Neoconların artan etkisi ve Suriye saldırısı

Neoconların artan etkisi ve Suriye saldırısı

Şu anda bir dünya savaşının yolda olduğu gibi korku salan aceleci bir yoruma gerek yok. Ama atılan füzelerin fazla kayba yol açmamasına bakarak yaşadığımız süreci basit bir tiyatro olarak değerlendirmek çok eksik kalır.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof.Dr. İlhan Uzgel, gittikçe ABD’de yönetimde etkilerini daha da artıran Neocon’ları konu aldı Gazeteduvar’da geçtiğimiz günlerde yayınlanan yazısında.

Uzgel, yazısının ilk bölümünde, ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsünün Suriye operasyonunun sahadaki dengeleri değiştirmeye yönelik bir girişim olmadığını belirtiyor ve eğer öyle olsaydı farklı hedefler seçilirdi, burada amaç ABD’nin yanına müttefiklerini alarak ve istediği an bahane üreterek kuvvet kullanabileceğini göstermesiydi notunu düşüyor.

Yazısının Neocon’larla ilgili bölümünde ise İlhan Uzgel, “Eğer Trump kendi ekibiyle devam edebilseydi, Amerikan siyasal sisteminde Neocon’lar Nixon’dan bu yana ilk defa Cumhuriyetçi bir yönetimde bulunamayacaklardı. Ama sakin ve ısrarlı bir çabayla bu ihtimali önleyebildiler, ipleri ellerine aldılar ve dış politikayı dönüştürmeye başladılar” diyor ve şöyle devam ediyor:

SURİYE’Yİ VURMANIN ANLAMI

Neocon’lar 1980’lerden beri ABD’nin küresel üstünlüğünün askeri araçlarla sağlanması gerektiğini savunuyorlar. Demokrat çizgide görülen ve insani boyutun öne çıkarıldığı liberal müdahalecilikten farklı olarak, gücü yettiğine doğrudan işgal, yetmediğine de sertlik yanlısı bir politikayı savunan isim ve kuruluşlardan oluşuyorlar. Arkalarında ise özellikle American Enterprice Institute ve son dönemde daha etkili hale gelen Foundation for the Defence of Democracy gibi düşünce kuruluşlarını fonlayan askeri-endüstriyel kompleks bulunuyor.

Çin’in iktisaden yükseldiği, Rusya’nın Doğu Avrupa, Karadeniz, Kafkasya ve Akdeniz’de nüfuz alanları elde ettiği, İran’ın ise Ortadoğu’da etki alanını genişlettiği bir tarihsel dönemeçte Neocon’lar Trump’ı çevreleyerek ve baskı altına alarak, Amerikan hegemonyasını diplomatik izolasyon, yaptırım, toplumsal hareketler ve askeri güç gibi zor araçlarıyla güçlendirme misyonunu üstlendiler. Neocon’lar zaten Obama döneminde, ABD’nin dünyadaki etkisini yitirmeye başladığını, İran ve Rusya’ya gereğinden fazla ödün verildiğini savunuyorlardı. Trump’ın buna çare olarak önerdiği politika ise içe kapanarak ABD’nin gücünü artırmaktı. Neocon’ların tercihi ise tersine daha fazla müdahele ve askeri araçları kullanmaktı. Bu noktada, kendi denetimindeki bir Trump yönetimi Neocon’lar için çok elverişli oldu. Böylece Neocon’lar Kudüs’ün başkent kabul edilmesi gibi bir politika değişikliğini kabul ettirerek kendi gündemlerini uygularken, Amerikan sistemine de İran, Rusya ve Çin’e karşı sertleşerek, ABD hegemonyasını güçlendirme stratejisini sundular. Böyle bir siyasal dönüşümün başlangıç noktası olarak ise Suriye’den daha iyi bir yer bulunamazdı. Suriye uzun süredir ABD hegemonyasını zayıflığını temsil etmeye başlamış, bir yanda Esad, öte yanda Hizbullah ve İran ile Rusya’nın “karşı hegemonik” koalisyonun operasyonel merkezi olarak anılır olmuştu.

YENİ BİR ÇOK TARAFLILIK

2003’te Neocon’lar Irak’a saldırırken, İngiltere ABD’nin yanında yer aldı ama eski Doğu Bloku ülkeleri dışında Avrupalı müttefikleri işgale destek vermediler. Şu anda Suriye, İran ve Rusya üçlüsüne karşı ABD İngiltere, Fransa, Almanya gibi müttefiklerini mobilize edebilmiş, gönüllü bir çok taraflılık yaratabilmiş durumda. 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana ABD ilk kez İngiltere ve Fransa ile birlikte ortak bir askeri harekat düzenledi, Almanya ise hava operasyonuna katılmasa da bir savaş gemisini Amerika’nın Akdeniz filosuna dahil etti. Bundan sonraki süreçte artık mücadele ABD ile Rusya arasında değil, ABD öncülüğündeki Batı ile Rusya arasında olacak. Gerek ajan krizi, gerekse Suriye’nin vurulması Batı bloğunun içini yeniden düzenledi ve safları belirlemeye yaradı.

ABD Batı’da İngiltere, Fransa, Almanya, Ortadoğu’da ise Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail bloğunu kurarak yeni bir çok taraflılık stratejisini uygulamaya koydu ve bundan sonra gelecek muhtemel yeni hamlelerle İran ve Rusya’nın bölgedeki etkisini geriletmeye yönelecek. Yaptırım gibi önlemleri de içeren bu strateji yalnızca Ortadoğu’yla sınırlı kalmayacak. Halihazırda Ukrayna’ya silah satışına başladı ABD, İran ile Rusya’ya bir “Kafkasya seddi” çekmeye başladı, bu amaçla Gürcistan ve Ermenistan ile askeri bağlar güçlendirilmeye başlandı. Bundan sonra Doğu Avrupa, Kafkasya ve Ortadoğu/Akdeniz’de Rusya’nın çevrelenmesi siyaseti ağırlık kazanacak.

Şu anda bir dünya savaşının yolda olduğu gibi korku salan aceleci bir yoruma gerek yok. Ama atılan füzelerin fazla kayba yol açmamasına bakarak yaşadığımız süreci basit bir tiyatro olarak değerlendirmek çok eksik kalır. Suriye’nin Batılı üçlü tarafından bombalanması, sahadaki dengeleri değiştirmeye yönelik bir girişim değildi, öyle olsaydı farklı hedefler seçilirdi. Burada amaç ABD’nin yanına müttefiklerini alarak ve istediği an bahane üreterek kuvvet kullanabileceğini göstermesiydi. Bu yüzden son askeri operasyon, küresel sistemin gidişatında yeni bir eşik olma niteliği taşıyor. Şu anda ABD de Rusya ile sıcak bir çatışma istemiyor ama Rusya Çin ve İran ile arasına mesafe koyma, Suriye’de 2011 öncesine dönme, Akdeniz’de fazla faal olmama gibi konularda geri çekilmezse küresel gerilim daha da artacak. Bu noktada Neocon’ların kontrolü ele almaları bütün bunların nedeni olmaktan çok bir gösterge olarak dikkat çekici ve önem taşıyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *