Bilinemezcilik, insanı ancak bir belirsizlik ve anlamsızlık içine hapsedecek, onun hakikat arayışı önünde perde olacaktır. Dogmatik şüphe ve sonunda nihilizm için basamak olmanın ötesine geçemeyecektir. Üstelik bu görüşlerin, sıradan insanların düşünce ve hayatı üzerindeki yıkıcı etkileri, bambaşkadır.
TERS DOGMATİKLİK: BİLİNEMEZCİLİK, ŞÜPHECİLİK, GÖRECİLİK*
“Ah bu şüphe, insanı azar azar kemiren, ağır ağır öldüren ne korkunç bir hastalıktır… Spinoza ‘Hakiki agnostik’in vazifesi, susup oturmaktır.’ demişti. Onlar bu nasihati dinleseydiler, zararları hiç olmazsa kendileriyle sınırlı kalırdı. Hâlbuki onlar, gönüllerde umutsuzluğu, ataleti doğurarak ilerlemeye engel oluyorlar.”1
RECEP ARDOĞAN
Bilinemezcilik, şüphecilik ve görecilik, insanın önüne çok temel bir sorun olarak duran üçlü sacayağıdır.
İnsanın bilgisi sınırlıdır; ama o doğada fark etme, idrak etme ve kavramlaştırma yeteneğine sahip tek varlıktır. İnsanın şüpheleri vardır, ama o bunu bilgiye yönelten bir motivasyona dönüştürecek bir akla sahiptir. İnsan, varlık, oluş ve değerlerin, bakış açısına göre farklı görünümler arz ettiğini görür. Ancak, insan, mutlak hakikatler üzerinde birleşmeyi de bilir.
Oysa, bilinemezcilik, insanın varoluşsal sorular sormasını anlamsızlaştırmaktadır. Şüphecilik, onu vehimlerin kucağına atmaktadır. Görecilik ise yanlış, batıl, kötü ve zararlı olanın farklı açılardan iyi ve doğru olabileceğini ileri sürerek iyilik ve doğruluk kavramlarını buharlaştırmaktadır. Kötülüğü güzel göstermeyi vazife edinmiş gibidir.
Burada temel sorun, bilgiyi sadece gözlem ve deney alanıyla sınırlamaktır. Oysa ki, gözlem ve deneye konu olabilen varlıklar, evrenin küçük bir parçasını teşkil eder. İnsanın yaşadıkları içinde bile gözlem ve deneyi aşan oluşlar ve değerler vardır. Bunların bilinemezliğini iddia etmek, aklın önüne set çekmek, insan düşünce, sezgi ve inovasyon yeteneğini atıl bırakmaktır. Örneğin, insanın ruh, bilinç ve irade gibi boyutları da işlev ve eserleri açısından bilinebilirse de bunlar, deneysel olarak bilinememektedir. Bunlar hakkında hâlâ sorular ve şüpheler olduğunu söylemek ile bunların bilinemez olduğunu dogmatik olarak, felsefî bir doktrin olarak ortaya koymak çok farklı şeylerdir. Burada konuyu şüphe örneği üzerinden ortaya koymak açıklayıcı olacaktır. Metodik şüphe de denen bilimsel şüphe, bilginin motivasyonudur. Bilimsel şüphe insanı merakta bırakırken onu konuyu incelemeye sevk eder. Oysa, şüphecilik, insanı sadece şüpheyle ortada bırakıverir. İşte agnostisizm de insan için varoluş meselesi olan konuların bilinemez olduğunu söyleyerek onu ortada bırakır. Bir konuyu henüz kesin olarak bilemediğini söylemekle, o konunun bilinemez olduğunu söylemek yani bilinemezliği felsefi bir doktrin olarak aşılamak çok farklı şeylerdir.
Bilinemezcilik, insanı ancak bir belirsizlik ve anlamsızlık içine hapsedecek, onun hakikat arayışı önünde perde olacaktır. Dogmatik şüphe ve sonunda nihilizm için basamak olmanın ötesine geçemeyecektir. Üstelik bu görüşlerin, sıradan insanların düşünce ve hayatı üzerindeki yıkıcı etkileri, bambaşkadır.
Mutlak değerlerin garantisi, Mutlak Varlık’tır, Hakîm-i Mutlaktır. O’ndan haber olan nübüvvet de insanların medenî bir başlangıç yapabilmesi için temel hakikat ve değerler manzumesinin sunulmasıdır. İnsanın tabiî yaşamın uyuşmazlıklarından medenî yaşama; hak, hikmet ve ahlakîliğe yöneltilmesidir.
* Günümüz Kelam Problemleri, nşr. R. Ardoğan, Ekin Yay., İst. 2017, s. 58-58.
Dipnot
1 Aynî, Mehmed Ali, Reybîlik, Bedbinlik, Lâ-ilâhîlik Nedir? -Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadimi’ne Bir Cevap-, nşr. ve sad. Ali Utku, Abamuslim Akdemir, Çizgi Yay., Konya 2014, s. 130
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *