Şimdi mesela faiz ‘haram ama yasal’ diye ne yapacağız? Bir müslüman ve mü’min sırf yasal diye, ‘şeriatın kestiği parmak acımaz!’ diyerek üstelik, bu yola tevessül edebilir mi?!
İlk önce Alev Alatlı’nın protokole sunumundan işitti kamuoyu bu ifadeleri… Şimdi de diyanet işleri başkanından… ‘Yasal ama haram’! Aslında terkibi öncelikler ve ehemmiyet açısından ‘haram ama yasal’ diye kurmaları daha mantıklı olabilirdi. Lakin ne olursa olsun sonucu değiştirmiyor ve murad hâsıl olmuş oluyor.
‘Ama’ ifadesi esasında bağlama da pek uygun düşmüyor denebilir. ‘Maalesef’, ‘ne yazık ki’, ‘ve fakat’ gibi kullanımlar en azından bir hatayı, yanlışı mimlemesi anlamında daha uygun olurdu. Zira bu yalın bir kullanım olarak pek renk vermiyor ve taraf izhar etmiyor. Nötr bir kullanımla, o da olur, bu da tarzında bir normallik, bir şikâyetsizlik içeriyor gibi… Tamam vakıa bu, olup biten böyle amma velakin en azından bir taraf adına bunu ifade ederken dahi insanın, özellikle diyanet yetkililerinin içinin sızlaması gerekmez mi?! Bu öyle sıradan bir durummuş gibi deklare edilebilir mi?! Bu tarz kullanımlar ‘serzeniş’ gibi görünse de gerçekte durumun kanıksanmasına, meselenin normalleşmesine yol açmaktadır. Bu dile özellikle dikkat etmek gerek!
Diyeceksiniz ki; ‘Başka ne bekliyordun?’! Alev hanımın dedikleri bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. O meseleye bir izahat getirmeye, özellikle iş başındakilerin işleyiş esnasında iki unsura da, ‘haram’ meselesine daha bir hassasiyet gösterilmesine dikkat çekiyordu! Konumu itibariyle bu normal olarak karşılanıp alkışlandı da! Lakin diyanet reisinin söyledikleri bir ‘memur’ edasını aşmıyordu, aşamıyordu! Aşamazdı da! Bu manada bir beklenti içine girmek de doğru olmazdı! Biz çelişkiye, paradoksa, tenakuza dikkat çekmek istiyoruz sadece, onlardan bir yetki kullanımı, etki beklentisinde değiliz! Böyle bir etki ve yetki de söz konusu olamaz zaten! Laik devlet yapılanması buna manidir. Din devlete karış(a)maz da devlet dine dilediği gibi ve istediği kadar karışır! Karıştırır da! Riyaset makamı da vaziyeti idare etmek, ahalinin ‘ilmihal’ (Esasen ilmihal kavramının altı da boşaltılmış durumda; onun manası kavransa böyle olmayabilirdi!) ile ilgili suallerine, irapta mahalli olmayan ayrıntılarla ilgili, kitleyi kanalize etmek, bir çizgide tutmak, namazına(!) cenazesine vaziyet etmek gibi işleri deruhte etmektedirler. Fazlasını onlardan beklemek beyhude bir arayış, fuzuli beklenti olacaktır.
Yüzde doksan dokuzu (buçuğunu bırakın) müslüman olduğu söylenen, cumhurun reisinden, bakanların başına, bakanlarının kahir ekserisine, idarecilerinin hemen tamamına, müşterilerinin (seçmenlerinin) pek çoğuna kadar belli ve aynı hassasiyetleri taşıdığı zahiren bilinen, söylenen bir coğrafyada bunların konuşuluyor, yaşanıyor oluşu izahı mümkün olmayan bir muhal haldir! İzmihlalimiz de bu tarz bir nicel oranla kifayet edilmesidir zaten!
Düşününüz; faiz haram ama yasal, kumar haram ama yasal, içki haram ama yasal, zina haram ama yasal.. bunları uzattıkça uzatabilirsiniz! Bunlar devlet marifetiyle sürdürülüyor, işletiliyor üstelik! Kitle de işletiliyor; verilen ulufeler, dünyevi paylar, açılan alanlarla! ‘Din’ ve dini olan zaten hayli zamandır ‘lastik’ vasıflı addedildiğinden, çek çekebildiğin tarafa, uzat uzatabildiğin kadar! Olmadı kopart! Ekle, yapıştır; yeniden çek!
Bu sayılanların benzeri tersinden de okunduğunda aynı durumla karşılaşmak olası: ‘Helal ama yasal değil, yasak’! Şimdi bu mesele bu kadar basitçe bu cümleleri kurup vakıayı tesbit ederek içinden çıkılabilecek bir durum mudur?!
‘Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir!’ diye iman edeceksiniz, bu Kur’an buyruğuna teslim/müslüman olduğunuzu söyleyeceksiniz, ‘Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimler/fasıklar/kâfirlerdir!’ diyeceksiniz; sonra da bu haltı yiyeceksiniz! ‘Tevhid’ ertelenemez bir haldir! İkircikliği, ikililiği asla kabul etmez! Zaman ve zemine göre renk değişimine izin vermez! (Kalbi imanla dopdolu olduğu halde, ‘ölüm’ tehlikesi hariç!) Ortaklığa zinhar kapalıdır. Bunu şirk sayar ve affedilemez günah, ism/büyük günah sayar! Bakınız bu trafik kuralı koymak gibi bir durum değil ki, kişilerin düzenlemesine konu olsun! Yine mesela ‘adam öldürmek’ hem yasaktır hem de haram/yasak! Bu tür çakışma alanları kula serbestlik alanı sunmaz! İbaha alanı oldukça geniştir ve yukarıda örneklendirilenler bizzat Şari’/Allah tarafından hükme bağlanmış hadlerdir. Hangi hadsiz(lik) bunun hilafına hüküm koyma hakkını, haddini kendinde bulabilir! Bu ne cür’ettir! Bu ilahlık ve rablik iddiasından başka bir şey midir?!
Helali haramı Allah belirler! Bunlara uyup uymama noktasında karşılıklarını hem bu dünyada hem de ukbada misliyle bulacağımızı haber vermiştir. Bazı haramların karşılıklarının, cezai müeyyidesinin tesbit edilmemiş oluşu başka bir durumdur. O ayrı bir konudur! Lakin her haramın ardında kişisel veya toplumsal bir fitne, fesad/ifsad, çürüme ve çözülme olduğundan bunların bir nizama kavuşturulması zaman, zemin ve şartlara göre Kur’an’dan ve resulün uygulamalarından, sahih sünnetinden bulunup uyarlanır ve uygulanabilir. Bu ‘aramızda’ çözümlenebilir bir durumdur ve şimdilik mevzu dışıdır!
Konumuza dönersek; laiklik ve algısı öyle kuşatmış ki kulları, zihinleri öyle alt üst etmiş dumura uğrakmış ki artık ‘irkilme’ belirtisi dahi gösterilemiyor! ‘Acaba!’ diyen yok! Her şey kanıksanmış! Devletlûlarının ellerine teslim edilmiş! ‘Vardır bir hikmeti!’, ‘Onların bir planı vardır mutlaka!’, ‘Bu geçiş dönemi!’; ‘Buğzdan dille müdahale alanına geçildi, oradan da elle düzeltme aşamasına geçilecek; sabredin!’ yollu ifadeler kitleyi yola getirmiş durumda!
Bunun vebali her bireyin boynunda! Başımıza gelenler ‘elle’ yaptıklarımız yüzünden! Sorumluluğu her seçim döneminde benzer taahhütlerle sizden görünen, kendinizden bilinenlere terk ve devr etmeniz sizi/bizi kurtarmaz! Aklını kullanmayanların üstüne pislik yağıp duracaktır!
Bir dinin ya tamamına ‘evet’ dersiniz, o dinin mü’mini, müslimi olursunuz ya da tek bir ilkesini, kuralını çiğner, görmezden gelirseniz sahanın, çizginin, alanın dışına çıkmış ve münkiri olursunuz. Kapsam dışı kalırsınız! Yüzde doksan dokuzu müslümanım diyenlerin tercihi ile belirlenen ve seçmenin ekserinin (en az %51) olur ve onayını alan bir yetki çerçevesinde değil de yüzde yüzü müslüman ve yüzde yüz onayla oluşan bir ortamda hukukun; yasama ve yargının yüzde doksan dokuzu dinin belirttiği ve istediklerine uygun olsa sadece yüzde birlik, hatta küsurat kısmı haricen, kitaba uymayıp kitabına uydurularak düzenlense bu yine ideal olan, razı olunacak olan bir durum değildir! Bu durum müslüman için zuldür ve ıslahı, olmadı izalesi gerekir. Ya hep ya hiç! Bu hedeftir, amaçtır. İmtihan olmak bunun mücadelesidir ve bunun tahakkuku adınadır.
Bu aşamada devreye, akla ‘sistem içi’, ‘sistem dışı’ tartışmaları gelmektedir. Orası da bir bahsi diğer. Biz hedefi, olması gerekeni izhar ediyoruz. Şimdi mesela faiz ‘haram ama yasal’ diye ne yapacağız? Bir müslüman ve mü’min sırf yasal diye, ‘şeriatın kestiği parmak acımaz!’ diyerek üstelik, bu yola tevessül edebilir mi?! Üst (aslında tek) referans noktanız neresiyse oraya bakmak, müracaat etmek zorundasınız. Bunu başka yolu yoktur, olamaz! Zamana ve şartlara teslim olmak ‘teslimiyet/müslümanlık ve temsiliyet’ açısından olur şey değildir. Akla dahi getirilmemeli! Vakıanın buna uygun cereyan etmemesi, hepimizin laik, kapitalist, din dışı ortamlarda yaşıyor, farklı iştigallerde bulunuyor olmamız, zihinlerimizin de işgal edilmesine fırsat vermemelidir en azından!
Tercih sizin!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *