Malcolm X’i bütün dünya Müslümanları için önemli kılan bir vasfı, çağdaş dönemde İslam’ın dönüştürücü gücünü gösteren örneklerden biri olmasıdır. O, tabiri caizse ‘bataklıkta’ yaşarken, kısa bir süre içerisinde ‘temizlenenlerden’ olabilmiştir.
M.Kürşad Atalar
Malcolm X, tipik manada bir ‘hareket adamı’dır ve hak mücadelesi veren bütün toplumsal hareketlerin ilham kaynağı olmuştur. Ancak onun bir başka özelliği daha vardır ki, bizim için asıl önemli olan da budur: O, Amerika’daki siyahî Müslümanların düşünce ve pratiğinin ‘İslamileşmesi’ yönünde önemli katkıları olmuş bir öncüdür. Onun tavizsiz kişiliği, kararlı mücadelesi ve ömrünün sonunda hakikati bulmuş olması, siyahî Müslümanlar için önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Tabiri caizse, Malcolm, Amerikalı siyahî Müslümanlar için bir ‘rol model’ olmuştur.
Fakat özellikle de Hollywood film endüstrisi, 1980’li ve 1990’lı yıllarda onunla ilgili olarak başka bir ‘imaj’ oluşturmaya ve onu bir ‘insan hakları savunucusu’ olarak lanse etmeye çalışmıştır ki, bu onun yaşam hikâyesinin ve amaçlarının çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Malcolm, haksızlıklara karşı çıkan ve bunu gücünün yettiğince düzeltmeye çalışan bir siyahî liderdir. O, bunu insani bir görev olarak ve bildiği yöntemle yapmaya çalışmıştır. İslami bilgisi derinlikli değildir ama bildiğinin samimi pratisyenidir. Bilgisi arttıkça ve sahihleştikçe, pratiği de o oranda düzelmektedir. Ve o şehadetinden önceki yılda yaşamış olduğu dönüşümle Amerika’daki Müslümanların sahih İslami değerlere uygun bir tercihi gündemleştirebileceklerini göstermiştir. O, bunun canlı tanıklığını yapmış ve Dar’ul-Beka’ya öylece gitmiştir.
Dolayısıyla, Malcolm’un örnekliği, Amerika’daki siyahî Müslümanlar için büyük bir ‘fırsat’tır. Bu fırsatın gereğince değerlendirilip-değerlendirilmediği ayrı bir tartışma konusudur ama bu ‘örneklik’ artık Amerikalı Müslümanların önünde durmaktadır. Amerika kıtasındaki siyahîler, artık mücadelelerinin gerekçesini ayrımcılığa ve ırkçılığa dayandıramazlar. Zira bunun yanlışlığı, onun tanıklığında ispatlanmıştır. İslam Ulusu yahut başka örgütler hâlâ benzeri fikirleri savunabilirler ve kitleleri etrafına toplamaya devam edebilirler. Fakat bu, esasta bir şey değiştirmez. Hakk tebeyyün edince Batıla zail olmaktan başka yol kalmaz. Zira “akıllarını kullananlar” artık ‘yolu bulmuşlardır.’
Malcolm’un bir başka önemli özelliği de, ‘devr-i hayatımızın tipik vasfı’nı anlamamıza yarayan sembol isimlerden biri olmasıdır. Bizim yaşadığımız dönem, ‘uyanış’ (yahut ‘fetret’) dönemidir ve bu dönemlerde doğru ile yanlış birbirine karışmış bir halde bulunur. Yapılar, cemaatler, gruplar vardır ve bunlar, ‘yetkin’ olmayan düşüncelerle bir takım amaçları gerçekleştirmeye çalışırlar. Düşünen kafalar, bu yapıların içerisine girer ve kısa sürede çalışkanlıkları ve samimiyetleri ile sivrilirler. Ancak bir süre sonra, “devr-i hayatımızın tipik vasfı” kendini gösterir ve düşünen kafalar, bu yapıların eğriliklerine, yanlışlarına tahammül edemezler. Düzeltmeye çalışırlar, fakat genellikle de başarılı olamazlar. Onlar için tek çare, “hakka şahitlik ederek” bağlı bulundukları yapılardan ayrılmaktır. Bunu, kendilerinden fedakârlıkta bulunarak, sırf Hakkın hatırına yaparlar. Yirminci yüzyılda bunun örnekleri çoktur. Sembol isimlerden Kutub Müslüman Kardeşler’den, Şeriati geleneksel Şia düşüncesinden, Özkan Hizbu’t-Tahrir’den, Mevdudi geleneksel ulema çevrelerinden hep benzer gerekçelerle ayrılmıştır. Malcolm X de İslam Ulusu örgütünü aynı nedenle terk etmiştir. Peki, bu neyi göstermektedir? Kanımca devr-i hayatımızın iki özelliği olduğunu göstermektedir. İlki, düşünce düzeyimizin düşük olduğu (ve bu yüzden yapıların sorunlu olduğu), ikincisi ise bu olumsuzluklara rağmen içimizden ‘düşünen kafalar’ın çıkabildiğidir. Bizler ‘uyanış’ döneminde yüzyılların tortularını üzerimizden atmaya ve arınmaya çalışıyoruz ve bu zorlu bir süreçtir. Geleneğin etkisini kırmak ve yeni bir gelenek oluşturmak zordur. Birçok kavramın çağın sorunlarına çözüm içerecek şekilde izahı ve açımlanması gerekmektedir. Bu, yüksek düzeyli bilgiye ihtiyaç duyar. Bu da Kur’anî manada ‘alimler’imizin olmasını gerektirir ki, bütün bunlar beşeri süreçlerdir ve zaman alıcıdır. Ancak süreç bir biçimde ilerlemektedir ve ilim düzeyimiz yavaş da olsa yükselmektedir. Sembol isimlerin ‘ayrılıkları’ da bunun bir göstergesidir. Bu kişiler, düşünen kafalar olarak, çoklarının göremediği gerçekleri görebilmekte ve hakka şahitlik yapmak adına bağlı bulundukları yapılarından ayrılmaktadırlar. Bu bağlamda, bu ayrılıkları ‘rahmet’ olarak görmek gerekir. Çünkü her birinde bir ‘yanlış’a dikkat çekilmiş olmakta ve artlarından gelen Müslümanlara bir ‘çağrı’da bulunulmaktadır. Bu, basit ifadeyle: “bizim yaptığımız yanlışı siz yapmayın” çağrısıdır. Şahitliği yapanların samimiyeti ve üretkenliği de bu çağrının etkisini artırmaktadır. Bu nedenle Malcolm’un da dahil olduğu ‘sembol isimler’in ayrılıkları hep Ümmet’in hayrına olmuştur. Belki bağlı bulundukları yapılar bu ayrılıkları hoş karşılamamışlardır ama kitleler, bu şahitlikten ‘manevi’ olarak istifade etmiştir. Hakk tebeyyün ettikten sonra, yığınların hangi yolu tercih edecekleri ise onların işidir. Kitleler, hakk belli olduktan sonra yanlışı tercih ediyorlarsa, burada şahitlik yapanların bir mesuliyeti yoktur. Kanımca Malcolm X de, İslam Ulusu örgütünden ayrılırken böylesi bir şahitlik yapmıştır ve Amerikalı siyahî Müslümanlara güzel bir örneklik bırakmıştır. Nitekim Malcolm’den sonra, siyahî Müslümanlar arasında ‘ırkçı’ söylemin eski popülaritesini kaybettiğini görüyoruz. Bundan sonra Amerikalı siyahî Müslümanlara düşen, Malcolm’un bıraktığı yolda ilerlemeye devam ederek, çağrının sahihleştirilmesi sürecini hızlandırmak ve bütün Müslümanların kardeş olduğu çağrısını Amerika coğrafyasında daha gür bir şekilde haykırmaktır.
Malcolm X’i bütün dünya Müslümanları için önemli kılan bir diğer vasfı ise, çağdaş dönemde İslam’ın dönüştürücü gücünü gösteren örneklerden biri olmasıdır. O, tabiri caizse ‘bataklıkta’ yaşarken, kısa bir süre içerisinde ‘temizlenenlerden’ olabilmiştir. Bu, elbette ki onun hakikat arayışında samimi oluşuyla ilgili olduğu gibi, aynı zamanda, benzer durumda bulunan her kişi yahut toplumun da aynı süreci izleyebileceğini gösterir. Bugün dünya halkları, İslam çağrısına muhtaçtır ve bu halkların birçoğu, geçmişlerinde nice zulümler işlemişlerdir. Amerikalıların yerlilere ve siyahlara, Almanların Yahudilere, Stalin’in komünizme karşı olan her kavimden milyonlara yaptıkları herkesçe bilinmektedir. Bu noktada Malcolm X örnekliği bize şunu göstermektedir ki, bu gibi ‘büyük cürümler’ işleyenler için dahi doğru yolu bulmak imkansız değildir; yeter ki ‘hakka tabi olma’ hassasiyeti ve samimiyet olsun! Çünkü İslam, önyargısız hareket edildiğinde, her insanı ve toplumu bataklıktan kurtarıp yücelere eriştirecek güce sahiptir.
İslam, Hakk’ı temsil eder ve hakikati arayan herkes ona ulaşabilir. Bu din, gücünü, bizzat bu vasfından alır. Kur’an En Büyük Gerçek’ten indirilen ‘gerçek söz’dür. Ve Hakk Teâlâ yolunda yürüyenlere ‘yollarını açar.’ Dolayısıyla, Hakk’a tabi olmak isteyen, nihayetinde yolu bulur. Bugün insanlığın büyük bir kısmı ‘yoldan çıkmış’ ise, bu kusur İslam’ın değil, yoldan çıkanlarındır. İslam’ın gerçekleri yalındır; ‘selim bir kalp’ ile İslam’a yönelen, velev ki bataklıkta bile olsa, sonunda hidayeti bulur. İşte Malcolm X, bu yüzden çağdaş dönemde İslam çağrısını kitlelere ulaştırmaya çalışan davetçilerin insanlığa örnek gösterebileceği bir ‘sembol’ şahsiyettir.
Not: Daha fazla bilgi için, Çağdaş Müslüman Düşünce/Sembol Şahsiyetler, Pınar Yayınları, 2015 adlı kitaba bakınız.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *