarihinin belki de en gergin dönemi olan İkinci Dünya Savaşı süreci ile çok benzer yönleri olan zamanlardan geçiyoruz.
Bu gergin siyasi olayların coğrafyaya göre farklı yansımaları olması kaçınılmaz. Zira Mezopotamya veya Ortadoğu ülkelerinde gergin siyasi ortam savaş ve ondan doğan sonuçları ortaya çıkarıyor. Avrupa’da ekonomik kriz, Afrika’da açlık ve süper güç olarak nitelenen ülkelerde ise toplumsal çalkantılar veya sonuçları bir hayli şaşırtıcı olan seçim süreçleri olarak ortaya çıkıyor.
Elbette bu genellemenin dışında kalan toplumlar veya ülkeler de mevcuttur fakat genel görüntüde gergin siyasi ortamın doğurduğu sonuçların direkt olarak etkilediği toplumlar ön plana çıkıyor.
Toplumsal birçok olgunun siyaset ile doğrudan veya dolaylı ilişkisi olduğunu göz önüne almadan doğru çıkarımlar yapmak mümkün değil. Ekonomi, hukuk, insan hakları, teknolojik gelişmeler, sağlık, kültür-sanat hatta spor kavramı bile siyasetin etkisine göre şekilleniyor. Bu durum belki insanlık tarihi boyunca var olan bir durum olabilir. Fakat yüzyılımız bu etki alanının en yüksek olduğu dönem olarak karşımıza çıkıyor.
Bu durumun başat nedeni ise bana göre medya…
Artık toplumların sahip olduğu en önemli şey bilgi… İnsanların bilgiye ulaşması kolaylaştıkça siyasetin etki alanı da arttı diyebiliriz. Toplumsal birçok olayın veya savaşların bu kadar hızlı büyümesi veya yayılmasını başka bir şekilde açıklamak mümkün gözükmüyor. Siyasi konuların toplum önünde tartışılması, siyasi figürlerin ve isimlerin hayatlarının bu derece mercek altında olması ister istemez önce bireysel zihinlerin sonra da toplumsal hafızanın siyasi olarak şekillenmesine neden oluyor. Siyasi bilincin oturmadığı toplumlarda bu durum çatışmalar ile sonuçlanırken siyasi bilinci oturmuş olan toplumlarda ise daha soğuk kanlı bir tavır ortaya çıkıyor.
Medyanın adeta bir silah gibi kullanıldığı bir çağda yaşayan insan profili de medyatik söylemlere maruz kalan zihin yapısına sahip… Bu söylemlerin topluma direkt olarak ulaşması temelinde ilkelerin olmadığı siyasi propagandaların ana sebebi.
Elindeki taşı neden attığını bilmeyen bir çocuk, attığı sloganın ne olduğunun farkında olmayan bir genç, uzun ve hararetli tartışmalar sonucu dostluklarını kaybeden bir insan…
Tüm bunlar aslında birer sonuç… Nedenlerinin sorgulanması ve kurutulması gereken sonuçlar bunlar. Zira siyasi bilinç oluşturmak için öncelikle onun gerçek bilgisine ulaşmak gerekir. Bu bilginin ana kaynağının medya olmadığı kesin. Bilgisi elde edilen siyaset kavramının doğal süreçte insana kazandırdığı en önemli şey ise ilkesel duruş olacaktır. Bu duruşun üzerine bina edilen her eylem, her slogan ve her fikir siyasi bilincin bir sonucu olacaktır ve barış temelli söylemleri beraberinde getirecektir. Bir arada yaşama kültürünün oluşmasında bu siyasi bilincin hayati önemi bulunuyor.
Tüm bunlar göz önüne alınarak içinde yaşadığımız toplumu mercek altına alırsak o toplumun reel durumunu görebilir ve elde ettiğimiz reel bilgiler ile toplumsal sorunları çözebiliriz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *