Kur’an’da insanın mahşerdeki tek kurtarıcısının salih amelleri olacağı ve Allah’tan başka yardım istenecek kimsenin bulunmadığı bildirildiği halde başka kültürlerin inançlarına din diye sarılmak dinimizden ne kadar habersiz olduğumuzu göstermektedir.
Kur’an’daki Tevhit ve Tasavvuftaki Şirk İnancı (2)
Sevtap Mendi
Allah insan ve insan insan ilişkisinin nasıl olması gerektiği bizlere Kur’an yoluyla bildirilmiştir. Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğunu bildiren ayeti göz ardı edip Allah’a yakınlaşmak için aracılar aramaya kalkmak ve bunun için başka insanları yüceltmek Kur’an’ın hakikatlerine sırt çevirmektir.
İslamiyet’te insanların ilim öğrenmek için alimlere başvurması tavsiye edilmekte fakat din alanında bu ilişki öğretmen öğrenci ilişkisi çerçevesinde resmedilmektedir. Tasavvufta ise şeyh mürit ilişkisinin en önemli unsurlarından birisi rabıta inancıdır. Rabıta Arapça bağlanmak, birleştirmek demektir. Tasavvuf inancında ise Allah’ı görme makamına ulaşmış kamil bir şeyhe müridin kalbini bağlamasıdır. Rabıta yapan mürit kendisini şeyhinin huzurunda düşünerek şeyhinin manevi otoritesini hissetmeye çalışır. Bu şekilde şeyhinin kalbine bağlanarak onun aracılığı ile Allah’a da bağlanmış olur. Müritler bu durumda tıpkı Kur’an’da anlatılan müşrikler gibi kendilerini Allah’a yakınlaştırmak için putların yerine şeyhlerini aracı olarak kullanmış olurlar.
Değil mi ki böyle bir borçluluk bilincinin en saf ve samimi olanı, sadece Allah’a has kılınanıdır! O’ndan başkalarını sığınacak otorite edinenler, ‘’ Biz bunları sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!’’ (derler). Şu kesin ki, tartıştıkları her hususta Allah onlar arasındaki hükmü verecektir; çünkü Allah yalanı tabiat haline getiren hiçbir nankörü asla doğru yola yöneltmez. Zümer/39:3
Görüldüğü gibi tasavvufta şeyh mürit ilişkisi hoca öğrenci ilişkisinden çok farklı boyutlarda yaşanmakta, şeyhler adeta insanüstü bir konuma çıkarılmaktadırlar. Müritlerin şeyhlerinden başka bir beklentisi de ahirette kendilerine şefaat edecek olmalarıdır. Şefaat inancı İslam kültüründe mahşerde günahkar Müslümanların peygamberimiz hatırına cehennemden kurtulabilmeleri inancıdır. Tasavvufta ise peygamberimizin yanı sıra bağlı bulundukları tarikatların şeyhlerinin de mahşerde müritlerine şefaat edeceğine inanılır.
Halbuki, Kur’an’da özellikle putperest ve ehli kitap müşriklerin şefaat inançlarından bahsedilmekte ve şefaat inancı bir şirk unsuru olarak olumsuzlanmaktadır.
Bir de Allah’ın peşi sıra kendilerine yararı da zararı da dokunmayan varlıklara kulluk edip de, üstelik ‘’işte şunlar Allah katında bizim kayırıcılarımızdır’’ diyenler (iflah olmaz). De ki: ‘’Yoksa siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey var da, onu mu haber veriyorsunuz?’’ O, sınırsız yüceliği ve aşkın varlığıyla, onların putlaştırdığı her şeyden beridir. Yunus/10:18
Kur’an’da insanın mahşerdeki tek kurtarıcısının salih amelleri olacağı ve Allah’tan başka yardım istenecek kimsenin bulunmadığı bildirildiği halde başka kültürlerin inançlarına din diye sarılmak dinimizden ne kadar habersiz olduğumuzu göstermektedir.
Kendilerini O’na karşı savunacak bir dost ya da O’nun katında şefaat edecek birileri olmadan Allah’ın huzuruna çıkmaktan korkanları vahiyle uyar ki, O’na karşı sorumluluk bilinciyle hareket etsinler. Enam/6:51
Din tasavvuru bozuk olan insanların yaşam tasavvurları da bozulmaktadır. Kur’an’ın merkezinde tevhit inancının bulunmasının amacı, doğru din tasavvuruna dayanan erdemli insanların bulunduğu bir toplum oluşturabilmek içindir. Şirkin en tehlikeli boyutu toplum içerisinde kendilerini Allah katında ayrıcalıklı gördükleri tekelleşmiş yapılar oluşturmalarıdır. Bu yapılar özellikle siyasi zemine intikal ettiklerinde toplumsal adaletsizliğe yol açan ahlaki bozulmalar kaçınılmaz olmaktadır. Şirk inancındaki başlıca sorun adalet ve liyakat gibi en önemli ilkelerden uzaklaşılmasına sebep olmasıdır. Başkalarının haklarının gasp edilmesini dini açıdan meşrulaştıranların yaşadığı dinin İslamiyet’in tevhit inancıyla alakaları olamaz.
Allah adına konuşan, İslamiyet’i temsil ettikleri iddiasında bulunan kişiler ve kurumlar Kur’an’ın ahlaki ilkelerine, akıl ve vicdan ölçülerine, tevhit sistemine uymadıkları sürece İslamiyet’i yaşadıklarını iddia eden Müslümanların dünyaya kötü örneklikleri de hiç şüphesiz değişmeyecektir. Ellerinde Kur’an bulunan Müslümanların cehaletlerinin ve din adına kandırılmış olmalarının Allah’a karşı hiçbir bahaneleri bulunmayacaktır.
Ne yani! Şimdi bu ilahi kelamı, kendilerine iletmen için sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Elbet bunda, inanacak bir toplum için tarifsiz bir rahmet ve ilahi bir uyarı zaten vardır. Ankebut/29:51
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *