Bozuk Karakterleri Tanıma Klavuzu

Bozuk Karakterleri Tanıma Klavuzu

Af ve merhamet yerine kin ve öfkeyle hareket etmek ve insanlara yaptıkları hataların bedellerini misliyle ödetip adeta burunlarından fitil fitil getirtmek konusunda oldukça ustadırlar…

Abdülaziz Kıranşal önemli bir konuya temas etmiş bugünkü yazısında. Müslüman Gençler İçin Bozuk Karakterleri Tanıma Klavuzu başlığını taşıyan Milli Gazete’deki yazısında her ne kadar gençlere seslenmiş olsa da bozuk karakterler olarak tanımlanan insanlar sadece gençlerin karşısına çıkmamakta…

Kıranşal, “Genç Kardeşim! İslami hareket bünyesinde ahlaki zaaf ve sıkıntıları olan, şahsiyetini geliştirememiş, bozuk karakterli kimselerin, tarihin her döneminde İslami çalışmalara muhaliflerden ve düşmanlardan daha büyük zararlar verdiğini sakın unutma!” şeklinde başladığı uyarılarına şöyle devam ediyor:

Bu bozuk karakterler, Efendimiz’in (s.a.s) “İnsanlar iyi olur, iyilik yaparlarsa, biz de iyi olur, iyilik yaparız; yok onlar kötü olurlarsa biz de kötü oluruz” diyen şahsiyetsizler (den) olmayın. Aksine siz kendinizi, insanlar iyi olurlarsa iyi olmaya, kötü olurlarsa, kötü (zâlim) olmamaya alıştırın!” (Tirmizî) tavsiyesinin tam aksine bir şekilde kendilerine kötülüğü dokunmuş birine o kötülüğü fazlasıyla ödetme peşindedirler. Af ve merhamet yerine kin ve öfkeyle hareket etmek ve insanlara yaptıkları hataların bedellerini misliyle ödetip adeta burunlarından fitil fitil getirtmek konusunda oldukça ustadırlar. Kendilerine yapılan iyilikleri çabucak unutmak, hasbelkader yapılan en küçük bir kötülüğü bile hayrete şayan bir şekilde hatırlayabilmek genel özelliklerindendir.

Bu bozuk karakterler, Efendimiz’in (s.a.s) “Ey diliyle iman edip de kalplerine iman tam olarak yerleşmeyen kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayınız, kusurlarını da araştırmayınız! Kim Müslümanların kusurlarını, ayıplarını araştırırsa Allah da onun kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurlarını araştırırsa, onu evinin ortasında bile olsa rezil eder.” (Tirmizi) tavsiyesinin aksine kendi yetersizliklerini ve eksikliklerini örtmek için insanların ayıp ve kusurlarını araştırmayı, büyük bir sabırla muhataplarının hata yapmasını ve rezil olmasını beklemeyi, titizlikle başkalarının günah ve yanlışlarının çetelesini tutmayı, yüzüne gülüp karşısında hürmet ettiklerini arkasından büyük bir iştahla yerden yere vurmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu karakterler girdikleri her meclisi eninde sonunda Müslümanların gıybetinin yapıldığı, eleştirildiği, tahkir edildiği günah meclislerine çevirebilecek yeteneklere sahiptirler.

Kardeşlik şuurundan, ilmi derinlikten, ahlaki olgunluktan ve ibadet bilincinden yoksun olan bu bozuk karakterler Efendimiz’in (s.a.s) “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslümanın, diğer Müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye günah olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizî) tavsiyesinin aksine, hareket içerisinde tökezleyenin, yalpalayanın ve düşenin elinden tutmak, nasihat etmek, uyarmak yerine ilk tekmeyi atanlardır. Müslüman kardeşlerine çeşitli lakaplar takmak, onları alaya almak, kendilerince büyük gördükleri kimselerin yanında onları küçük düşürmeye çalışmak bu bozuk karakterlerin başlıca özelliklerindendir.

Bu bozuk karakterler, Efendimiz’in (s.a.s) “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Buhari) uyarısına rağmen çevrelerinden eliyle ve diliyle zarar vermediği kimse bırakmamış gibidirler. Bu nedenle çevrelerinde dostluk kurabilecekleri insanlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır. Onların büyük bir kısmı da bu karakterlerin elinden ve dilinden gelecek zarardan korktuğu için bu dostluğu devam ettirmek zorunda kalanlardır.

Bu bozuk karakterler Efendimiz’in (s.a.s) “Kıyamet gününde, Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını, ikiyüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar, bazılarına bir yüzle, diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır.” (Buhârî) uyarısına rağmen her duruma, herkese ve ortama göre birçok yüz taşıyabilirler. Özellikle mal, makam ve mevki sahiplerine karşı özel bir ilgileri ve ayrı bir yüzleri vardır, çünkü varlıklarını bu yüzlerine borçludurlar.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *