“Sistemle ilgili farklı düşüncesi olan kitle de seçimde güçlü bir isimle temsil edilsin. Etrafa bakıp ‘Bu isim kim olabilir?’ sorusuna cevap aradığımda gözüme ilk çarpan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oluyor.”
2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ‘durum’un ne olduğunu özetleyen Fehmi Koru, Parlamenter sistemin ülke için daha doğru ve tarihimiz açısından da bize yakışanın 150 yılı aşan geleneği sürdürmek olduğunu savunuyor. Önemli olan ‘sistem’ diyen Koru’nun, kendine ait blog sayfasında yayınladığı yazısı şöyle:
Erdoğan zaten aday, Gül de aday olur ve iki AK Partili cumhurbaşkanlığı için yarışırsa…
Geçtiğimiz günlerde Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. O makama askeri darbeyle gelmiş Abdülfettah el-Sisi yüzde 97 oy oranıyla seçimi kazandı. Karşısında doğru dürüst bir aday yoktu; seçmenlerin yüzde 60’ı da sandık başına gitmemeyi tercih etmişti.
Bir önceki seçime dişli adaylar katıldığı halde bu defa neden aynı kişiler Sisi’nin karşısına çıkmamıştı dersiniz?
Türkiye’nin gelenekleri farklı
Türkiye’de durum Mısır’da ve daha önce aynı coğrafyada başkaları tarafından yaşatılanlardan her zaman farklı oldu, umarım bundan sonra da farklı olmaya devam edecek.
Bizde seçmen sandığın önemini biliyor ve bu sebeple katılım hiçbir zaman yüzde 80’in altına düşmüyor.
Siyasete ilgi duyan kişiler de, hangi düzeyde yer almak istiyorlarsa o yer için, kendilerine yakın gördükleri partilerde mücadeleye katılıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için de her parti bugüne kadar güçlü adaylar çıkardı; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilk kez yapılan iki turlu seçimde cumhurbaşkanlığını rakiplerine fark atarak ilk turda kazandı.
Önümüzdeki yılın Kasım ayında yapılması beklenen seçimde de aynı başarının tekrarlanmaması için hiçbir sebep yok. Kamuoyu yoklamaları iki parti (AK Parti ve MHP) tarafından şimdiden aday gösterilen Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilebileceğine işaret ediyor.
Erdoğan’ın partisini çok aşan bir popülerliği var. MetroPoll araştırma kuruluşunun Mart ayı ‘Türkiye’nin Nabzı’ raporunda yer alan kümeleme analizine göre, AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 78.6’sı, bunu Tayyip Erdoğan için yapıyorlar. Toplumun yarısı (49.8) Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı görevini yapış tarzını onaylıyor. Onaylayanlar içerisinde oyunu CHP’ye, HDP’ye vermiş olanlar da var.
Durum bu.
Bugün seçim olsa büyük ihtimalle cumhurbaşkanlığına kimin seçileceği, hangi partinin iktidar olmayı başaracağı hemen hemen belli.
Eğer adetleri olduğu üzere her konuyu bahisle değerlendirenler bu konuda da bahis topluyorlarsa diğer adaylara fazla şans tanımıyorlardır. Banko aday belli çünkü.
Diğer siyasi eğilimler, farklı görüşte olanlar, özellikle 16 Nisan 2016 referandumuyla kabul edilen ‘cumhur-başkanlık’ sistemini tasvip etmeyip parlamenter sistemin daha doğru olduğuna inananlar havlu mu atsınlar?
O durumda olan insanlar sandık başına gitmesin, katılım oranı düşük olsun, sadece bir eğilimin tercihi mi sonucu belirlesin?
Mısır’da olduğu gibi?
Bunu isteyenler olduğu iki gün önce yazdığım yazıya verilen tepkilerden belli. Tepkilerin yaranma amaçlı olduğuna inanmak istemem, ancak yukarıda saydığım sebeplere ve buna rağmen verilen tepkilere baktığımda, başka makul bir açıklama da göremiyorum.
Konu şahıslar değil, sistem
O yazıda da açıkça ifade ettim. Parlamenter sistemin ülke için daha doğru ve tarihimiz açısından da bize yakışanın 150 yılı aşan geleneği sürdürmek olduğuna inanıyorum. Bunu dilim döndüğünce konu ne zaman açılsa savunageldim. Referandum sonrasında yaşanan gelişmeler de bu inancımı azaltmadı, tersine çok daha keskin hale getirdi.
Etrafıma bakıyorum, benim gibi düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Bunlar arasında başından beri AK Parti’yi desteklemiş, hala kendilerini ‘AK Partili’ sayan insanlar da bulunuyor. Bu kategoride olanlar, daha önce başkanlık sistemine kesinlikle karşıyken ve bunu özellikle AK Parti ve Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla bulamaçlamışken, birdenbire taraftara dönüşen MHP’nin oyununa gelmek olarak görüyorlar.
Yazıma tepki verenler bunu görmez olabilirler mi?
Hiç sanmıyorum.
O halde?
Galiba buna rağmen benim susmamı, görüşlerimi kendime saklamamı bekliyorlar.
Zaten öyle oluyor aslında.
Yazılı medyada epeydir yerim yok, ne yazılarım gazetelerde kendisine yer bulabiliyor, ne de televizyonlarda görüş açıklayabiliyorum. Yazdıklarımı, sayıları aksi düşünceyi savunan gazetelerin ve TV programlarının kitlesiyle asla mukayese edilemeyecek azlıktaki bir kitleyle, görüşlerimi merak edenlerle, ancak burada paylaşabiliyorum.
Söylediğim de şu: Sistemle ilgili farklı düşüncesi olan kitle de seçimde güçlü bir isimle temsil edilsin. Etrafa bakıp ‘‘Bu isim kim olabilir?’’ sorusuna cevap aradığımda gözüme ilk çarpan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oluyor. Ondan böyle bir fedakarlığı bekleyen de herhalde tek kişi ben değilim.
Daha güçlü bir temsilci ismi ortaya atılırsa onu da desteklemeye hazırım. Bunu da önceki yazımda açıkça yazdım.
Ne var bunda?
Cumhurbaşkanlığı seçimi iki güçlü aday arasında sistem üzerine tartışılarak geçse ve sonucu da böyle bir tartışma zemini belirlese ülke için de daha hayırlı olmaz mı?
İki farklı görüş seçimde aynı partiden iki adayla temsil edilse bu AK Parti açısından da şık görünmez mi?
En son örneği Mısır’da görülmüş türden, seçimlerin sonucunun çok önceden bilinebildiği bir ülke olmamalı Türkiye.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *