Buğdayın boyu kısaldı, başaklar daha kısa sürede sararıyor artık… Hal böyle olunca yoğurdunu, ekmeğini evinde yapanların sayısı giderek artıyor. Peki sağlıklı beslenmek sağlıklı hayatın tek kuralı mı?
‘Buğdayın bile boyu kısaldı!’
Herkes kendi kendinin hekimi olmaya başladı. Özellikle internetteki bilgi kirliliği sağlıkta kontrolsüz bir sürece doğru gidiyor. Bu durumun kamu sağlığı açısından bazı riskler taşıdığını belirten Dr. Sinan Akkurt, “Meksika biberi aldık 15 kilo verdik”, “Belimize balon bağladık zayıfladık” gibi bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini vurguluyor. Sağlık için aktarlardan önce doktora gidilmesi gerektiğine dikkat çeken Akkurt ile sağlık üzerine yeni dönemin felsefesini Dünya gazetesinden Kezban Karaboğa konuştu.
Türkiye’de sağlık konusundaki bilinçlenmenin Avrupa’nın 10 yıl gerisinden geldiğini iddia eden Akkurt, “Geç kaldık. Beslenmemizin, yaşadığımız yerin, şartların değişmesi gerekiyor. Bu mümkün değilse hayatımızı buna göre yeniden tasarlamalıyız” diyor. Akkurt’a göre sağlıklı bir hayat için üç temel kural var: Doğru beslenme, fiziki temizlik ve duygusal detoks.
Beslenme ilk adım
Bu üç altın kuralı uygulayanların sağlıklı bir yaşam için güçlü bir temel atmış olacağına vurgu yapan Dr. Sinan Akkurt, ilk örneği kanser ile veriyor. Diyor ki, “Kanser hastalıklarının yüzde 5-15’i genetik, yüzde 85-95’i çevresel faktörlere dayanıyor. Çevresel faktörler ise beslenme, sigara, egzoz gazı gibi hayatımızın her alanında var olan şeyler. Hepimiz büyük şehirlerde, yüksek binalarda, plazalarda çalışıyoruz. Egzoz ve gürültüye maruz kalıyoruz. En azından beslenmenizi toparlayabilirseniz, bir adım öne geçmiş olursunuz. Genetik nedenleri ekarte ettiğinizde sağlıklısınız. Kurallar basit.”
Ekmeksiz de doyulur!
Dr. Akkurt’un bu basit kuralları karmaşık algılayan kişilere de telkinleri var. İşin önce bilinçlenmeyle başladığını söyleyen Akkurt’a göre ilk adımı bazı yanlış alışkanlıklardan kurtularak atmak gerekiyor. “Ekmeksiz doymuyorum” klişesinin artık bir kenara bırakılması gerektiğini anlatan Akkurt sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir kere beyaz un buğdayın en pahalı maddesi ama bizim için en faydasız olanıdır. Aslında faydalı olan buğdayın kabuğundaki vitaminler- minerallerin olduğu bölgede, yani tam buğday ekmeği; köy tipi ekmek yememiz gerekiyor.”
Buğday demişken, bu konuda da çekinceleri var Akkurt’un. “Nerede o eski buğdaylar” diyen doktorumuz, “Buğday büyür, uzar, sarardıkça boyu kısalır. Şimdi senede iki kez ürün alacağız diye; hibrit tohumlar kullanılıyor, buğdaylar daha kısa, çabuk sararıyorlar dolayısıyla yapısı da farklı. Siyez buğdaylar kalmadı. O nedenle herkes yoğurdunu, ekmeğini kendisi yapıyor. Haklılar” diyor.
‘İnek sütü, inekler içindir!’
Dr. Sinan Akkurt’un tıpkı buğday gibi eleştirdiği bir başka konu da bugünün sütleri. İnek sütünün insan metabolizması için uygun olmadığını iddia eden Akkurt, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnek sütü inekler içindir. Buzağıya bakın üç-dört ay sonra 100 kilo oluyor. 100 kiloya kadar süt alınabilen kocaman inekler var. Oysa 100 kilo sütü 100 keçiden alırsınız. İşlemesi, saklaması, biriktirmesi zordur. Siz inek sütü için kooperatif kuruyorsunuz; 100 inek koyunca her yıl 1 ton süt çıkıyor. Bu yüzden ‘inek sütü için’ deniliyor. Oysa inek sütünün proteinleri insana özgü proteinler değil. Bir bebek için sindirimi zordur. Bizim yapımız at , keçi ve koyun gibi hayvanların sütlerine daha uygun. İnsan sütüne en yakını at sütüdür. Size en yakın sütü tüketmeniz mi vücut hücreleriniz için daha tanıdık gelir yoksa daha uzak olan mı?”
‘Her hücremizin ayrı ve ona özel frekansı var!’
Dr. Sinan Akkurt’un verdiği bilgiye göre GETAT dalları da sürekli olarak kendini yeniliyor. Bu ona yeni yeni konular eklenmesine yol açıyor. Biorezonans bunlardan biri. Akkurt, “Bu, biyofizik üzerine kurulmuş bir sistem. Bundan 45 yıl önce Almanya’da gelişti. Atomun içinde elektronların yarattığı titreşimi temel alıyor. Bu titreşimin kodu her maddede her atomda farklı. Buna frekans diyoruz” sözleriyle biyorezonansı anlatan Akkurt, insan vücudunu da bu sisteme benzetiyor. Akkurt sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bizim vücudumuz da böyledir. Hücrelerimiz atomlardan oluşuyor. Karaciğer ve dalağın farklı frekansları var. Aynı şekilde virüslerin de frekansları farklı. İşte bu aralıklara ait frekans bilgilerini depolayabilmek mümkün. Vücudumuz, her titreşimi her hücresinde kaydediyor. Biorezonans da, bu frekanslarla uğraşan bir alan. Frekansları yeniden üretip vücuda veriyor.”
‘Tamamlayıcı tıpta hekim olmayanlar temizlenmeli!’
Kendisi de tamamlayıcı tıp alanında çalışan Dr. Sinan Akkurt, geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) dallarının klasik tıbbın alternatifi olmadığını da vurguluyor. Akkurt, “Biz tıp fakültesi okuduk, tıp doktoruyuz. Klasik tıbbın yerine geçmiyoruz, tamamlayıcısıyız. Ben buna ‘entegratif’ tıp diyorum. Zaten Sağlık Bakanlığı, GETAT yönetmeliğini çıkarmadan önce farklı ülkelerde konuyla ilgili bilimsel verileri toplayarak bir çalışma yaptı. Amaç ‘hekim’ olmadığı halde bu alanda çalışanları temizlemek” diyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *